T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Türk Modeli

Birileri ısrarla Türk modelinin İslam dünyasına örnek olacağından bahsediyor. İddiaya göre Batı'da Doğu'da herkesin hayranlıkla izlediği bir Türk modeli varmış. Özellikle 11 Eylül'den sonra bu modelin ne kadar isabetli olduğu ortaya çıkmış; şimdi bu model İslam dünyasının hizmetine sunulacakmış.

Güler misiniz, ağlar mısınız? Burada sözkonusu olan bizim uyguladığımız ekonomik model değil. Aslında bize özgü bir ekonomik model de yok. IMF ne buyurursa onu uyguluyoruz, belirli aralıklarla da gidip kriz duvarına çarpıyoruz. Teknolojik gelişmelerde kendimize has bir model de ortaya koymuş değiliz. Burada kastedilen din-devlet ilişkilerinde ortaya koyduğumuz model. Hani İslam dünyasının güya tek laik ülkesi biziz ya. İşte bizim laiklik uygulamamız Türk modeli oluyor ve şimdi biz bu modeli ihraç edeceğiz. Modeli ithal etmek isteyen İslam ülkeleri şu anda sıraya girmiş durumda.

Aslında bu iddiaya gülmek mi lazım ağlamak mı, karar vermek zor. Zannedersiniz ki din- devlet ilişkileri Türkiye'de sağlıklı bir zemine oturmuş, dinin fert ve toplum hayatında işgal edeceği yer konusunda tam bir uzlaşma sağlanmış ve ilişkiler yıllardır bu çerçevede yürüyor, herkes halinden memnun. Tabii sonuçta ortaya öğündüğümüz bir Türk modeli çıkıyor.

Bütün dünyaya ve özellikle İslam dünyasında özgün bir Türk modeli sunmak iddiası kulağa ne kadar da hoş geliyor. Aslında böyle bir model ortaya koyabilsek tarih içinde oynadığımız rol dolayısıyla İslam dünyasında bu modelin kabul şansı da var. Kim ne derse desin bu dünyanın yönetimine asırlar boyunca Türk damgası vurulmuş. İyi de bu modelden önce biz şikayetçiyiz. Bu model uğruna insanlarımız en temel hak ve hürriyetlerinden mahrum oluyorlar. Söz gelimi eğer kadınlar başörtülü ise dilediği okulda okuyamıyor, dilediği kurumda çalışamıyor, hatta bazı kurumların kapısından bile içeri giremiyor. Kapısı kapalı olan insanlar kimi kamu kurumlarında suçlu gibi takibata uğruyor, görevden atılıyor. Hatta hiçbir kamu kurumunda görev alamıyor. Halkın açtığı İmam Hatip Liseleri kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Dayatılan bu model uğruna toplumsal barış büyük yara almış durumda. Şimdi İslam dünyası bu modelin nesini alsın? Televizyonlarda kapı önünde bekleşen genç kızları, polis zoruyla sürüklenen kapı dışarı edilen insan manzaralarını İslam toplumları izlemiyorlar mı?

Pekala neden ikide bir bu model masalı ısıtılıp ısıtılıp önümüze getiriliyor. Zannediyorum şu yüzden: Hem baskıcı bir model uyguluyoruz, sağlıksız din-devlet ilişkisi yüzünden insanlarımızı en temel haklarından mahrum ediyoruz, hem de kendi kendimizi doğru yaptığımız konusunda kandırmak istiyoruz. Bu yüzden de başkalarının bizi izlediği ve modelimizi beğendiği vehmine kapılıyoruz. Madem herkes bizim modelimizi almak istiyor, demek ki doğru yoldayız zannediliyor.

Ama şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Biz bu halimizle bütün dünyaya yine de modeliz, ama tersinden modeliz. Asırlardır 15'ten fazla etnik grubu, üç din ve 15 kadar mezhebi barış içinde yaşatan bu gönlü zengin, hoşgörü ve yönetim becerisi ile dolu insanların, halkla bağlarını koparıp ideolojik bağnazlığa saplanınca nasıl sürekli halkıyla kavga eden, sürekli bölünme, parçalanma, yıkılma sendromu yaşayan bir toplum haline dönüştüğünü göstermesi ve ibret alınması açısından dikkate değer bir model. Eğer bu yönümüzden ibret alacaklarsa ne âlâ. Netice itibariyle onlara yararımız dokunur, biz yansak da onları aydınlatmış oluruz.

OKUYUCULARIMA NOT:

Bu yazımla birlikte Yeni Şafak'ta sizlerle olan birlikteliğim sona eriyor. Yaklaşık yedi senedir bu sütunda haftada iki veya üç kere düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Bu süreç içinde fırtınalı bir dönemi birlikte yaşadık, halen de yaşıyoruz. Böyle bir süreçte sütre gerisinde olmayıp önünde olmak hem çok zevkliydi, hem de çok yıpratıcı. Zaman zaman benim doğrularım, bazı okuyucularımın doğrularıyla çatıştı. Ama hiçbir yazımı kazanç, şöhret veya itibar uğruna yazmadım, hiçbir insan, grup ve partiyle kan davası gütmedim. Bu köşeyi ilmi ve fikri namusuna emanet edilmiş bir köşe olarak gördüm ve onun gereklerini yerine getirmeye çalıştım. Artık daha fazla "tazyi-i nefes"eylemeyip, "izzet ü ikbal" ile bu köşeyi terketmemin zamanının geldiğini görüyorum. Bu beraberliğimizden büyük keyif aldığımı ve yararlandığımı belirtmeliyim. Sürç-i lisan ettimse lütfen hoş görünüz ve Allah'a emanet olunuz.


8 Mart 2002
Cuma
 
M.AKİF AYDIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED