T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Beykoz Konakları, sıkı dur, geliyorum...

Milli piyango bileti almadım, zaten çekiliş de yapılmadı, ama şansıma kocaman bir konak çıktı... Şimdi benim İstanbul'da, 'ünlülerin başkenti' olarak da anılan Beykoz'da, 'aslında olmayan' muhteşem bir konağım var... Tıpkı, "Aslıyok yaylasında binbeş yüz koyunum var benim" türküsündeki gibi...

Sabah'ın pazar ekinin Neslihan Tunç imzasını taşıyan 'Ünlülerin başkenti Beykoz' manşeti iç gıdıklayıcı: "Etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş ağaçlar içindeki yeni moda sitelere siyasilerin yanı sıra sanat ve sosyete dünyasından ünlüler de akın ediyor... Tarih boyunca padişahlardan tutun şairlere kadar hep ünlü kişilerin ilgi odağı olmuş Beykoz... Abdülaziz bu semte âşıkmış ve sık sık kır âlemleri düzenler, pehlivan güreştirir ve at koştururmuş..." Tunç, Ahmet Midhat Efendi, Halit Ziya Uşaklıgil ve Orhan Veli'yi de 'Beykozlu ünlüler' arasında sayıyor...

Yazımı buraya kadar okuyup öfkesi tepesine fırlayanlarınız mutlaka vardır. "Beykoz Konakları... Sultan Abdülaziz... Sanat, sosyete ve siyaset dünyasının ünlüleri... Ne diyorsun be adam..." diye söylendiğinizi bile duyar gibiyim. Hele, biletsiz-çekilişsiz bir piyangodan Beykoz'da muhteşem bir konak sahibi olduğumu duyurmam sizleri epey şaşırtmıştır... Biraz sabırlı olursanız 'gerçeği' öğreneceksiniz...

Beykoz son yılların en gözde muhitlerinden... Bölgeye benim ilgim, Hüsamettin Özkan'ın bir değil tam iki tane konak birden almasıyla başladı. Maya dergisinden öğrendiğim "Hüsamettin Özkan Beykoz Konakları sitesinden iki konak aldı" haberini burada sizlerle de paylaşmıştım. Dergiye göre, herbir konağın değeri 650 bin dolardı... Sonra, Mesut Yılmaz'ın eşi Berna Hanım da bir konak aldı aynı sitede; Yılmaz Ailesi İstanbul'da orada oturuyor... Beykoz Konakları'nın en son sâkini ise Ertuğrul Özkök; Hürriyet yönetmeni Ayaspaşa'daki eski patronu Erol Simavi'nin hatırası muhteşem manzaralı dairesini terk edip, "Torununa yakın olmak için", Beykoz Konakları'na taşındı...

Şehir dışına kurulu sitelerdeki hayatı 'ti'ye alan çok tanıdığım var. Bir dostum, ünlülerin rağbet ettiği siteden, 'Beykoz köy konakları' diye söz ediyor meselâ... İngiltere'de politikacılar ve önemli gazeteciler Westminister çevresinde otururlar; Paris'te ise Parlamento'ya fazla uzak olmayan muhitleri tercih ederler... Hatta, tur rehberleri, gezdirdikleri turistlere, "Burası M. Fabian'ın ofisi; kendisi hemen arkadaki sokakta oturur" diye anlatır... Bizde, politikacılar Ankara'da polis kordonu altındaki lojmanlarda oturur, İstanbul'da da ultra güvenlik önlemleri alınmış devâsa köy konutlarında...

Sabah gazetesinin Beykoz Konakları'nda oturduğunu istihbar edip pazar ekindeki haberine eklediği bir başka 'ünlü' ile sizleri tanıştırmak isterim: Ben... Evet, Sabah, habere eklediği "Beykoz'da kim nerede oturuyor?" başlıklı çerçevede, benim adımı da, Mesut Yılmaz, Hüsamettin Özkan, Erdal İnönü, Bülent Tanla gibi siyasi, Mehmet Barlas ve Ertuğrul Özkök gibi gazeteci, Sertap Erener ve Çağla Şikel gibi sanatçı 'ünlüler' arasında, "Beykoz Konakları sâkini gazeteci" olarak anıyor...

İlk işim, Beykoz Konakları'na uğrayarak varolduğunu Sabah gazetesinden okuduğum bana ait konağı teslim almak olacak... İstanbul'a gelişlerimde kaldığım Fındıklı'daki 'bakla oda nohut sofa' daire yerine onun on misli büyüklüğünde (600 m2) bir konağa taşınmak, benim için, tam bir tebdil-i mekân olacak... Ancak, 'Beykoz köylü konakları' takılmasının mucidi dostumun, "Ne işin var orada!" azarlamasına ne diyeceğim?

Şaka bir yana, ilginç bir durumla karşı karşıyayım: Sabah'tan ayrılan bir grubun çıkardığı 'ucuz gazete', geçen hafta, beni, "Sağa sola tehditler savuran" bir külhanbeyine benzetti; yazdığım bir yazıdan cımbızla çektiği 'bedel ödemek' deyimine 'tehdit' anlamı yükleyerek... Belli ki, başıma iş açmak niyetinde... Onların geride bıraktığı kadro da, bu girişimi, olmayan bir konağı bana bağışlayarak devam ettirdi... Bu iki safsatayı birleştirdiğimde, ben, "Beykoz Konakları gibi nâzik beyler ve hamfendilerin oturduğu bir muhite taşınan ilk külhanbeyi" oluyorum...

Başka bir zaman olsa, bu tür safsatalara güler geçerim; ama Türkiye'nin içine girdiği bugünkü ortamda, üzerime gelinmesini hayra yormam mümkün olmuyor... Sürekli okurlarım bilirler; kendimi 'barometre' olarak kabul ederim ve üst üste gelen saldırıları bazı garipliklerin başlayacağının alâmeti sayarım... Islattığınız parmağınızı kaldırıp rüzgârın hangi yönden estiğini kolayca tespit etmeniz mümkündür ya, üzerime ısrarla gelinmesini de rüzgârın keşişlemeden eseceğine yorarım ben...

Demek, öyle bir dönemdeyiz...

Geçmişte benzer dönemlerde nelerle karşılaşıldığına dair epey uzun bir listem var, aktarıp neşenizi kaçırmak istemem. Rüzgârın ters döndüğü, her şey yolunda giderken birdenbire zorluklarla karşılaşıldığı dönemlerin hepsinin öncesinde, sağlı-sollu saldırılarla üzerime gelinmiştir. Başkalarına açıldığında herkesin haberdar olduğu 'yıpratma savaşları' önce bana karşı başlatılmıştır...

Neyse, bu defaki saldırıların hiç değilse bir faydası olacak. Elimde Sabah eki, Beykoz Konakları'nın kapısına dayanıp oturduğum konağı görmek isteyeceğim... Oradaki konakların sahiplerinin hep sonradan mı haberleri oluyor acaba?


24 Eylül 2002
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED