|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dikkat ederseniz Doğan Medya Grubu'nun yeni basın kanunundan bir şikâyeti kalmadı. Oysa, yasaya aykırı yayın yapan gazetelerin -gecikmesinde sakınca olan hallerde- Cumhuriyet Savcılığı'nın kararıyla toplatılması hükmü gene mevcut; gerektiğinde, basında kullanılan makineler de müsadere edilebilecek.
Doğan Medya memnun
Değişen bir şey yok ama, Doğan Medya Grubu memnun. Çünkü demokratikleşme paketinin içine, sorumlu yazı işleri müdürünün özelliklerini belirleyen bir madde konuldu. Mevcut durumda, porno yayıncılıktan mahkûm olanlar sorumlu yazı işleri müdürlüğü yapamıyor. İmtiyaz sahibi de, tahsil seviyesi hariç, aynen, sorumlu yazı işleri müdürlerinin vasıflarına sahip bulunmalı; bir başka ifadeyle, porno yayından mahkûmiyet almış olmamalı.
Şimdi, mini demokrasi paketine -demokrasiyle yakından uzaktan bir ilgisi yokken- sorumlu yazı işleri müdürü olma şartlarını değiştiren bir madde eklendi; tasarı kanunlaşırsa, pornodan mahkûmiyet alan Aydın Doğan gazetelerinin imtiyaz sahibi olarak kalma imkânına kavuşacak. Hani tasarı antidemokratikti!!!
Bakanlıkta hasıraltı
İşte bizim karşı çıktığımız konu bu. Basın patronları siyasetle menfaat ilişkisi içine girince, halk gerçekleri öğrenemiyor. "Porno yayıncılık yapanlar imtiyaz sahibi olamaz" hükmünü değiştirmezseniz, tasarı, kamuoyuna antidemokratik olarak takdim edilir; değiştirir de patronun önünü açarsanız, demokrasideki çabalarınız övülür. Kimbilir kaç aydır, kapalı kapılar ardında bunun pazarlığı yürütülüyor. Herhalde, bu yüzden, İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen, Bakanlığın Hukuk Müşavirliği'nin 13.12.2001 tarihli, 5893 sayılı Aydın Doğan'ın imtiyaz sahibi olamayacağına dair raporunu, bugüne kadar İstanbul Valiliği'ne göndermedi. Demek bu geciktirmenin ardında, Basın Kanunu'nu değiştirme pazarlıkları yatıyormuş. Doğan Medya Grubu'nun eli mahkûm. Al gülüm, ver gülüm mekanizması işlemeye devam ediyor. Beklenti içinde olanların hükûmeti övmekten başka çareleri yok. Maalesef beklentiler de hiç sona ermiyor. Bu yüzden, Türk medyasına çeki düzen vermeden, demokrasinin düzelemeyeceğini söylüyoruz. Ne oldu? Niçin Hürriyet ve Milliyet gazeteleri Uzan Grubu'na karşı Motorola'nın hakkını aramaktan vazgeçti? Ertuğrul Özkök, yabancı bir şirketin değil, çocuklarımızın hakkını arıyoruz diyordu. Kurulan bu yeni dengeler sayesinde, Basın Kanunu'nun ilgili maddesi, tereyağdan kıl çeker gibi, Meclis'ten geçecek.
Erbakan'ın mahkûmiyeti
Evvelki akşam Show TV'de Necmettin Erbakan'ın mahkûmiyetini tartıştık. Karşımızda eski Halkçı Parti milletvekili Cüneyt Canver vardı. Aslında 1 trilyonluk davanın muhtevasına yabancıyım. Ama dikkat çekmek istediğimiz bir konu var: Türkiye'de çoğu kere yolsuzluk iddiaları siyasi malzeme olarak kullanılmıştır. İktidarda bulunan siyasetçiler ittifak yaparak kendilerini aklamıştır. Şu anda, Erbakan'ın ayağı kaydığı için, yargılanabilmiştir. Türkiye'de "düşük" politikacıları suçlamak yaygın bir davranıştır. Ama böyle bir ortamda, kamu vicdanı kişinin suçluluğuna kolayca kanaat getirmez. Keşke siyasetçiler, seçim meydanlarında halk tarafından tasfiye edilebilse. Ve keşke, Anayasa değiştirilmek suretiyle, bakan ve başbakanların yargılanması kolaylaştırılsa. İktidar gücünü ellerinde bulundururken, sıcağı sıcağına onlardan hesap sorulabilse...
Ben, özetle, yukarıdaki görüşleri ifade ettim. Cüneyt Canver ise, her nedense, banka imkânlarını zimmetlerine geçirmekten ve dolandırıcılıktan suçlanan bazı medya patronlarını koruma ihtiyacını hissetti: "Ama siz, hoşlanmadığınız bir medya patronunu karalıyor, buna mukabil Erbakan'ın taraftarı olduğunuz için onu savunuyorsunuz" anlamında konuştu. Oysa mesele, sevip sevmemek, taraftarı olup olmamak değil. Erbakan, 28 Şubat'ın olağandışı şartlarına muhatap kalmasaydı da yargılanıp mahkûm edilseydi, bir şey demezdik.
Siyaset ve adalet
Ama, dikkatleri çekmek isterim; Türk Ceza Kanunu'nun çeşitli maddelerinden yargılananlara erteleme hakkı tanınırken, Erbakan'ın yargılandığı özel evrakta sahtecilik istisna kapsamında tutulmuştu. Siyaset ilk andan itibaren devreye girmişti. Sonra, partilerin hesapları Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmeli ve yolsuzluk şüphesi üzerine Anayasa Mahkemesi suç duyurusunda bulunmalıydı. Refah meselesinde, partinin menkul ve gayrimenkullerini devralan Maliye Bakanlığı, doğrudan Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'a başvurdu. Vural Savaş, dosyayı, Anayasa Mahkemesi'ne yollayacağına, -parti kapatıldı gerekçesiyle- ağır ceza mahkemesine gönderdi. Böylece bütün siyasi partiler için ek güvence sayılan Anayasa Mahkemesi devreden çıkmış oldu. Vural Savaş'ın, şimdi Kemalist ve laikperest bir çizgide parti kurduğu hatırlanırsa, adalet ile siyasetin nasıl içiçe girdiği daha iyi anlaşılır.
Çifte standart
Erbakan'ınki, özel evrakta sahtecilik de, RTÜK'e sahte ortaklar bildiren (hile ve hülle yapan) bazı medya patronlarınınki ne? Hele de, bu bildirime dayanarak kamu ihalesine girip, kazanmışlarsa... Özel evrakta sahteciliğin yanı sıra, ihaleye fesat suçu da gerçekleşmiş olmuyor mu? Bizim için Ahmet, Mehmet, Aydın önemli değil. Cüneyt Canver'in sandığı gibi, hiçbirine şahsi bir husumet de duymuyoruz. Öfkemiz, bu çifte standarta karşı. Kimine kehpe felek / Kimine ballı börek! Bir hukuk devletinde işte bu olmaz. Kimine dokunulamıyor; kiminin ise haysiyet ve itibarı dahil dokunmadık yeri kalmıyor.
Necdet Sezer sırada
Hiç şüpheniz olmasın, Basın Kanunu gibi Radyo Televizyon Yasası da değiştirilir; kamu ihalesine girme yasağı kaldırılır. Böylece suç işlemiş olan medya patronlarına örtülü af getirilir. Ama bundan önce Cumhurbaşkanı'ndan kurtulmak lâzım. Çünkü o, medya patronlarından ziyade kamu vicdanını dinliyor. Necdet Sezer'in süresini azaltacak (5 yıla indirecek) Meclis'in dışından Cumhurbaşkanı'nın seçimini yasaklayacak bir düzenleme gerçekleşirse, o metnin altına bir de ibare düşülür ve "Eskisinin hükmü kalmamıştır, yenisi seçilecektir" denilebilir. Bu şekilde dünyaca ünlü ve itibarlı The Economist dergisinin tesbiti bir kere daha doğrulanmış olur. Aydın Doğan'a karşı çıkan gidiyor! Erbakan, Tantan ve bendenizden sonra, ister misiniz Necdet Sezer'in de ayağı kaydırılsın? Son kale de teslim alınırsa, artık önlerinde engel kalmayacaktır. Türkiye'de, siyaset hiçbir zaman bu kadar zavallı duruma düşmemişti. Ve politikacılar böyle bir esaret yaşamamıştı.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |