T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ekonomik bağımsızlığımız elden giderken neredeydiniz?

Zihnim almıyor; hem bir devlet politikası olarak Avrupa Birliği sürecine itilip bu "illüzyon"a inanmamız isteniyor, hem de yine bizzat devlet eliyle oluşturulmuş "Avrupa Birliği'ne karşı kuva-yı milliye cephesi"nde yer almamız bekleniyor.

Ötesi yok...

Belki, baştan alıp, kuva-yı milliye ruhunun aslında ne demek olduğunu anlatmak, bu ruhun (AB üyeliği "parçalanmak" anlamına geliyorsa), niçin daha önce, mesela Gümrük Birliği anlaşması imzalanırken canlandırılmadığını sormak gerekiyor, ama, kendilerini "kuva-yı milliye neferi" ilan edenler de çok iyi biliyor ki, Avrupa Birliği süreci "parçalanma"yı değil, bilakis geleneksel statükonun ortadan kaldırılmasını getiriyor.

Bütün telaş bu...

AB Dönem Başkanı'nın, "Avrupa Birliği'nin geleceğinde Türkiye'nin yeri yok" sözleri, "demokratikleşme" konusunda mütemadiyen yan çizen kuva-yı milliye cephesini sevindirmiş olmalı.

Bu kesim, çünkü, bir bölüğü 28 Şubat sürecinde formüle edilmiş argümanlarla Avrupa Birliği'ne karşı çıkıyor; Kopenhag kriterlerinin ulusal çıkarlarımıza halel getirecek bir dizi "yaptırımı" içerdiğini ileri sürüyor.

Elbette AB dayatmalarını reddetmeli, "varolanı" (sınırlarımızı ve ulusal bütünlüğümüzü) korumalı, dış politika rotasını (gerekiyorsa) "bölgesel güç" olmaya doğru çevirmeli...

Ama, varolanı, tarihimize ve medeniyetimize ait kavramları sahiplenmeden, tarihsel derinliğimizden gelen "tecrübe"yi harekete geçirmeden nasıl koruyabiliriz?

İçimize kapanarak, iç tartışmalarla ve gerilimlerle vakit geçirerek, insanlara eziyet ederek, işkenceyi kurumsallaştırarak mı?

Kuva-yı milliye cephesini rahatsız eden şey, belki de, Avrupa'nın ikide birde "Demokratikleşin, MGK'yı lağvedin, işkence yapmayın, azınlık hakların tanıyın, serbest piyasa koşullarına uyun" benzeri direktiflerle karşımıza çıkması.

Refikimiz dün haklı olarak soruyordu:

"Nerden çıktı bu kuva-yı milliye arkadaş, yurdumuza alçaklar uğradı da bizim mi haberimiz yok? Avrupa Birliği'ne girmeyeceksen girme, kim seni zorluyor?"

Ortağına Avrupa fırçası atan genel başkana inanırsak, Avrupa Birliği, Osmanlı'dan devraldığımız insanlar üzerinde etnik şuur oluşturarak, etnik temele dayalı bir demokratikleşme stratejisi uyguluyor.

"Etnik şuur" dediğine göre, etnisitenin varlığını kabulleniyor zımnen de olsa.

O halde etnik temele dayalı bir demokratikleşmenin kime ne zararı var?

Avrupa Birliği'nin bir dizi "yükümlülüğü" icbar ettirdiğini hem bu sayın genel başkan, hem de "mandacılıkla yurtseverlik arasında salınan" sayın ortakları önceden bilmiyor muydu?

Sormanın tam sırasıdır:

Parçalanma korkusuyla "demokratikleşme" sürecini torpilleyenler, iktisadî bağımsızlığımız IMF marifetiyle elden giderken neredeydiler?

Bekir Coşkun arkadaşımızın da söylediği gibi, Tahkim Yasası'ndan Özel Sanayi Bölgeleri'ne, İzmit'in Kavaklıkları'ndan GAP'ın pamuk tarlalarına, pancardan tütüne, peşkeş çekilmedik alan bırakmayanlar, neden akıllarına şu anakronik ruhu canlandırmayı getirmediler?


7 Mart 2002
Perşembe
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED