T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Stoiber misyonu ve Baykal

Türkiye'de, sağ, muhafazakar ve islami duyarlılığa sahip kesimlerin sol partileri desteklemesi neredeyse imkansız iken, Almanya seçimlerinde Türkler'in, sağı, solu, muhafazakarı, İslamcısı ile hep birlikte sosyal demokratları desteklemesi şaşırtıcı bulunuyor. Nasıl oluyor bu, sorusu soruluyor.

Gerçekten nasıl oluyor?

Bunun sırrı, Alman sosyal demokratlarının, Türkler için "Almanya'da yabancılara yönelik kuşatma duygusundan nisbeten kurtulma, daha fazla özgürlük, daha insani bir açılım" anlamına gelmesi ile ilgili. Buna karşılık, Stoiber'in öncülük ettiği muhafazakar çizgi, "Alman milli hesapları adına yabancılara, özellikle de farklı bir dini topluluk olan Türklere karşı derin bir gözaltını, kuşatmayı, kısıtlamayı, asimilasyonu ve bu mümkün değilse dışlamayı" öngörüyor.

Peki Türkiye'de neden muhafazakar kesimler solu desteklemezler?

Çünkü Türkiye'de roller tamamen değişiyor.

Türkiye'de sol, (burada sol derken CHP çizgisinde odaklaşan solu kastediyoruz) kurulu düzenin kuşatmacı karakterini temsil ediyor. Bu da neredeyse Almanya'daki "Stoiber misyonu"na denk düşüyor. Türkiye'de geniş toplum kesimlerinin, sistemi biçimlendirdiğine inanan CHP çizgisindeki bir zihniyet tarafından yukardan aşağıya bir biçimlendirme projesine muhatap olduğu bilindiğine göre, işbu toplum kesimlerinin, daha geniş bir özgürlük açılımı için CHP'ye muhalefet dışında bir tercihi kalmıyor.

Diyelim başörtülü bir Anadolu kadını Almanya'ya gitti. Stoiber ile Schröder'in tepkileri ne olurdu?

Diyelim başörtülü bir kadın Türkiye'de üniversiteye girmek istiyor... CHP'nin ve AKP'nin tavrı ne olurdu?

İşte burada Stoiber ile CHP çizgisi, Schröder ile de AKP çizgisi buluşuyor...

Ben Baykal'ın Almanya'ya başbakan olması söz konusu olsaydı, Türk çocuklarının Alman okullarına başörtülü gidip gidememesi karşısında nasıl tavır koyacağını merak ederim.

Zaman zaman Türk Bülyükelçiliklerinin bazı Batılı ülkelerde, başörtülü Türk kadınlarına Stoiber üslubu ile yaklaştıklarına dair haberler gelir. Türkiye'de de başörtülü kadın, resmen ikinci sınıf vatandaş muamelesi görür. Bu, CHP zihniyetinin uzantısıdır.

O yüzden geniş halk kesimleri CHP'ye, halka "dönüştürülmesi gerekli yabancılar" gibi bakmasından dolayı mesafeli yaklaşırlar.

Baykal, bunu farkettiği için olmalı, CHP çizgisinde rötuşlar yapma çabası içine girdi. "Anadolu solu, Şeyh Edebali..." gibi renkler, halkla iletişim sağlama jestleri... Ama henüz damardaki ana karakter değişmiş görünmüyor.

"Türban - başörtüsü" konusu, bir turnusol kağıdı gibi CHP'nin durduğu noktayı ayrıştırıyor.

Baykal önce "Türbanlılardan da oy istiyorum" demişti. Bu, kendisine göre bir iletişim hamlesi idi. Son olarak Hürriyet yazarlarıyla yaptığı konuşmada da "Bu konuyu gündemde tutmamak gerekir.... Bunu sorun olmaktan çıkarmak gerekir, geri plana itme, konuşmama da bir çözümdür. Bunu karşılıklı bir istismar aracı yapmamak gerekir." şeklinde bir yaklaşım sergiliyor. Baykal'a göre "O kesimin siyasetçileri bu konuda konuşmamaya, tırmandırmamaya özen gösteriyor....... Araştırma yapılmış, ilk 12 madde içinde türban olayı yokmuş. Bu çok güzel bir gelişme..."

Nasıl bir yaklaşım bu?

En azından konuyu önemsememe, daha ilerde dikenli bir konu kabul edip el atmama, nihayette ise sorunu uyutma yaklaşımı...

YÖK de, kendine göre başörtüsü olayını çözdüğüne inanıyor... Alemdaroğlu da...

Çünkü üniversiteye başörtülü gelen öğrenci kalmadı...

28 Şubat'tan bu yana kapılarda polis var ve öğrenciler okula alınmıyor...

Sorun bitti!!!

Oysa sorun bitmedi... Hakim irade ile geniş toplum kesimleri arasında bir uzlaşmazlık alanı olarak sürüyor.

Hoş, Baykal, Türban konusunu, "Sorun Anayasa'nın temel ilkeleri üzerinde yaygın bir mutabakatın hala sağlanamamış olması"na bağlayarak daha genel bir zemine oturtmaya çalışıyor. Şöyle diyor: "Bu temel sorunun yansıması bazan türban şeklinde, bazan siyasi partilerin kapatılması olarak, bazen de milletvekili adaylığının engellenmesi şeklinde oluyor" Böyle bir değerlendirmede de asıl sorun, Baykal'ın nerede durduğu noktasına geliyor. Önce kuralı koyup, tüm toplumu, bütün zor yollara başvurarak ona göre dizayn mı edeceksiniz, dolayısıyla ortaya kılık - kıyafet düzenlemesinden tutun, parti kapatmalara kadar uzanan yasaklar ve müeyyideler ülkesinin çıkmasını mı isteyeceksiniz, yoksa toplumsal verilerden yola çıkıp, en geniş özgürlükleri öngören, dolayısıyla sistem ile toplumun en az sürtüşmesini amaçlayan bir sistem yapısı mı oluşturacaksınız?

Bu, CHP'nin jakoben misyondan vazgeçip geçmediğini sorgulamak gibi bir şey...

"Önce insan" sloganının içinin ne kadar dolduğu ile ilgili bir şey.

Jakoben misyona karşı kendi kişilik çizgilerini savunan ve Türkiye'nin, eski deyimle "kahir ekseriyeti"ni oluşturan toplum kesimlerinin de insan kabul edilip edilmediğini, bunların taleplerinin insan hakkı kabul edilip edilmediğini ilgilendiren bir şey. (Hakim irade başörtüsünü insan hakkı kabul etmiyor, başörtüsü için verilen mücadeleyi de insan hakları için mücadele kabul etmiyor malum.)

Benim gözlemim şu: Baykal görünüşte jakoben kimlikten uzaklaşma çabasını sergilemek istiyor, ama özde Stoiber misyonundan vazgeçmiyor. Belki de bunu, "bir kısım" CHP'li tabanın o kadim misyondan vazgeçememesine bağlıyordur. Ne de olsa Türkiye'de "Tek parti iktidarından sonra işlerin hep kötüye gittiğini düşünen ve çok parti yapısında tek partiyi gerçekleştirmek gibi bir misyon için pusuda bekleyen bir kesim" hep var.

Yaşananlar da şu çizilen resimden farklı değil.


26 Eylül 2002
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED