T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Futbol: Ustalar ve hastalar

Futbolu futbol, spor sporu olarak görmek, mili takımın büyük başarısı için verilen gayretten bile fazlasını gerektirecek gibi görünüyor.

Önce şunu teslim etmek gerek: Bu büyük başarı ülkenin sıkıntılı ruh halini bir an olsun dağıttı, insanlarına bir süre için iyimserlik aşıladı. Doğaldır; başarı gurur verir, hatta özgürleştirir, bunun başkaları tarafından takdir edilmesi ise ruhları okşar.

Ama görüntü sadece sahada oynanan futboldan ve bu iyimser, gururlu ruh halinden ibaret değil.

Milli takım teknik heyeti ve oyuncuları oynadıkları futbolla dünyayı şaşırtır ve takdir toplarken; biz burada, spor sayfalarında, siyasi sayfalarda kendimize yönelik güvensizliğimizi aşırı bir güven görüntüsü altında haykırdık. Üstelik bunu sık sık milli takımın ve oyuncularının sırtına basarak yapmaya çalıştık.

Söz ettiğim, bir yandan birkaç istisna isim dışında bu ülke medyasının en kavruklarının, en vasat zekalarının, buna rağmen en megalomanlarının toplandığı spor sayfaları ve orada çıkan değerlendirmeler. Orada verilen maç taktikleri, sözüm ona teknik eleştirileri.

Milli takımın başarısı nasıl aşikarsa, Türk spor basının içine düştüğü zavallı durum da öyle aşikar ve telafisiz. Bugün hala üstten konuşmaya çalışan bu sayfa erbaplarının, "Şenol Güneş bizim söylediklerimizi yaptığı için yarı finale çıktık" edaları, komik durumu trajedik hale çevirmekten başka işe yaramıyor...

Diğer yandan, ülkenin anlı şanlı siyasi kalemleri, ekonomi uzmanları vardı...

Onlar bile bu garip güvensizlikten nasip almayı yeğlediler. Futbolu siyasete, ekonomiye taşımayı görev bildiler.

Öylesine ki dünyanın en usta ayaklarının yetiştiği Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerin ekonomik, politik durumunu akıllarına bile getirmek istemediler.

Türk insanının nelere muktedir olduğunu yazanlar mı istersiniz, futbol başarısının siyasete, siyasetçiye, ekonomiye model olmasının önerenler mi istersiniz. Hepsinden mebzul miktarda vardı.

Velhasıl Türk milli takımının Uzak Doğu'daki başarısı futbol adına mutluluk vericiydi, ülke insanı için rahatlatıcıydı; ama bir o kadar da hastalıklı bir zihin dünyasını bir çırpıda ve yeniden ortaya koydu.

Spor basını, hatta gazetelerin birinci sayfaları, bunların mimarları, seçkin olmayan seçkinciler misali, Güneş'e Ecevit muamelesi yaptı, istifaya davet etti, sınıfsal yaklaştı, kılığını, kıyafetini eleştirdi, oynattığı futbolu baş makalelerle ele aldı.

Üstelik bunlar yapılırken başarısızlık senaryoları üzerine yapılan hesaplarla her bir aktör kendi çıkarını merkeze aldı, imajını parlatmaya çalıştı, milliyetçi fayda karşıtı garip bir milliyetçilik üretti.

Açıkçası birçok insan gibi ben de, milli takım maç yorumlarını internet vasıtasıyla dış basından takip ettim. Sporu spor gibi yorumlayan ve teknik bilgiyle ele alan yazılar okumaktan keyif aldım.

O yazılarda Güneş ve Türk milli takımı daha ilk günden itibaren ilgiyle takip edildi, övüldü ve desteklendi.

Aime Jacqeut'nin yazıları favorimdi.

Malum Aime Jacquet, 1988 Dünya Futbol Şampiyonası'nda Fransa'yı kupaya taşımış olan teknik adam. Şenol Güneş gibi o da Fransız spor yazarlarını mutlu edememişti, ülkesini şampiyon yaptığı gün bile eleştirilerden nasibini almıştı. Ama o Fransa son elli yılın en iyi futbol oynayan takımı olarak tarihe geçti, tabii Jacquet de öyle.

Brezilya-Türkiye maçından sonra Le Monde gazetesi spor sayfasında şunları söylüyordu:

"Brezilyalıların ve Türklerin Saitama stadında sundukları şey olağanüstü bir gösteriydi. Bu maçı izleyebilmiş olduğum için çok mutluyum. Her iki takım da diğerine kendi oyununu empoze etmeye çalıştı. İki takım da futbol olarak, taktik başarı olarak birbirine çok yakındı. Fark, Brezilyalıların kişisel yetenekleriyle oluştu.

Şunu da vurgulamalı: Brezilya milli takımını yıllardan beri ilk kez bu kadar dengeli, bütünleşmiş ve kollektif gördüm. Bu gördüğüm en iyi Brezilya'ydı. Türkler ise taktik ve teknik olarak onlarla eşdeğer bir futbol oynadılar. Bu kupa ve bu oyunla büyük futbol ulusunun içine ayak bastılar. Benzersiz Türk teknisyenleri seyretmek büyük bir keyif oldu..."

Evet, işte milli takımın durumu ve bizim zihniyetin ahvali...



29 Haziran 2002
Cumartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED