T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kırca soruyor, liderler cevaplıyor...

NTV'de yayımlanan "Seçim Meydanı" adlı programda "Siyaset Meydanı"ndakinden farklı bir Ali Kırca var. Karşısına aldığı siyasi parti genel başkanlarına yönelttiği sorular, programın gidişatına ilişkin yaptığı hazırlık ve müdahaleler epeyce farklı. Kırca, başkanlarla başbaşa gerçekleştirdiği bu programda çok daha başarılı. Tamamına yakınını izlediğim iki programın -Recai Kutan ve Deniz Baykal'ın katıldıklarını- özellikle bazı bölümleri doğrusu çok hoştu. İlkinden başlayalım:

Kutan'ın katıldığı programın bence en güzel dakikaları, Kırca'nın pekçok hasletini sıraladığı SP Genel Başkanı'ndan Erbakan'a olan bağlılığını açıklamasını istediği bölümdü. Kırca'nın bu çerçevedeki soruları kırıcı filan olmanın tam tersine, doğrudan anlamaya yönelik nitelikteydi. Kutan da bunu böyle değerlendirmiş olmalı ki, ortaya entellektüel düzeyi yüksek hoş bir sohbet çıktı. Kutan'ın hasletlerini sıralamak gereksiz: Hepimiz biliyoruz ki genel başkanlar arasında düşüncesini en iyi ifade eden, en güzel sözcükleri, en yerinde kavramları kullanan Kutan'dan başkası değil. Bugüne kadar ağzından "Bu da söylenir mi?" dedirtecek tek bir cümle çıkmadı. Eğer "beyefendilik" hâlâ bir erdemse, SP Genel Başkanı'na bu kulvarda yetişmek de zor... Neyse, biz dönelim soru/cevaplara: Kutan, Erbakan ile yakınlığını anlatırken çok başarılı değildi. Ta ellili yıllara kadar giden bu yakınlılığı daha çok, Erbakan'ın sıradışı özelliklerine bağlayarak anlatmaya çalıştı. Cevabının çok "başarılı" olmadığını söylemem bu yüzden. Kutan'ın cevabı her zaman olduğu gibi tabii ki yine inandırıcıydı; ama sanki bu yakınlığa ilişkin önemli bazı hususlara özellikle girmediğinden yeteri kadar açıklayıcı, ikna edici değildi. "Keşke" dedim, "siyasi hayatımızda önemli bir yeri olan bu ilişki daha açıkca, daha ikna edici delillerle anlatılsaydı da, meseleyi daha iyi anlasaydık!" Kutan'ın girmediği konuları sanki sezer gibiyim; belki siyasi/ideolojik açıdan "sakıncalı" denebilecek türden nedenler de vardır.. Ama tekrar ediyorum: Karşısında gerçekten anlamaya yönelik samimi sorular soran Kırca'yı bulmuşken keşke biraz daha aydınlansaydık... Kırca-Kutan sohbetinde SP Genel Başkanı tabii ki başka önemli açıklamalar da yaptı. Mesela, söz "yaşlı liderler" meselesine gelince "Bizim için emeklilik kabirde başlar!" şeklindeki açıklaması ya da yılların mühendisi olarak "Ülkenin neresinde bir su kaynağı, verimli bir toprak parçası" varsa hepsinden haberi olduğunu haklı bir gururla söylemesi gibi... Ama isterseniz yerimiz giderek azaldığından Kutan'ı burada bırakıp ikinci programa geçelim:

Kutan kadar Baykal'ı da tanıyorsunuzdur... Her zaman olduğu gibi yine haddinden fazla "eforik" bir konuşma tarzı. Cümleler düzgün olmasına düzgün, sözcükler yerli yerinde ama işin bütününde yürümeyen bir şey var sanki konuşmasında. İlk akla gelen "samimiyet" eksikliği ve dolayısıyla inandırıcılıktan yoksunluk. Konu sürekli siyaset ama sanki bambaşka bir şeyden söz ediliyor. Konuşmanın tamamına "plastik" bir hava hakim. Neyse, program bu minvalde sürerken Kırca beklenmedik bir soruyla oyunu bozuveriyor: "Sizin hakkınızda sürekli gündeme gelen bir suçlama 'hizipçi' olduğunuz yönünde?" Evet, Kırca ne zaman ki "hizipçilik" meselesini hatırlattı, oyun hepten bozuldu! Kırca'nın 'hizipçilik' meselesine ilişkin, şimdi aynen hatırlayamadığım peş peşe bir iki sorusundan sonra Baykal'ın soğukkanlılığını tamamen kaybederek şöyle dediğini duyduk: "Bu programı dedikodu programına çevirmişsin!" Dikkat edin, "çevirmişsiniz" filan da değil, doğrudan "sen" diye bir hitap... Programı izleyen bizler "Tamam" dedik, "aferin Kırca'ya, bakalım bu tartışma nerede (yoksa 'karakol'da mı!) bitecek!" Kırca yine insaflıymış, durumu toparlamak için olsa gerek gecikmeden "Biraz sonra" deyiverdi. Sonradan gördük ki, bu kısa reklam arası Baykal'ın ruh sağlığına çok iyi gelmiş. Artık arada Kırca, CHP Genel Başkanı'nı "Aman Deniz (çünkü diğeri ona böyle hitap ediyor) ne yapıyorsun; biliyorsun ki seçmen asabi liderleri artık sevmiyor, yumuşak davran biraz lütfen!" filan diye uyardı mı orasını bilmiyoruz.

Reklam arası sonrası Baykal, gerçekten de bir dakika öncesinin Baykal'ından çok farklıydı. Ne kadar yumuşak, anlayışlı, özeleştiriye açık (ve tabii artık "senli-benli" konuşmayan) bir lider anlatılamaz... "Asabi", "geçimsiz" gibi suçlamaların niçin gerçekçi olmadığını çocukluk yıllarından, aile yaşamından, komşuluk ilişkilerinden örneklerle o kadar güzel açıkladı ki, Kırca'nın bile "hizipçilik" meselesini açtığına açacağına bin pişman olmasına ramak kaldı! Belki inanmayacaksınız ama, Baykal'ın "Ne yapalım herhalde Yengeç Burcu'ndan olmamın getirdiği özellikler!" dediğine bile şahit olduk! Kırca'ya bravo gerçekten; "hizipçilik" meselesini "CHP'de 'hizipçiler'i niçin nasıl tasfiye ettiniz?" gibi yeni bir soruyla sürdürmeyi ihmal etmediği gibi, yakın zamanda IMF dolayısıyla eleştirdiği Derviş'e bugün kuçak açmasının tutarlı bir siyaset olup olmadığının hesabını da sordu.

Kırca'nın "Seçim Meydanı"nın yine onun eseri olan "Siyaset Meydanı"ndan çok daha aydınlatıcı olduğu muhakkak...


21 Ağustos 2002
Çarşamba
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED