|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Kimse askerin arkasına saklanmasın" diyor ANAP lideri Yılmaz. Konu AB tartışmaları, hedef MHP. Bu laf bir siyasetçi için fena değil. Ama, acaba ne kadar üstüne oturuyor bu laf Mesut Yılmaz'ın, ya da ne kadar sarkıyor kolu bacağı? Garip değil mi, Mesut Yılmaz ne zaman böyle siyaset üzerindeki askeri vesayeti reddeden bir konuşma yapsa her defasında ona karşı, bu sorgulama yapılıyor. Sebebi var: Sebebi, Mesut Yılmaz'ın söylemindeki tutarsızlığı, ya da söylemin arkasında durma noktasındaki kötü sınavları... Şimdi konu başörtüsü... ANAP öteden beri sancılı bu konuda. Başörtüsü yasağının kaldırılması konusundaki ilk mücadeleler ANAP imzasını taşıyor; Özal'lı dönemlerde... Ama Mesut Yılmaz'ın bu konuda bir çabası yok. Üstelik 28 Şubat sürecinde siyasal anlamda önemli katkı payına sahip. Şimdi Türkiye bir kere daha başörtüsü sınavından geçiyor ve İstanbul'daki vahim görüntülerin oluşmasında ANAP'lı İçişleri Bakanı'nın rolü var. 13-14 yaşındaki kız-erkek çocuklarının elleri kelepçelenmiş; sorumlu kim? Her İmam Hatip'in önüne yüzlerce robokop dizilmiş, Türkiye görüntüsü olarak robokop ve minik öğrencilerin resmi yansıyor dünyaya, sorumlu kim? Sokaklarda çocuk avında polisler yansıyor ekranlara, sorumlu kim? Gözaltına alınmış yüzlerce minik öğrenci; sorumlu kim? Zaman'ın haberine göre İçişleri Bakanı "Uygulamayı İstanbul Valiliği yapıyor. Vali ile konuştum benim sözümü dinlemiyor" demiş. "İşte ANAP'lı siyasetçi bu" mu diyeceğiz? Mesut Yılmaz demiş ki: "AB'ye girmiş Türkiye'de polis, tamamen meslek okulu statüsünde olan İmam Hatip Liseleri'nin önünden 13 yaşındaki kız öğrencileri kovalayamaz." Alın işte size, biri İstanbul Valisi'nin, diğeri (yani genel başkanı) AB'nin arkasına saklanan iki ANAP'lı... Bir İçişleri Bakanı kalkıp bir türlü çuvala sığmayan mızrağın izahı için "İstanbul Valisi sözlerimi dinlemiyor" diyorsa, ortada siyaset diye bir şey kalmadığını, ya da bürokrasinin siyasetçiye hükmetmeye başladığını anlamamız lâzımdır. Bırak o zaman birileri de askerin arkasına saklanarak siyaset yapsın... ANAP adına birisi çıkıp söyler mi bize, başörtüsü yasağının arkasında kimin bulunduğunu... Siyasetçi kime havale ederek sürdürülmesine göz yummaktadır başörtüsü yasağının? Hadi soralım: ANAP istiyor mu başörtüsü yasağını? MHP istiyor mu?
Bunlar değil Meclis'ten kanun çıkarmak, Anayasa değişikliği yapabilecek bir çoğunluğa sahip mi Meclis'te? Peki neden yasak sürüyor? Hadi kıvırmasın kimse... Herkesin içinden birilerinin arkasına sığınmak gelmiyor mu? Gelelim hükümete? Hükümetin en azından iki ortağı (MHP ve ANAP) başörtüsü yasağına karşı olmalı. Peki neden her iki parti tabanında ciddi bir toplumsal aşınmaya sebep olduğu bilinen yasağın kaldırılması noktasında herhangi bir girişim olmamıştır? Hatta neden seçim propagandalarında meydan meydan sergilenen erkekliği Meclis kapısında bırakma pahasına MHP'li bayan miletvekilinin daha ilk celsede başörtüsünü çıkarması yoluna gidilmiştir? Hadi kıvırmayın... Birilerinin arkasına sığınmıyor musunuz bunu izah ederken? İşin gerçeği ne? Bakın onu Demirel söylüyor: "-Halkın siyasete, siyasetçiye, siyasetin kurumlarına güveni yok. Halkın çok partiye, iktidarı ve muhalefetiyle demokrasiye güveni sarsılmış." (Yavuz Donat'la görüşme, Sabah, 7 Mart 2002) Ben, 28 Şubat sürecine geliş ve bu süreci yaşayış seyri içindeki tavrı sebebiyle bu tarifin içine bizzat Demirel'in de girdiğini düşünenlerdenim. Onun gibi Mesut Yılmaz da, Ecevit de, Devlet Bahçeli de, iradi olarak siyaseti birtakım vesayetlerin etki alanına sokmuş ve sonuç olarak, halktaki itibarlarını aşındırmışlardır. Ortada gerçek anlamda tabansız bir siyaset vardır ve böyle durumlarda etkin güç merkezlerinin, siyaseti yönlendirmeleri, kimi bürokratların milletvekillerinden, hatta bakanlardan, hatta Meclis'ten daha güçlü hale gelmeleri tabiidir. İçişleri Bakanı bir açıklama yapmalı şu, "İstanbul Valisi beni dinlemiyor" sözü için. Eğer böyleyse bırakıp gitmeli bakanlığı ve Mesut Yılmaz da öyle "Kimse askerin arkasına saklanmasın" gibi, başka parti liderlerini suçlayan efelenmeler içine girmemeli. "Yok aslında birbirinizden farkınız..." Birileri valinin arkasına saklanıyorsa, birileri de askerin arkasına saklanacaktır. Kaldı ki asker, Türkiye uygulamalarına bakıldığında, arkasına saklanılabilecek yerler sıralamasında oldukça önemli konuma sahiptir. Bütün bu değerlendirmeler bir yana, Türkiye'de hâlâ en can yakıcı boyutlarıyla yaşanan başörtüsü dramının ortadan kaldırılması noktasında ne ANAP'ın ne de MHP'nin arkasına saklanabilecekleri bir merci olmamalıdır. Bir parti olarak ağırlıkları varsa, -ki hükümet ortağı olduklarına göre olmalıdır- başörtüsü için de yapacakları bir şey bulunmalıdır. "AB'ye girersek..." yollu sözler, Nasreddin Hoca'nın "Ölme eşeğim ölme..." türünden vaadlerini andırıyor. Halk bir gün, MHP'yi de ANAP'ı da pekçok şey sebebiyle, ama özellikle de başörtüsü konusundaki kaypak tutumları sebebiyle sandıkta yargılayacaktır. Ve o günler yaklaşmaktadır. Bir söz var "Her gelecek gelecektir" diye... O gün gelecek ve halk size bir şey diyecektir. O gün için savunma hazırlayın derim ben de...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |