T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Alın paranızı başınıza çalın

Bu yazıyı yazdığım bugün, 6 Mart, ünlü edebiyatçımız Ömer Seyfettin'in ölüm yıldönümü. Büyük yazar henüz 36 yaşında genç, dinç ve kuvvetli bir bünyeye sahip biri iken, anlaşılamaz bir hastalığın pençesinden kurtulamayarak 6 Mart 1920 tarihinde vefat etti.

Ömer Seyfettin'i hepiniz tanırsınız. Ömer Seyfettin'i ölümsüz kılan hikayelerinden biri "Diyet" adlı hikayesidir. Diyet'te suçlu bir insan var. Ya "diyeti" ödenecek cezadan kurtulacak ya da ceza olarak kolu kesilecektir. Kasabın biri "diyetini" ödeyerek suçluyu cezadan kurtararak, kasap dükkanına, yanına alır.

Kasap her fırsatta "Kolunun diyetini ben verdim" diyerek adama hayatı zehir etmeye başlar. Haftalar, aylar geçer bu durum değişmez. Yine bir gün kasap adama "Bana bak kolunun diyetini benim ödediğimi unutma" diye cezayı hatırlatır. Adam eline kasap satırını alır, sol kolunu kasap kütüğün üzerine yatırır ve bir vuruşta kolu dirsekten keser atar. Kesik kolu eline alır ve "Al diyetini" diyerek kasabın suratına fırlatır. Kopan kolun ucunu gömleğinin kolluyla sıkarak bağlar ve kasap dükkanından çekip gider. Artık kendi diyetini kendi ödemiştir. Hikaye böyle biter.

Ama bizim ödediğimiz "diyetler" bir türlü bitmiyor. Son olarak Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Robert Pearson "ABD, IMF'nin Türkiye'ye 35 milyar dolar yardım yapmasına yardımcı oldu. Bunun 17 milyar doları, ABD'de vergi ödeyenlerle karşılandı. Bu parayı vermek için ABD vatandaşları ekstra vergi ödemeyi kabul etmişlerdir" dedi.

Yani Pearson bize açık açık "Diyetinizi biz ödedik sakın bunu unutmayın" diyor. Amerika'nın her dediğine "Başüstüne" diyoruz. IMF'nin her dediğini "eksiksiz, kusursuz" yerine getiriyoruz. Bakanlar Kurulu'nda da olsa, karşı çıkmaya kalkışanlar bulunursa hemen onu "alaşağı" ederek "IMF'nin emrini" yerine getiriyoruz.

IMF emrediyor, ekonomiyi yüzde 10 küçülterek halkımızı fakirliğin kucağına atıyoruz. IMF emrediyor, işçiye, memura, esnafa dar gelirliye "hayatı zindan" ediyoruz. IMF emrediyor, zam üstüne zam, vergi üstüne vergi koyuyoruz. Daha ne yapacağız ki?

Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Robert Pearson'ın, bir "eyalet valisi" edasıyla yönetimimize yaptığı "müdahaleleri" uygun bulmuyorum. Liderlere yaptığı ziyaretlerde gösterdiği "şık olmayan uyarıların" nasıl canımızı sıktığını defalarca bu sütunlarda dile getirdik.

Pearson, yine aynı minval üzere gidiyor. "Amerika'nın Türkiye'nin en büyük destekçisi olduğunu" vurguluyor ve "Amerika'nın bu desteği 50 yıldır sürdürdüğünü" söylüyor.

Amerika bize desteği "kara kaşımız kara gözümüz" için mi veriyor, Amerika'nın bölgedeki çıkarlarını koruduğumuz için, Amerika'ya "ağzı var dili yok" müttefiklik yaptığımız için mi veriyor?

İncirlik Üssü'nün kullanımı, U2 Casus uçaklarının "cirit atması" için mi Amerika bizi destekliyor. "Amerika'nın çıkarı" olmasa bizi böyle destekler miydi?

11 Eylül'den önce de "Amerikan vatandaşlarının ödediği vergiler" masalı ortaya atılmıştı. Onu o zaman Amerikan Büyükelçisi Pearson değil, Amerika Hazine Bakanlığı'ndaki "yetkililer" söylüyorlar ve "Artık Türkiye'ye yapacağımızı yaptık. Gerisi Türkler'in bileceği iştir. Biz bu yardımları Amerikan halkının ödediği vergilerden yapıyoruz. Artık Türkiye kendi başının çaresine baksın" diyorlardı.

Bu açıklamalardan "çok kısa" bir süre sonra 11 Eylül olayları gerçekleşti. Türkiye'nin bölgedeki "konumu" önem kazandı. Amerika'nın, Afganistan'ı vurabilmesi için "Müslüman ülke Türkiye"ye ihtiyacı vardı. Onun için "Arjantin'e yaptıklarını" bize yapmadılar. Arjantin'i "yüzüstü" bıraktıkları gibi, bizi de "kendi halimize" bırakmadılar.

Bırakmadılar da ne oldu? Ekonomimiz ayağa kalkıp büyümeye mi başladı? Halkımız "fakirlik çemberinden" kurtulup refaha mı erdi? Kişi başına milli gelirimiz, 3 bin dolardan 2 bin dolara düşmedi de, 5 bin dolara mı çıktı?

Amerika ve IMF ne dediyse yapıyoruz ama ekonomimiz batıyor. Halkımız fakirleşiyor. 9 milyar dolar "yüksek faizli borç" veriyorlar, bunun 6 milyarını "borç ödemesi" olarak hemen geri alıyorlar. Borcumuz artıyor, gelecek kuşakları "büyük borç yükü" altına sokuyoruz. Sonra da bizden "diyet" istiyorlar. "Alın paranızı başınıza çalın" diyebilecek bir gücümüz yok. Devleti yönetenlerin bilgisizliği ve beceriksizliği bizi Amerika'ya ve IMF'ye "muhtaç" hale getirdi. Bu yönetimle, bu "onur kırıcı" durumdan kurtulmamız çok zor.

"İkinci, üçüncü sınıf ülke" konumundan kurtulmak için önce bu yönetimden kurtulmamız gerekiyor.


7 Mart 2002
Perşembe
 
CAN AKSIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED