T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"28 Şubat" kime ne getirdi acaba?

Şu "28 Şubat iyi oldu" diyenlere, bir kez daha seslenmemiz gerekiyor..

Açıkçası, 28 Şubat'ın iyi birşey olduğunu söyleyenler, sadece "Militan Demokratlar" veya "Bilinçsiz Batıcılar" değil..

"Siyasal İslam"ın içindeki bazı kapalı ve açık devre tartışmalarda da, "28 Şubat olmasaydı, biz kendimizi düzeltemezdik" benzeri söylemler seslendiriliyor..

Örneğin Refah-Yol koalisyonunun Çalışma Bakanı Necati Çelik de, Siyasal İslam'ın öz-eleştirisi içerikli açıklamalarında, buna benzer düşünceleri seslendirmedi mi?

Ayrıca AK Parti Lideri Tayyip Erdoğan'ın sık sık seslendirdiği "Ben çok değiştim" sözü de, bir kesimde, 28 Şubat'ın tuttuğu ışığın bir sonucu olarak değerlendirilmekte..

Bu satırların yazarı, ne "Militan Demokrat", ne de "Siyasal İslam"ın düşüncelerini paylaşıyor.

Bağımsız, özgür ve özerk olmanın erdemine inanmış, liberal demokrat bir dünyanın ve hukukun üstün olduğu, sivil ve demokratik bir Türkiye'nin özlemini duyan bir görüşü temsilen, "28 Şubat"a bakmak istiyoruz..

Siyasal İslam kendi içinde de tartışmayı sürdürdüğüne ve Milli Görüş içinde büyük yol ayrılıkları gerçekleştiğine göre, elbet bu kesim, 28 Şubat'a dönük değerlendirmelerini, bizden farklı konumda yapmaktadır..

Biliyoruz ki, "İçtihat Kapısı"nın kapalı olması, sadece Siyasal İslam'ın değil, tüm dünyadaki Müslüman cemaatlerin ciddi sorunudur..

Keşke Türkiye'de, bu kapının aralanması için, askeri müdahaleye ve devlet baskısına gerek duyulmasaydı..

Aynı şekilde, 11 Eylül sonrası gelişmeler beklenmeden, Afganistan'daki "Taliban" ve Suudi Arabistan'daki Vahhabi "ideoloji"si, o toplumların içinde tartışmaya açılabilseydi..

Ama bizim sorunumuz, "bize benzeyen" fakat kafaları da yürekleri de çok farklı çalışan, bu arada "Batılı" veya "Dünyalı" olduklarını iddia eden kesimle ilgili..

Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden beri, "Tehlikeler"le ve bu tehlikelere karşı üretilen "olağanüstü korunma yolları" ile birlikte yaşıyor.

Tek Parti döneminin "İstiklal Mahkemeleri", "Totaliter Devlet Yapısı" benzeri gerçekler, sonra "Sıkı Yönetim"ler ve nihayet "Askeri Darbeler"le devam etti..

Devlet veya rejim, kendisini sadece "Kürt bölücülüğüne", "Hilafet ve şeriat özlemi"ne karşı korumadı.. Dönem dönem, "Demokrasi" de tehditler listesine girdi, seçilmiş başbakanlar asıldı, yasaklandı, tutuklandı..

"Tehdit" olmak piyangosu, bazan "sosyalizm"e, bazan "milliyetçiliğe" vurdu..

Bugün anti-Batı ve milliyetçi söylemleri seslendiren Devlet Bahçeli'nin piri rahmetli Türkeş, 1940'larda tabutluklarda işkence görmedi mi?

Bugün Kuvay-ı Milliye adına konuşanlardan Mümtaz Soysal veya İlhan Selçuk, "sol tehlike"nin temsilcileri olarak, 12 Mart 1971'de, "Mamak"ı, "Ziverbey"i tanımadılar mı?

"28 Şubat", bu tür tehlike üretimini kurumsallaştıran ve sivilleri "ötekiler" olarak alan bir yapıyı gündeme getirdi..

Yani eğer MGK Genel Sekreterliği veya "Derin devlet" diye nitelenen olgu, bir gün "Avrupa Birliği Üyeliği İstemi"ni tehdit veya tehlike olarak görürse, 28 Şubat'taki "Şeriat Tehlikesi"nin yerine "Avrupa Tehlikesi" geçebilir..

28 Şubat, post-modern niteliğiyle, medyayı yozlaştırdı, "Batılı Çalışma Grubu"nun uzantılarını, "sözde özgür" medyaya yerleştirdi..

Sivil toplumun beynini karıştırdı 28 Şubat.. Siyaset de, bankacılık da, gazetecilik de, post-modern bir kepazelik ortamına sürüklendi.. İşin özü bu değil mi?

ŞAKA

Ha 40 yıl, ha 3 gün!..

Mesut Yılmaz ANAP Grubu'nda, Devlet Bahçeli'yi de ve galiba onun fikir arkadaşı Doğu Perinçek'i de uyarmış..

-Türkiye'nin 40 yıllık Avrupa Birliği hedefini, iç siyasete 3 günlük malzeme yapmayın, demiş..
Niye yapmasınlar ki?
Burada "40 yıl" ile "3 gün"ün ne farkı var ki?..
İkisi de gelir, geçer..
Yoksulluk ve gerilik, geride kalır..

BU İŞ CİDDİDİR

"Askeri demokrasi" ile Avrupalı olunmaz!..

ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın, dün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma hem doğrudur, hem de önemlidir.

Özetle şunları söyledi Yılmaz:

-Avrupa Birliği karşıtları, askerlerin arkasına saklanmamalıdır.. Genelkurmay Başkanlığı'nı ve ordumuzu Avrupa Birliği'ne karşı gibi göstermek, düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmektedir. Avrupa Birliği karşıtı cephe ciddiye alınmalı ve engellenmelidir..

Dünkü "Akşam"da, arkadaşımız İzzet Sedes'in de, Strazburg'da Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Walter Schwimmer'le yaptığı söyleşi yayınlandı..

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri de, Sedes'e özetle şunları söylemiş:

-Bugünkü demokrasi anlayışında MGK gibi bir kurumun yeri yoktur.. Demokratik bir ülkede asker politikaya karışmamalıdır. Az sayıda da olsa bazı bürokratlar "Kürtler" ya da "İslam" denilince, aşırılığa kaçıyor ve demokrasi ile bağdaşmayan davranışlarda bulunuyor..

Evet.. Gerçekten Türkiye'nin imajını da, gelişmesini de bozan ve Batılı olmasını engelleyen bir olgu bu "Askeri Demokrasi" görüntüsü..

Arkasında Genelkurmay varmış havası içinde, andıçlar yazıp, onu bunu hain ilân edenler, bu imajı daha da bozuyor..


7 Mart 2002
Perşembe
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED