T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
28 Şubat'ın yükünü neden kadınlar çekiyor?

Yeryüzünde insanların kılık-kıyafetlerini kayıt altında tutan, onlara nasıl giyineceklerini, nasıl davranacaklarını, kamusal alana hangi şeraitte çıkacaklarını vaz'eden (daha doğrusu dayatan) ilk ve ne yazık ki tek ülke, Türkiye Cumhuriyeti devleti...

Şu kronik "başörtüsü meselesi"nden sözediyorum.

Okul önlerinde, çaresizlik içinde bekleşen ve erken günahı kafa kağıdında "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır" yaftası taşımak olan 13-14 yaşındaki sabi sübyanın görüntüsü, kuşkusuz yok ki, bu tabloyu yaşatanların çirkin yüzünü yansıtıyor öncelikle.

Bileğine kelepçe vurulan çocuklar...
Panzer önünde sürüklenen...

İnip kalkan jopların arasında "varoluş gerekçeleri" saydıkları örtülerine sığınan...

Üstelik yirmi gün öncesine kadar, erkek akranları gibi okullarına gidip öğrenim görebiliyorlardı.

* * *

ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, kutsal muhalefet görevini ifa ettiği günlerde, "Bunun (türbanın) istismar aracı olmaktan kurtarılmasını istiyoruz. Bu konuda çalışmalarımız var..." demişti.

"Ürkek" değil "erkek" siyasetçiler de, iktidara geldiklerinde bu sorunu "kökten" halledeceklerini söylüyordu.

Sonradan tecrübe ettik ki, bu konuda çalışma başlatanların da, bu sorunu kökten halleceklerini söyleyenlerin de sundukları yegane çözüm, kamu sahasını inançlı insanlara kapatmakmış.

Kaldı ki, anayasanın sunduğu "eğitim hakkı"ndan yararlanan çocuklardan sözediyoruz. Henüz reşit olmamış ve herhangi bir kamusal yükümlülük taşımayan çocuklar...

İstanbul Millî Eğitim Müdürü Ömer Balıbeyi'ne göre çözüm, çocukları ikna odalarına sokup, perukla öğrenime razı oluncaya kadar baskı uygulamak.

İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'e göre ise bileklerine kelepçe vurup derdest etmek.

Avrupa Birliği'ne karşı toprak bütünlüğümüzü koruyan milliyetçilerin şu ana kadar sundukları herhangi bir çözüm teklifi yok.

Muhtemelen "peruk" önerisine yatacaklardır.

Şimdi kalkıp, yasaları, hele de "bütün yurttaşların eğitim hakkından eşit biçimde yararlanacağını ve hiç kimsenin, hiçbir kurumun, hiçbir genelge ve dayatmanın eğitim hakkına engel olamayacağını" vaz'eden "bağlayıcı" anayasa hükmünü hatırlatmak, dolayısıyla İmam-Hatiplerde uygulanan örtü yasağının yasal bir dayanağı bulunmadığını anlatmak da var.

Ama bunun yararı yok.

"Laik, demokratik hukuk devleti" olduğu bildirilen Türkiye Cumhuriyeti'nde, yasa dışılığı alışkanlık haline getirenler için, ekstradan bir meşruiyet alanı sözkonusu.

Belki bu meşruiyetin kaynağını sorgulamak gerekir.

Ama buna da yasal izin yok.

* * *

İşin ilginç tarafı ne, biliyor musunuz?

Ortadaki cinnet görüntülerine rağmen, "kamu yararına yayın yapan" büyük gazetelerin bu olayı "anlaşılmaz" bir sükûnetle geçiştirmesi...

Bugün birçok arkadaşımız sütunlarını "kadın sorunsalı"na dair yazılarla donatacak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün getirdikleri götürdükleri konusunda birbirinden kitsch yazılar attıracak.

Sevgilisine "örtük mektup" gönderenler...
Kadınların ezildiğinden dem vuranlar...
Kadın derneklerine yalakalık yapanlar çıkacak...

Ama hiçbirinin aklına, 28 Şubat uygulamalarının yükünü çekenlerin, sadece "kadınlar" olduğu gelmeyecek...


8 Mart 2002
Cuma
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED