T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

'Büyücü' kadınlar

Sinema 'büyülü' bir dünya. O dünyanın kadın duyarlılığını ve bakış açısını başarıyla perdeye yansıtan 'büyücü' kadınları var.

Yedinci sanat sinema, büyülü bir dünya. Erkeklerin çoğunlukta olduğu bu dünyada, vizörün arkasından bakan parmakla sayılacak kadar az kadın yönetmen var. Edebiyatta nicelik ve nitelik açısından kadınların varlığını kimse inkar edemezken sinema için aynı şeyi söylemek mümkün görünmüyor. Nedeni üzerine düşündüğümüzde ise aklımıza ilk gelen, sinemanın henüz genç bir sanat dalı olması oluyor. Bir de sinemanın bir ekip çalışması ve ekonomik kaynak gerektirmesi geliyor.

Sinemada son yıllarda özellikle İran ve Hindistan başta olmak üzere Üçüncü Dünya ülkelerinden büyük atılım gözleniyor. Onlar filmlerinde genellikle kadının sosyal hayattaki ezilmişliğine karşı çıkarlarken Avrupalı hemcinsleri daha çok işe cinsellik boyutundan bakmayı tercih ediyorlar. Amerikalı eleştirel bir bakış açısına sahip kadın yönetmenler ise seslerini ancak Bağımsız Kadın Sinemacılar'ı bir araya getiren etkinliklerde duyurabiliyorlar.

Kamera arkası kadınlar

Türk sinemasında kadın yönetmen sayısı o kadar az ki, kadınların sahip oldukları farklı duyarlılıklar ve zenginlikleriyle sinemaya katabileceklerine hayıflanmamak elde değil. Kadın yönetmenlerimizin başında iz bırakan pek çok filme imza atan ve 1994 yılında elim bir kazada kaybettiğimiz Bilge Olgaç geliyor. Onu Tomris Giritlioğlu ve genç kuşağın başarılı ismi Yeşim Ustaoğlu izliyor. Sinemamızın sultanı Türkan Şoray'ı da yönettiği filmler dolasıyla burada saymakta fayda var.

Sinemanın çok büyük bir sektör olduğu ve dünya hakimiyetini ilan eden Hollywood'un ilk kadın yönetmeni 1897 doğumlu Dorothy Arzner. Amerika'da ilk kadın sinema yönetmeni olmasının yanısıra, kadının toplumdaki yerini sorgulayan yapımları ile de farklı bir yere sahip olan Arzner gibi, sinemanın önde gelen başarılı kadın yönetmenlerinden İsviçre kökenli Lina Wertmuller ile Fransız yönetmen Agnes Varda da kadın duyarlığı taşıyan filmleriyle başarıya ulaşan yönetmenlerden.

Hintli kadın yönetmen Mira Nair de, hem ünlü hem ödüllü filmlerin yönetmeni. Gösterimde olan son filmi Muson Düğünü yönetmene, 2001 yılı Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan Ödülü'nü getirdi. Francis Ford Coppola'nın kızı Sofia Coppola da hiç de yabancı olmadığı sinema dünyasında yönetmen olarak varolmaya çalışan isimlerden biri. "Babasının kızı" diğer bir kadın yönetmen ise İran'dan. Ünlü yönetmen Mohsen Mahmalbaf'ın kızı olan ve ilk uzun metrajlı filmi Karatahta ile 2000 Cannes Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'ne layık görülen Samira Mahmalbaf'a İran Sineması'nın genç umudu olarak bakılıyor. Piano ile unutulmazlar arasına giren Yeni Zelandalı Jane Campion ise sinemaya ödüllerle başlayan diğer şanslı bir isim.

BEYAZPERDENİN KADINLARI

Hayatı iki cins; kadınlar ve erkekler ortak paylaştığına ve kadının olmadığı bir film olamayacağına göre ayrıca "sinemada kadın" demeye ihtiyaç var mı ki diyebilirsiniz. Haklısınız. Ancak bizim kastımız kadın konulu filmler. İzlediğimiz filmleri şöyle bir gözden geçirdiğimizde, kadınların sinema perdesinde kimi zaman "bir erkek gibi" savaştığını, ailesinin çoğunlukla da çocuğunun mutluluğu için kendini feda ettiğini, kimi zaman ise içine sokulduğu zor ve zorlayıcı şartlara yahut, herşey çok güzel gidiyorken bile başka bir dünya umuduyla başkaldırdığını görüyoruz. Kadınlara odaklanan ve söyleyecek sözü olan filmlerin genellikle Avrupalı yönetmenlerin imzasını taşıdığını da farkediyoruz. Son yıllarda ise Avrupalı sinemacılara özellikle Üçüncü Dünya ülkelerinden gelen isimler eklendi ve hatta çoktan ağırlıklarını hissettirmeye başladılar bile. Kadın konulu pekçok film olmasına rağmen özellikle yakın tarihli birkaç filmden bahsetmek istiyoruz. Ridley Scott'ın Thelma & Louise'inden mesela. Film, özgürlük ve mutluluklar ülkesi ABD'nin göründüğü gibi olmadığını, kadınların gözünden neredeyse bir kadın hassasiyetiyle anlatıyor. Ben Şahsen Bizzat Kendim de hayatında neleri kaçırdığını merak eden bir kadının öyküsünü aktarıyor. 1994'ün ve aslında tüm zamanların en iyi filmlerinden Kraliçe Margot'u unutmamak gerek elbette. İsabel Adjani'nin rol aldığı film, 16. yüzyıl 'Fransa'sının kaos ortamında yaşanan umutsuz aşkı ve bir kadının saf acısını muhteşem bir dille işliyor. Gösterimi hâlâ süren Amelie ve Bridget Jones'in Günlüğü ise Batı'nın modern kadınlarını ele alıyor. Ama Jane Champion'un yönettiği Piano, bir aşk öyküsünü hem heyecanlı, hem dokunaklı bir tarzda ve olağanüstü başarılı bir dille anlatıyor. İki Oscar ödüllü film, eğer hâlâ izlemediyseniz mutlaka izleyin diyeceğimiz bir film. Kadınlar ne İster ise adındaki iddaya rağmen doyurucu bir yanıt veremeyen yüzeysel bir yorum.

 
'Meyveyle yüklü bir ağaç gibi'
DERVİŞ VE ÖLÜM

İtalyan yönetmen Alberto Rondalli'nin 'Derviş' adlı filmi İtalyan sinemalarında gösterime girdi. Yugoslav yazar Mesa Selimoviç'in 'Derviş ve Ölüm' adlı romanından uyarlanan film Eylül ayında Türkiye'de olacak.
SARAYDAN SÜRGÜNE
Üç kıtayı titreten büyük bir imparatorluğun soyundandı. Padişah V. Murad'ın torunu Selma Sultan, Çırağan Sarayı'nda dünyaya geldi. Garip bir şekilde, çöküşüne tanık olduğu koca imparatorluğun kaderini paylaştı. Saltanatın sona ermesiyle birlikte bahçesinde başı dik mağrur bir prenses olarak dolaştığı sarayından kopartılıp annesiyle birlikte sürgüne, Lübnan'a gitti. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Gittiği her yerde yalnız kaldı. Hem ülkesini hem babasını yitiren Selma Sultan âşık olduğu yakışıklı bir Hint racasıyle evlenerek mihracelerin şatafatlı hayatını yaşadı. Gittiği her yere sarayını taşıdı. Fransız mandası Lübnan'da, feodal Hindistan'da ya da Paris'te Selma Sultan hep bir Osmanlı prensesi olarak kaldı. O hep 'yabancı'ydı. Sonunda Paris'e kaçtı ve bir kız çocuk dünyaya getirdi. Onu çok sevdi. 29 yaşındayken ardında iki yaşında bir bebek bırakarak yoksul bir şekilde öldü. Bebek büyüdü ve annesinin hikayesini yazdı. Osmanlı soyundan Selma Sultan'ın kızı Kenize Murad, Paris'te büyüdü. 15 yıl boyunca Fransız dergilerinin Ortadoğu muhabirliğini yaptı. Gazeteciliğe ara verip annesinin hikayesini anlattığı 'Saraydan Sürgüne'yi yazdı. Kitap Fransa'da milyonlar sattı. Yirmiye yakın ülkede yayımlandı. Everest Yayınları / Tel: 212 513 34 20
8 Mart 2002
Cuma
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED