T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Hadi Maraş'ı
verdik diyelim...

EROĞLU: Bu toprak paylaşımı ile anlaşma yapamayız. Hadi Maraş ve iskan edilmeyen bölgeleri verdik diyelim... Ama, Annan Planı'na göre öyle bir harita ile karşı karşıyayız ki ulusumuzun üçte biri göçmen durumuna düşüyor.

Annan Planı üzerinde çalışıyorsunuz. Planın hangi noktalarında KKTC aleyhine sorunlar görünüyor?

Yıllardan beri egemen iki ayrı devletten bahsettik. Planın bu bölümünde sorun var, eşitlik sulandırılmıştır. İkincisi toprak konusu... Öyle bir harita ile karşı karşıyayız ki ulusumuzun üçte biri göçmen durumuna düşüyor. Terkedilen topraklar ayrıca güvenliğimiz açısından da stratejik önemi haiz topraklar. Ayrıca, şu anda Kıbrıs'ta iki tümen ve bir zırhlı tugay var, bunların bölgeleri Rumlar'a terkediliyor. Hadi Maraş'ı verdik diyelim. Haritayı gözönüne getirip Magosa'dan Güzelyurt'a kadar baktığınız zaman açık bölgeler isteniyor. Salamis Bay Otel'e kadar gidip birçok köyü içine alıp kuzeye bir koridor açıyor. Geçitkale Havaalanı'nı kontrol altına alıyor, Ercan Havaalanı'nı zaten kendisinde sayıyor. O bölgeleri de aldıktan sonra Lefkoşe'nin batısından Beşparmak Dağları'nın tepesine kadar bir koridor da oradan açıyor. Güzelyurt ve etrafıyla beraber Lefkoşe'ye gelinceye kadar bütün bölgeleri ve askeri bakımdan tamamen bizim için birçok önemli bölgeyi Rumlar'a veriyor. Bu kadar da değil... Mülkiyetine dönecek Rumlar konusu var. Yılda nüfusumuzun yüzde 1'i olmak üzere 20 yıl içinde nüfusumuzun üçte birine ulaşacak şekilde Rumlar'ın kuzeye ve kuzeyde bıraktığı mallarına dönüşü öngörülüyor. Bunun iki tehlikesi var. O mallara 27 yıldan beri bakan benim insanım var onlar çıkacak. Onlar ne olacak, belli değil. Ayrıca, bu üçte bir göç edebilecek Rum nüfus 7 yıl içinde seçme-seçilme hakkına sahip olacak. Bunlar da kuzeydeki parlamentoya temsilci gönderebilecekler.

Aynı şekilde bizim de Rum kesiminde bunu yapma imkanımız var ama?

Var fakat, Rumlar 750 bin biz ise 200 bin bile değiliz. O nüfus içinde 5 bin Türk'ün seçme seçilme hakkı olsa ne farkedecek? Bir de bu haritada gösterilen yerlerdeki insanlarımız boşaltıldıktan sonra yerleşim sorunları var. Bize bırakılan Lefkoşe yolunun kuzeyi ile dağın arası 10 dakikalık mesafedir. Demek ki 10 dakikalık mesafe arasına bu insanları yerleştirmek zorunda kalacağız!

KKTC olarak "bir karış toprak vermeyiz" politikasından dönüldü, "bu kadarını da veremeyiz" noktasına mı gelindi?

Bu kadarını kabul etmek mümkün değil. Bakın, kapalı Maraş bölgesi var, bunu verebilirsiniz. Geniş bir ara bölge var, buradan arazi verebilirsiniz. Rumlar da bizim insanlarımızın yerlerine gelmektense, o ara bölgede insanlarına istediği gibi ev yapabilir. Bakın burada İngiliz üsleri hiç gündeme getirilmiyor. İngiliz'in iki üssü vardır. Annan Planı'nda bunlardan hiç bahsedilmiyor çünkü bu paketi hazırlayanlardan birisi de İngiltere komiseri Lord Hannay... Onlar için statüko devam ediyor.

Gelelim bizim statükoya... belki bu planda kabul edilmeyecek yönler var ama Kıbrıs'ta bir çözüm için artık somut bir adım atılması gerekmiyor mu?

Çözüm için zaten adım atılmıştı. Bir anlaşma için direkt görüşmeler başlamıştı. Sadece taviz vermesi gereken taraf olarak Türk tarafı görülüyor. 1974-75'te toprak daha rahat verilebilirdi çünkü henüz insanlar yerleşmemişti. Ama 75'te nüfus mübadelesi anlaşması yapıldı ve güneyden insanımız kuzeye taşındı. Yani, iki bölgeliliği, iki toplumluluğu kabul etmiş oluyorsunuz. Türkiye'den göçmen getirip yerleştirmişsiniz. İnsanları, 27 sene sonra oturdukları bu evlerden çıkarmak hangi insan haklarına uyar? Maraş, ara bölgede Rumlar'a arazi ayrılması, şu anda iskan edilmeyen yerlerden toprak verilmesi, belki ufak tefek hudut ayarlaması olabilir. Ama o kadar. 27 yıl sonra güneyli göçmen kalmamıştır. Bu insanlar artık Rum kesiminde ev sahibi olmuşlardır. Şimdi hem onlar göçmen olacak, hem onların yerine yerleştirilenler. Bu hem bize hem onlara sıkıntı yaratacak aslında...

Sayın Denktaş'la planı yeterince görüşebiliyor musunuz?

Görüşüyoruz... Denktaş Bey, bu belgede şu an için kabul edemeyeceğimiz hususlar olduğunu söylüyor. Bu bahsettiğim konular, yani. O da bu konuda Genel Sekreter'e bir yazı yazdı. Onlar üzerinde bir müzakere yapıldıktan sonra paketin tamamı üzerinde müzakere yapılabilecek. Bu belge olduğu gibi kabul edilirse bu ülkede huzursuzluğun ve düşmanlığın temelini atmış olursunuz. Yerinden olacak insanlarla Güney'den Kuzey'e gelecek insanları karşıya getirirsiniz çünkü. Bu insanların artık birbirine dost olmasını bekleyemezsiniz.

Anlaşma olmazsa ne olacağını düşünüyor musunuz? Rum kesimi de mutlaka AB'ye gireceğine göre avantaj kaybetmiş olmaz mıyız? Ayrıca, KKTC dünyadan iyice izole olmaz mı?

Şimdi zaten durum böyle. Dünyanın ambargosu altındayız maalesef. Anlaşma arzumuz var ama olmazsa biz de o zaman kendi halimizde Türkiye ilişkilerimizi daha da geliştirerek varlığımızı sürdürmeye devam ederiz. Anlaşma olmazsa Kopenhag sonrasında da görüşme zemini olacağını sanıyorum. Şu anda Rumlar avantajlı durumda zaten. Dünyanın tanıdığı bir ülkedir ve aldıkları destek sayesinde ekonomileri çok iyi bir noktaya gelmiştir.

İyi işte.. Biz de öyle olsak kötü mu olur?

Ama biz öyle olabilecek miyiz... Bütün ticaret ve sermaye ellerinde bulunuyor. Bizim nüfusumuzun yarıdan fazlası göçmen ve sermayesiz insanlardır. Ne ticarette ne sanayide bunlarla rekabet edecek gücümüz yok. Bu bir gerçek. Yani ihya olacağız diye zaman içinde Rum'un ve kilisenin rekabetiyle yok da olabiliriz. Vatandaşlar içinde tabiî ki AB'ye girmek isteği vardır.

Peki, siz istiyor musunuz AB'ye girmeyi?

İstiyoruz tabiî. Bu anlaşmaya evet dersek Rum kesimiyle birlikte gireceğiz. Türkiye'nin tezi ise, bizim Türkiye ile eş zamanlı olarak AB'ye girmemizdi. Sayın Erdoğan da Kbırıs'a geldiğinde bunu söylemişti. Şimdi bilmiyorum aynısını söylüyor mu. Benim AB'ye girmeye itirazım yok. Ama, karşılıklı bir anlaşma olmadan Güney Kıbrıs'ın pasaportunda refakatçi olarak girmeye itirazım var!...

Çağlayangil 'oyala' dedi, Denktaş 40 yıldır oyalıyor

TALAT: 12 Aralık'a kadar bu sorunu çözmek bizim çıkarımızadır, bizim için gereklidir. Çünkü o tarihten sonra bugünkü koşulları bulamayacağız, Rumlar'ın üstünlüğüyle karşı karşıya kalacağız.

KKTC, 12 Aralık sürecini ve Annan Planı üzerindeki tartışmaları hangi argümanlarla, hangi atmosferle yaşıyor?

12 Aralık bizim için çok önemli olmasına rağmen, bu tarihe kadar çözümün bizim işimize yaramasına rağmen sanki yabancılar bize bastırıyor da biz de 12 Aralık'a kadar bunu nasıl atlatabiliriz gibi bir çaba içine giriyoruz. 12 Aralık'a kadar bu sorunu çözmek bizim çıkarımızadır, bizim için gereklidir. Çünkü o tarihten sonra bugünkü koşulları bulamayacağız, Rumlar'ın üstünlüğüyle karşı karşıya kalacağız. Onlar Avrupa Birliği'ne girecekler ve büyük bir güç elde etmiş olacaklar. Rumlar üye olduktan sonra Türkiye'ye işgalci bir ülke muamalesi yapmaya başlayacaklar. Loisidiu Davası gibi yüzlerce dava gelecek ve Kuzey'deki topraklarına dönmek isteyecekler. AB genişleme sürecini herhalde durduramayız. Denktaş Bey hastadır diye AB genişleme sürecinin duracağını sanmıyorum. Rumlar üye olduktan sonra sorunun çapı tamamen değişecek. Şu anda BM ve AB'nin kararlarında Türkiye'nin Kıbrıs'taki askeri varlığı işgal olarak görünmüyor. Ama üye olduktan sonra Rum tarafı bu politikayı zorlayacaktır.

Bunları söylemekle, Anan Planı'nın mevcut şartlarının altına olduğu gibi imza atılmasını önermiyorsunuz herhalde...

Hayır, ben müzakere edilsin diyorum. Sayın Denktaş bugüne kadar hep oyalama taktiği yürüterek, statükoyu yasal hale getirme politikası yürüttü. Bunu kendisi de söylüyor. Sayın Erdoğan Belediye Başkanı'yken Kıbrıs'ı ziyaret etmişti. Denktaş Bey'e "Sayın Cumhurbaşkanım Kıbrıs meselesi nasıl gidiyor?" diye sorduğunda aldığı cevap şu: 40 yıl önce bana Sayın İhsan Sabri Çağlayangil "oyala" dedi ben de o günden beri oyalıyorum!... Aynen o yapılıyor. Sonuçta zaman bugüne kadar hoyratça harcandı ve geldiğimiz noktada BM Genel Sekreteri Türk tarafı cevap da vermeyince bir mektup yazarak "bize değişiklik önerilerinizi verin" dedi. Aslında süreç durdu. Planın müzakereler için zemin kabul edilmesi noktasından geri dönülmüş oldu. Şimdi, iki tarafın değişiklik önerileri Genel Sekreter tarafından plana uydurulabilirse uydurulacak, sonra da geriye müzakere için 5 gün kalacak. 5 gün içinde imzalanırsa imzalandı, yoksa ya al ya bırak. O zaman ya bu acı ilacı içeceğiz, ya da reddedip ölmek gibi bir seçenekle karşı karşıya kalacağız. Bu kadar kesin. Türkiye bir daha bu koşulları asla bulamaz.

Size göre, planın hangi kısımları müzakere edilebilir?

Bu planın toprak dahil herşeyi müzakere edilebilir. "Yüzde 29 artı" Denktaş Bey tarafından daha önce kabul edildi. Bu verilecek, kesin. Ama, o topraklardan hareket edecek insanların hayatlarının kolaylaştırılmaları sağlanmalı. İkincisi, Kıbrıs Türk toplumunun toplumsal bütünlüğünü ortadan kaldırabilecek bazı düzenlemeler var parça devlet yurttaşlığı bölümünde. Bu olursa eğer zaman içinde Kuzey'deki Türk yapısı zarar görebilir. Güney'den gelecek Rumlar'a sürekli oturma gibi bir statü verilebilir ama onları yurttaş yapmamak gerekiyor. Bu arada, toprak oranları konusunda bir miktar iyileştirmenin yapılmasında da yarar var. Ben plandaki toprak dağılımını genel olarak tercih ediyorum, açık söyleyeyim. Çünkü o zaman, daha az Rum gelecektir.

Bu yaklaşımınızdan iki toplum arasındaki kaynaşma konusunda ciddi sorunlar olduğu da çıkmıyor mu?

Açıkçası iki tarafta da gerici çevre çok. "En iyi Türk ölü Türktür" diyen EOKA'cısı da var, fanatik Türk de var. Denktaş Bey'in ruhani liderliğindeki Ulusal Halk Hareketi örneğin... Bu hareketin görüşleri Denktaş Bey'in görüşledir. Kendisi fısıltıyla söylüyor bunlar hoparlör gibi bağırıyor. Bu şartlar altında Kuzey'e gelecek Rum sayısının çok olması her türlü provokasyonu da beraberinde getirebilir. Ama, geleceğe kimse ipotek koyamaz. Zaman içerisinde taraflar oturur konuşur, bunları yeniden belirlerler. Belki o zaman sınıra da gerek kalmaz.

Bu olumuz şartlar altında Kıbrıs sorununun nasıl aşılacağını umuyorsunuz? Makas ardına kadar açılmış durumda...

Açıkçası, Türkiye sivil güçlerinin ve yeni hükümetin Türkiye'yi dönüştüreceğini, bunun da Kıbrıs'ın önünü açacağını umuyorum. Bu hükümetin Kıbrıs'a yönelik tutumunu beğeniyorum. Bir kere "devlet politikası değişmelidir" diyorlar. Bunu ben söylediğimde vatan haini muamelesi görüyordum. Bu devlet politikası başarısız işte, niye aynı kalsın.

12 Aralık'ta ne olacağını tahmin ediyorsunuz?

Valla ben Genel Sekreter'in son bir can havliyle bir metin imzalatacağını tahmin ediyorum. Bu bir çerçeve anlaşma olacak ve büyük bir ihtimalle bu toprak dağılımını da kuşatacak. Ama ondan sonra işimiz zorlaşacak. Çünkü Rumlar AB'ye girmiş olacak. Burada Simitis'in söylediği "Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları Selanik Zirvesi'ne kadar çözeriz" lafı da bir tuzaktır ve Sayın Erdoğan'ın buna düşmemesi gerekir. Çünkü, 12 Aralık'a kadar çözüm istemiyor. Özellikle Denktaş Bey, çok sorumsuz bir şekilde davranarak onlara en karşı gibi görünerek Rum tarafının tezlerine hizmet ediyor. Sonuçta Rumlar kazanacak sebebi de Denktaş olacak. Hâlâ zemin peşinde, oysa bize anlaşma lazım.

Öte yanda Rum tarafı da anlaşma için ayak sürümüyor mu?

Ayak sürümek onların çıkarına, tabiî sürüyecekler, niye sürümesinler. Girne metropoliti, "Bu çok kötü bir plandır. Bütün kiliselerde Denktaş Bey'in sağlığı için ve ayağa kalkıp bu planı reddetmesi için ayin başlatmalıyız" diyor. Bu plan Rumlar'ın aleyhine. Herşeyi bizimle paylaşıyorlar. Bir kere dönüşümlü başkanlığı asla kabul edemezlerdi çünkü, eşitliğimizi tanımış oluyorlar. Bakın Klerides'in boğazı uluslararası toplum tarafından sıkılmıştır ve masaya oturtuluyor. 12 Aralık'tan sonra serbest bırakılacaktır. Bizim şansızımız 12 Aralık'a kadar. Vereceğimizi verelim, alacağımız alalım. Rumlar'ın boğazı sıkılmış durumda. Son gelişmelerden sonra planın tamamı müzakere edilebilir hale geldi. Eğer bir çerçeve anlaşması çıkmaza, Aralık'ın 13'ünde de bu plan iptal olur.

Genelkurmay'ın garantörlük konusundaki kaygılarını ve Karpaz Kantonu'na itirazını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tam tersine daha da güçlendiriliyor. Bunu herkesle tartışırım. Ada'daki Barış Gücü sadece gözlemleme yapabilecek, ne silah ne de güç kullanabilecek. Zaten Türk Ordusu burada bulunacak ve Türk tarafının güvenliğini sağlayacak. Karpaz Kantonu'na gelince... Bence en iyi çözümdür çünkü burası verilire daha az insan yerinden oynamış olacaktır. Rumlar'ın orada kutsal bir mabedleri var, o verilmiş olurdu. Buna karşılık bizim Yeşilırmak, Lefke tarafı sahil şeridi kurtulurdu. Ama, nedense stratejik çıkar diyorlar...



 
Vatan olmayı hayal eden bir "yavru" vatan!
Gerçek şu ki, Kıbrıs'ta artık hiçbir şey eskisi gibi "olamayacak!" Çünkü, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Kıbrıs Planı ile Kopenhag arasına sıkışan KKTC, karar vermek konusunda ilk kez bu kadar keskin bir yol ayrımında bulunuyor. Toprak verilecek mi, nüfus hareketi olacak mı, Türkiye'nin güvenliği etkilenecek mi? İşte bu politik ayrışmalar "statüko"nun temsilcisi UBP Genel Başkanı ve Başbakan Derviş Eroğlu ile yükselen muhalefetin lideri CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat'ı bir kez daha karşı karşıya getirdi. İki taraf da haklı çıkmak için 13 Aralık'ı bekliyor!

KKTC BAŞBAKANI DERVİŞ EROĞLU
Benim tezim, Türkiye'nin tezi!...

KKTC Başkanı Derviş Eroğlu, Ak Parti lideri Tayyip Erdoğan tarafından tezi olmamakla suçlanmıştı. Başbakan Eroğlu bu konuda şunları söylüyor: "Bizim tezimiz aslında Türkiye'nin tezi. Biz bu Kıbrıs politikasını kendimiz üretmedik, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ile birlikte yaptık. Sınır ayarlamaları böyledir. Ya da Maraş'ın kapalı tutulmasıyla Rumlar'ın "burası bize verilecek" beklentisi içine germeleri yine bu politikaların sonucunda olmuştur. Ben "bu belge reddedilmeli" demedim, "bu haliyle kabul edilemez" dedim. Demecim yanlış anlaşıldı. Tayyip Bey de aslında bunu söylüyor. "Karpaz ve Güzelyurt verilemez" diyor. Rum, Güzelyurt olmaza anlaşmaya imza koymaz, bu da açık."
CUMHURİYETÇİ TÜRK PARTİSİ LİDERİ M. ALİ TALAT
Rumlar artık bizi boğazlayamaz!

Kıbrıs'ta son seçimlerde Lefkose dahil üç şehrin belediye başkanlığını kazanan solcu Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Mehmet Ali Talat, "acil anlaşma" istiyor. Talat, şöyle diyor: "Denktaş Bey geçmişte bir yeraltı teşkilatı lideridir. Yemin etmiştir ve yeminine hâlâ bağlıdır. Yemini Kıbrıs'ı Türkiye'ye bağlamak ve asla Rumlar'a güvenmemektir. Türkiye'nin de AB üyeliğinden vazgeçerek Kıbrıs'ı ilhak etmesini istiyor. Ayrıca, Rumlar'ın anlaşmadan sonra yine saldıracağını, Türkler'i öldürüp yine toplu mezarlara gömeceğini düşünüyor. AB ülkesi olmuş ve 10 bin Türk askerinin garantör olarak bulunduğu bir Kıbrıs'ta böyle bir şey artık olamaz. Rumlar korksun..." diyor.

2 Aralık 2002
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED