T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
TESEV'in AB araştırmasını 'olduğu gibi' okumak...

TESEV'in, uzun zamandır beklenen AB kamuoyu araştırmasının sonuçları, dün hükümet mensupları ve siyasi parti liderleri önünde Ankara'da kamuoyuna açıklandı. Siyasi yetkililer, araştırma sonuçları üzerinde yorumlarını yaptılar. TESEV araştırmasının bundan önceki TESEV damgalı araştırma sonuçları gibi yine büyük yankı uyandırması ve günlerce tartışılması muhtemel.

Bu son 'AB araştırması'nı önemli ve anlamlı kılan, daha öncekilerde olduğu gibi çalışmanın 'akademik kalitesi' ve kapsamı. Yurt sathında 17 il merkezi, 25 ilçe ve 107 köyde yüzyüze görüşmelerle yapılan ve sonuçları 46 sayfada ortaya konulan araştırmanın klasik ve 'en can alıcı' sorusunun cevabı, Türk halkının yüzde 64'ünün 'AB'den kesin olarak yana olması'... 'Karşı' olanlar yüzde 30; kararsız olanlar ise yüzde 6.

Türk halkının yaklaşık üçte ikisinin AB'den yana tavır koymasına karşılık, diğer sorulara verilen cevaplar, Türkiye'deki 'demokrasi kültürü'nün hala hatırı sayılır ölçüde 'çürük' olduğunu ortaya koyuyor.

Gerçi, araştırmada kaydedilen en yüksek oran yüzde 90 ile 'demokrasinin işleyişi'nden 'hiç memnun olmadığı'nı söyleyenlere ait ama 'Türkiye'nin demokrasisi'nden 'hiç memnun olmayan' bu yüzde 90'lık oran, iş 'demokratik kriterler'e geldiğinde çarpıcı biçimde düşüyor.

Örneğin 'anadilde yayını onaylıyor musunuz' sorusuna 'hayır' diyenler yüzde 56. 'Evet', yüzde 39'da kalıyor. Aynı soru 'Kürtçe bilenler'e sorulduğu vakit, 'evet' oranı, yüzde 69'a çıkıyor. Bu durumda, 'Kürtçe bilmeyenler'de 'anti-demokratik kaygı' ve 'milliyetçi propaganda'nın etkisinin 'demokratik zihniyet'in üzerine çıktığını söylemek mümkün.

'AB'ye bakış'a ilişkin bir soruya, yüzde 49'luk bir oranın 'AB bir Hristiyan Kulübü'dür' cevabını vermesi ve yüzde 42'nin 'AB'de Türkiye gibi Müslüman ülkelere de yer var' görüşünde olması, kayda değer. Demek ki, Türk kamuoyu, Helsinki 1999'u gerçek içeriği ve boyutlarında anlamamış; bu, ona anlatılamamış.

Bu arada, Kıbrıs'ta 'karşılıklı tavize dayalı bir çözüm'e 'hayır' diyenler yüzde 42 iken; 'evet' diyenlerin yüzde 40'ı bulması, yukarıdaki oranlarla karşılaştırıldığında 'AB yanlısı çekirdek'in yüzde 40'larda seyrettiğini ortaya koyuyor.

Bu azımsanmayacak bir oran olmakla birlikte, -nitekim bir 'AB referandumu' halinde en az yüzde 64-65'lik 'evet' çıkacağı besbelli- dağınık ve AB'ye yan çizebilecek bir siyasi karar mekanizması üzerinde muazzam bir baskı oluşturacak gücü elde etmiş sayılmaz.

Nitekim, 'Kopenhag kriterleri'ni 'hiç bilmiyorum' diyenlerin yüzde 76; 'az bilenler'in yüzde 14 ve 'iyi bildiği'ni söyleyenlerin ise sadece yüzde 10 olmasıyla; AB'ye aday ülkeler arasında Türkiye, 'Kopenhag kriterlerini bilmek' bakımından en sonuncu sırada yer alıyor. Bu bakımdan, 'Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmediği' için 'tam üyelik müzakereleri'ne başlayamayan 'tek ülke' olması da, bu durumda, şaşırtıcı gözükmemeli.

Bu noktada, Türkiye'deki 'siyasi liderlik zaafı' ya da boşluğu ayan beyan sırıtıyor. TESEV Yönetim Kurulu Başkanı Can Paker'in dünkü toplantıyı açış konuşmasındaki şu sözleri bu bakımdan isabetlidir:

"Araştırmanın en önemli bulgularından biri AB politikasında liderlik rolünün ne derece önemli olduğunu ortaya koymasıdır. Türk halkı prensipte demokratik hak ve özgürlüklerin genişlemesine çok yüksek destek verirken, aynı konular AB tartışmalarında sıkça yapıldığı gibi sert milliyetçi bir söylemle karşı karşıya kaldığında çekingen davranmaktadır. Ancak, olabilecek en uzlaşmaz söylemle karşı karşıya bırakıldığında dahi her konuda yüzde 40'ları bulan bir kitlenin sağlam bir AB taraftarlığı söz konusudur."

Dikkatten kaçmaması gereken husus, söz konusu araştırmanın gerçekleştirildiği tarih dilimidir. AB tartışmalarının bir hayli sertleştiği -ve hatta kısırlaştığı- 18 Mayıs-4 Haziran arasındaki dilim, Türk kamuoyunun pek de net olmayan kafasının bir miktar daha karıştığına işaret ediyor olmalı. Bu hususu Can Paker de şöyle vurguluyor:

"AB üyeliğine bu yüksek desteğin Avrupa karşıtı bir kampanyanın tam ortasında gözlemek özellikle dikkate değerdir. Avrupa'nın Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak gösterildiği, bir yandan üyelik için pazarlık masası hazırlanırken bir yandan da karşı tarafın samimiyesizlikle suçlandığı, neredeyse AB taraftarlığının vatan hainliğine denk tutulduğu bir ortamda Türk halkı gayet soğukkanlı ve sağ duyulu bir tavırla AB'ye uyum için gerekli değişikliklere destek vermektedir.

İşin bu yönü dikkate alındığında, Can Paker'in şu saptaması yerinde sayılabilir:

"Türk halkının AB'ye tam üyelik için desteğinin Türkiye'de hemen hiçbir konuda görülmediği kadar yüksek olduğu ortadadır. Köylüsü kentlisi, sağcısı solcusu, genci yaşlısı, doğusu batısı yurdun hangi köşesinden olursa olsun Türk halkının AB'ye üyelik isteği hiçbir soruya yer bırakmayacak kadar yüksektir."

Yeterli midir; Türkiye'nin geleceğini büyük ölçüde etkileyecek olan, 2002 sonundan önce AB'den 'tam üyelik müzakerelerine başlama tarihi' koparmasına yetecek midir?

İşin bu yönü, hala pek şüpheli ve AB yanlısı siyasi partiler, bu konuda bir 'ittifak' içine girmeden ve 'istikamet AB' kampanyasına girişmedikleri sürece de, şüpheli kalacağa benziyor.


29 Haziran 2002
Cumartesi
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED