T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Cenk Kalesi'nden Lahey'e Guantanamo'dan Şibirgan'a

Amerikan ve İngiliz askerlerin Afganistan'da işledikleri savaş suçları ve bunları kanıtlayan filmin Avrupa Parlamentosu'nda gösterilmesinden hareketle, ABD'nin küresel savaşının "gizlenen yüzü"nü son iki yazıda gündeme almaya çalıştım. Kunduz'da, Şibirgan Cezaevi'nde veya Cenk Kalesi'nde katledilen "esir"lerin veya "kaybolan" binlerce insanın, konteynırlarda havasızlıktan boğulan veya kurşuna dizilenlerin, Mezar-ı Şerif dışındaki toplu mezarlara gömülen gençlerin, Kunduz'da esir alınan 8 bin kişiden yaklaşık 4 bininin nakil sırasında "kayboluşu"nun, binlerce sivil Afgan'ın öldürülmesinin kimseyi ilgilendirip ilgilendirmediğini sorguladım. ABD'nin yeni "emperyal savaş"ının başladığı günden bu yana, bireysel terörün yerini artık devlet terörünün aldığına, üstelik bunun bir uluslararası geleneğe dönüşmek üzere olduğuna, katliam, savaş suçu, insanlık suçları gibi ağır cürümlerin meşrulaştırılmaya çalışıldığına dikkat çektim. İsrail'in Cenin'de yaptığı katliamın nasıl örtbas edildiğini, ABD ve İsrail'in savaş yöntemlerinin nasıl örtüştüğünü, "terörizm" kavramının nasıl istismar edilerek cinayetleri kamufle etmede kullanıldığını anlattım.

Bugün Afganistan'da yaşanan katliamların Güneydoğu Asya'nın yağmur ormanlarında, Ortadoğu veya Orta Afrika'nın çöllerinde veya Orta Asya'nın bozkırlarında da tekrarlanacağı uyarısında bulundum. Kafkaslar'dan Orta Asya'ya, Güney Asya'dan Güneydoğu Asya'ya, Orta Afrika'dan Ortadoğu'ya kadar üzerinde Müslümanların yaşadığı orta kuşağı denetim altına almak için başlatılan bu savaşın, adalet, bireysel özgürlük, insani değerler, savaş, terörizm, uluslararası hukuk gibi kavramların içeriğini nasıl boşalttığını, katliam, savaş suçu ve insanlık suçları tanımlamalarını nasıl işlevsiz kıldığını örnekledim.

Guantanamo tutsakları ve intikam

ABD ve İngiltere, Afganistan'daki savaş suçlarını gizlemek için çalışırken, canlılara yönelik bir başka cinayet, bir başka insanlık trajedisi daha yaşanıyor. Afganistan ve Pakistan'ın yanı sıra, başta Müslüman ülkeler olmak üzere, yaklaşık doksan ülkede yürütülen operasyonlarda sayısı belki de hiçbir zaman tespit edilemeyecek miktarda insan gözaltına alındı. Gözaltına alınan bu kişiler, hiç ilgisi olmayan ülkelere, Mısır'a, Sudan'a veya Yemen'e götürülüp işkence altında sorgulanıyor ve hepsi el Kaide üyesi olmakla suçlanıyor.

Oysa gerçek hiç de öyle değil. Çeçenistan'daki Rus vahşetine direnen, Doğu Türkistan'daki Çin baskısına boyun eğmeyen, Keşmir'in özgürlüğü için mücadele eden, Filistin'de soykırıma karşı savaşan, Mindanao'da özgürlük savaşına katılan kişiler, toplanıp, hiç bilmedikleri ülkelere/bölgelere götürülüyor ve kendilerinden bir daha haber alınamıyor. Dünya geneline yayılan ABD askeri üsleri esir kampına dönüştü.

Ellerine parmaksız eldiven giydirilmiş ve kelepçelenmiş, ayakları zincirli, ağızları, burunları ve kulakları kapalı, gözleri bağlı, gözlerine ve kulaklarına ilaç dökülerek görmeleri ve duymaları engellenmiş, görme, işitme, koklama ve dokunma duyuları etkisiz hale getirilmiş, ABD askeri uçaklarında zincirli halde 25 saatlik bir uçuşla Guantanamo askeri üssüne götürülen ve belki de hala nerede olduklarını bilmeyen "esirler"e yönelik, hayvanlara bile reva görülmeyen muamele, ne tür bir kinden kaynaklanıyor? Savunma hakkı, avukat hakkı, temyiz hakkı verilmeyen askeri mahkemeler neye göre karar verecek? Savaş gemilerinde tutulan Müslüman gençler, neye ve kime karşı suçlu? Gerçekten 11 Eylül saldırılarıyla bağlantılı oldukları için mi bu bölgelere götürüldüler? Bunu ortaya koyan hiç bir hukuki süreç yok. Tanıkları yok, avukatları yok, başvuru ve şikayet hakları yok. Kimlikleri ve hangi milletten oldukları dahi daha açıklanmış değil. Adalet arayışı değil bir "intikam hırsı" daha belirgin şekilde kendini gösteriyor.

ABD ve Uluslararası Ceza Mahkemesi

ABD mahkemeleri bu kişilerin Amerikan vatandaşı olmadıkları, ABD'de suç işlemedikleri ve şu an ABD topraklarında olmadıkları için Amerikan mahkemelerinde yargılanamayacaklarını ve ABD adaletinin korumasından yararlanamayacaklarını söylüyor. ABD Başkanı George Bush, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Adalet Bakanı John Aschroft ise, bu kişilerin savaş suçlusu olmadıklarını, dolayısıyla 1949 tarihinde kabul edilen Cenevre Sözleşmesi kapsamında olmadıklarını iddia ediyor, savaş suçlusu olmaları için egemen iki ulus devlet arasında bir savaşın söz konusu olması gerektiğini söylüyorlar. Bu da onların Afganistan'a yönelik saldırılarının hiçbir hukuki gerekçesinin olmadığını ortaya koyuyor. O zaman bu kişiler ABD yönetimi tarafından "kaçırılmış" oluyor. Bir "terör eylemi" yani. İnsan hakları örgütleri, bu kişilere Cenevre Sözleşmesi'nin uygulanması gerektiğini, ABD'nin insan haklarına ağır darbeler indirdiğini belirtiyorlar.

Guantanamo esirlerinin hukuki statüleri elbette bir gün belirlenecek. Ancak, her yıl insan hakları raporları yayınlayan, bu raporları ulusal çıkarları için baskı aracı olarak kullanan, bir anlamda insan hakları emperyalizmi yapan ABD, insan hakları ve özgürlükleri yok eden yeni bir süreç başlatıyor. ABD ve Avrupa'da göçmen yasaları hızla değiştirilip ırkçılığa varan düzenlemeler getirildi, bireysel özgürlükler sınırlandı, insanlar günlük yaşamın her alanında denetlenmeye ve fişlenmeye başlandı, internet ve telefonlar izlemeye alındı, ulusal ve uluslararası güvenlik gerekçesiyle milyarlarca dolar ayrıldı, üniversite kampüsleri mercek altına alındı ve öğrenci takipleri sıklaştırıldı, bütün dünyada olağanüstü hal şartları uygulanmaya başlandı.

Dünyanın ilk daimi uluslararası savaş suçları mahkemesi olacak Uluslararası Ceza Mahkemesi, pazartesi günü göreve başlayacak. İnsanlık tarihinin en ağır insan hakları ihlallerine kapı aralandığı, katliam ve savaş suçu gibi ağır suçların bizzat dünyaya yön veren güçler tarafından işlendiği bir dönemde... Sabra ve Şatilla katliamlarının sorumlusu İsrail Başbakanı Ariel Şaron hakkında Belçika'da başlatılan soruşturmayı baskılarla sabote eden ve Belçika'yı ilgili yasayı değiştirmeye zorlayan ABD'nin, Lahey merkezli bu mahkemeye karşı en şiddetli tepkiyi gösteren ülke olması nasıl açıklanabilir? Soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçuyla ilgili davalara bakacak olan mahkemeyi sabote etmeye çalışan, ABD askerlerinin mahkemenin yargı kapsamından çıkarılmasını isteyen ABD, bir ABD vatandaşı gözaltına alınırsa askeri güçle tehdit ediyor. Umarız bu mahkeme de Savaş Suçları Mahkemesi gibi ABD dış politikasına endekslenmez.


29 Haziran 2002
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED