|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ecevit'in, doktorlarının tavsiyesini dinlemeyip, Meclis'e çıkartma yapması, ardından da Cumhurbaşkanı ile görüşmesi, dün bazı köşe yazarlarının belirttiği gibi, tamamen MGK ile bağlantılıdır. Ecevit, MGK toplantısına katılamayacağını anlayınca, varlık gösterebilmek amacıyla ortaya çıktı. Başbakan'ın durumu yavaş yavaş bir milli güvenlik sorunu haline gelmeye başladı. Madem istifa etmiyor, doktor raporuyla azlinin gündeme gelmesi pekâla mümkündür. İşte bu korku yüzünden Ecevit evvelki gün Meclis'teydi. Ama sonuç, umut ettiği gibi olmadı. Hasta olduğu, hem de ağır hasta olduğu gözler önüne serildi. Üstelik seçim lâfını telaffuz ettiği için de piyasalar alt üst oldu. Ecevit'e çekil
Ecevit'in, doktorlarından gizleyerek gerçekleştirdiği bu kısa ziyaretler, ona beklediği siyasi getiriyi sağlamadı. Aksine, bugüne kadar kendisini hararetle destekleyen köşe yazarları, çekilmesini tavsiye etmeye başladılar. Ertuğrul Özkök (Hürriyet), "Yeltsin'in, Putin'i ön plana çıkararak Başbakanlık'tan ayrıldığını böylece Rusya'nın önünü açtığını" hatırlattı. Yavuz Donat (Sabah), "Başbakan, Meclis'e gelerek güç gösteresi mi yaptı acaba? Kürsü performansı düşük; sık sık dili dolaşıyor. Nefesi kesik kesik. Amacına ulaştı mı? Yoksa güçsüzlüğünü bir kez daha mı sergiledi?" diye sordu. Güneri Civaoğlu (Milliyet), Kartel camiasının genel arzusunu dillendiriyordu: "Ecevit, Hüsamettin Özkan'ı tam yetkili başbakan yardımcısı olarak görevlendirsin." Doğan Grubu'na ait gazeteler temkinliydi; sadece köşe yazılarında "Ecevit çekilsin" talepleri ortaya atılıyordu. Oysa Sabah, Akşam ve Star, açıktan yaylım ateşine girmişti. Sabah: "Parkinson gene yaptı yapacağını... Ecevit, hastalığının etkisiyle yanlış mesaj verdi... Ecevit konuşma güçlüğü çektiğini kabul ederek, milletvekillerinden özür diledi." Star: "Dolalıklar dolayısıyla ayrı geçtim aranızdan... 'İyiyim' diyen Başbakan, iki aydır hasta olduğunu işte böyle anlattı. Oran'daki evine, Karahar, Koran; kendisini takip eden gazetecilere 'Yerinde muhabirlik gazetece yapan gençlerimiz' dedi. Üç aylık Meclis tatilini '13 aya' çıkarttı." Güneş: "Ülkeni seviyorsan artık çekil Ecevit" Vakit: "Kör inat" Gözcü: "Ecevit, 1.5 saatte ortalığı duman etti:" Akşam: "Sezer'e tarihi görev. Türkiye, Sezer'in devreye girmesini bekliyor. Ecevit devlet sorunu haline geldi. Evden çıksa da dert; çıkmasa da." Yeni Şafak: "Milli trajedi." Sağ kolu kırıldı
Ecevit'in ortaya çıkışı, piyasaları yatıştırmadığı gibi, DSP'de de suların durulmasını sağlamadı. Aksine, Hüsamettin Özkan'ın grup toplantısına katılmayışı ile, bir başka çatlak daha gözler önüne serildi. Milliyet'in dediği gibi, Ecevit'in "sağ kolu da kırılmıştı." Bu hükûmetin suyu ısındı. Artık Ecevit'in başbakanlık yapamayacağı ortaya çıktı. Ecevit istifa ederse, Cumhurbaşkanı, başbakan adaylarını sırayla görevlendirecek. En kolayı bir milli mutabakat hükûmeti kurmaktır. Veyahut daha iyisi, Avrupa Birliği'ne taraftar olan partiler, Meclis'ten bazı kanunları çıkarmak üzere bir hükûmet oluşturur, sonra da süratle seçime gidilir. Fakat böyle bir gelişme egemenlerin işine gelmez. Çünkü belli ki, müttefik siyasetçiler dökülecek, partileri barajı aşamayacak. Aslında doğrusu da millete bu kadar cefa çektiren partilerin diskalifiye olması; "dinlenmeleri"! Siyasi sorumluluk bunu icab ettirir. Mesut Yılmaz, Hüsamettin Özkan ve milletin feryadına kulak vermeyerek, büyük sermayenin çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan diğerleri Meclis'in dışında kalmalı. Buna mukabil Tantan, bir şekilde gene iktidarda olmalı. Böylece belki yarım kalan dosyalar gün ışığına çıkar; durdurulan operasyonlar yeniden ele alınır. Bence, partiler "Hesap soracağız; devri sabık yaratacağız" diye halktan oy istemeli. Tabiî hesap vermekten korkanlar, siyasetteki yakın müttefiklerini kaybederek haksız düzenlerini sürdüremeyeceklerinden çekinenler, seçime gidilmemesinin yolunu arayacaklardır. Egemenler, DSP bütünlüğünü koruyabilirse, Hüsamettin Özkan'ın başbakanlığını ister. Bu arada, İsmail Cem ve Kemal Derviş ile bir oluşum sağlanırsa, ne alâ... Baraj düşürüldükten sonra ancak seçime gidilmeli. Böylece Mesut Yılmaz'ın Meclis'te bulunması garantiye alınmalı. Ama acaba bütün bu hesapları gerçekleştirmeye vakit kalacak mı? Uzanlar ve vatandaşlık
Son bir nokta daha: Cem ve Hakan Uzan'ın Ürdün vatandaşlığını ileri sürerek, Uzan kardeşlerin Merve Kavakçı'nın kaderini paylaşacağını iddia ediyor, Doğan Grubu'na ait gazeteler. Onların bu iddiasını ciddiye alan İçişleri Bakanı, sanki Türkiye'de başka iş yokmuş gibi araştırma başlatmış. Oysa biz defalarca porno yayıncılıktan mahkûm olanların imtiyaz sahipliği yapamayacağına dair raporun neden İstanbul Valiliği'ne iletilmediğini sorduk. İçişleri Hukuk Müşavirliği tarafından kaleme alınan raporun tarihini ve numarasını da verdik. Hiç ses seda çıkmadı. Uzanları, 12 Eylül döneminde, 1981'de, Vatandaşlık Kanunu'na eklenen bir fıkra dolayısıyla vatandaşlıktan çıkarmak mümkün mü? 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 25'inci maddesinin (a) bendinde "İzinsiz, kendi istekleri ile yabancı bir devlet vatandaşlığını kazananların vatandaşlıkları kaybettirilir" deniliyor. Söz konusu kanundan bir yıl sonra kabul edilen 1982 Anayasası'nın 66'ncı maddesine göre, "Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça, vatandaşlıktan çıkarılamaz." Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 25/a bendi, açıkça Anayasa'nın 66'ncı maddesine aykırıdır ve darbe rejiminin izlerini taşımaktadır. Son Anayasa değişikliğine kadar, 12 Eylül'de çıkan kanunların Anayasa'ya aykırılığı iddia edilemiyordu. Ama "Demokratikleşme paketi" kapsamında, 1982 Anayasası'nın geçici 15'inci maddesi değişti; aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne müracaat etme hakkı doğdu. Esasında, Merve Kavakçı'ya söz konusu madde haksız yere uygulanmıştı. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi'ne müracaat hakkı o tarihte yok idiyse de, Anayasa'nın 177'nci maddesi, "mevcut kanunların ancak Anayasa'ya aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağını" öngörüyordu. 1982 Anayasası'nın 66'ncı maddesi yürürlüğe girdikten sonra, 25'inci maddenin (a) bendinin zımnen kalktığı kabul edilmeliydi. Ahı mı tuttu?
Merve Kavakçı'ya açık seçik, büyük haksızlık yapıldı. Bu haksızlıkta başı çekenlerden en önemlisi Bülent Ecevit idi. Bugün kendisini zavallı bir duruma sokuyor; itibarı iyice sarsıldı. Gerçekleri göremeyecek ve halâ yoluna devam etmek isteyecek kadar gözleri perdeli. Belki de Merve'nin ahı tuttu. Cem Uzan'a gelince, o zaten "imtiyazlı" bir kişi. Hak etse dahi, dokunulamaz kendisine. Kaldı ki bu noktada haklı. Öyleyse İçişleri Bakanı, neden seferber oluyor; hemen araştırma başlatıyor? Siyaset, Kartel tarafından bu kadar mı rehin alındı?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |