T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bu kafada giden Türkiye nasıl dünya markası olur?

Türkiye'de "hata yapan bedelini ödemedikçe" çok daha ağır sıkıntılar içersine düşebiliriz. Geçen gün Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti'nin "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" örneğinde olduğu gibi, yaptığı hatalar yüzünden "zeytinyağı gibi" su üstüne çıkmak istediğini, sırf bu yüzden "eli taşın altında" olan işadamlarını "azarlamaya" kalkıştığını yazmıştım. Çünkü Türkiye ekonomisini batıran her iki programda da Süreyya Serdengeçti "önemle roller" alan bir bürokratımız.

Ya "çıpalı kur" modelinde hatalıydı, ya da ona yüzseksen derece ters "dalgalı kur" modelinde hatalı. Ama her halükarda hatalı. Hatasının bedelini kendi ödemiyor, işadamlarına ödetmeye çalışıyor.

Yine aynı şekilde Enerji Bakanlığı aylarca "Evyah!.. Önümüzdeki günlerde elektrik sıkıntısı ülkemizi çepeçevre saracak. Eğer tedbir alamazsak sanayi duracak, evlerde bile elektrikler yanmayacak" diye ülkeye "alarm" verdi. O sıralarda, "bu yaygara gerçekçi değil. Mavi Akım projesine destek olunması için çıkarılıyor" gibi sözler de ortaya çıkmadı değil. Gerçek nedir onu tam olarak bilemiyoruz.

Star Gazetesi birkaç gündür bir konuya "aşırı dikkat" çekiyor. Yayınlarında, "Türkiye, Rusya ve İran doğalgazıyla çalışan santrallerden 12 Cent'e, Bulgaristan'dan 3.80 Cent'e elektrik alıyor. Atatürk ve Keban gibi sadece 0.2 Cent'e elektrik üreten dev barajlar yatıyor" konusunu işliyor. Kimsede "çıt" yok.

Türkiye "ağır" bir "ekonomik kriz" yaşıyor. Buna rağmen bazı bakanlıklar "dünyanın en borçlu ülkesi" olan ülkemizin parasını "har vurup harman savuruyor" ve de kimse sesini çıkarmıyor.

İşte böyle bir ortamda, Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Subaşı'nın başkanlığını yaptığı KalDer, 23- 24 Ekim tarihlerinde yapılacak Ulusal Kalite Kongresi'nin ana temasını "Yönetim Kalitesi ve Dünya Markası Olarak Türkiye" olarak belirledi.

Bu konuyla ilgili olarak "değerli Türk medyasının görüşlerini almak" üzere bir yemekli toplantı düzenlendi. Bu yemekte benimle birlikte birkaç "gazeteci" vardı. Oysa medyanın bütün "ağır topları" bu yemeğe, "Dünya Markası Olarak Türkiye"yi oluşturmaya davet edilmişlerdi. Yoktular.

Ne Ertuğrul Özkök, Oktay Ekşi gibi Hürriyet'in ağır topları, ne Güngör Mengi, Hıncal Uluç gibi Sabah'ınkiler yoktular. Hele böyle "fikir serdedilecek" toplantıların gediklisi Hıncal Uluç'un böyle bir fırsatı kaçırması beni şaşırttı.

Milliyet'ten Mehmet Yılmaz, Güneri Civaoğlu, Hasan Cemal, Osman Ulagay da yoktular. Akşam'dan hiç kimse gelmemişti. Koskoca Star Gazetesi'nden sadece Jale Özgentürk vardı. Ne Fatih Çekirge'nin, Rauf Tamer'in ne de Umur Talu'nun "değerli görüşlerinden" yararlanılamadı.

Artık bir de tek tek diğer gazeteleri saymayalım. Medya tümüyle bu olayın dışında kaldı. Türkiye bu "kalitedeki insanlarıyla" nasıl bir "Dünya Markası" olabilir ki?

Yemeğin verildiği lokanta da (Borsa Lokantaları Mediterranean) o akşamki tavrıyla "kaliteden uzak" kalmıştı. Böyle önemli toplantıda, lokantayı tamamen toplantı için kapatacağı yerde "üç beş kuruş" uğruna, birkaç masa müşteri almış ve katılım az olduğu için müşterilerin doğal olarak konuşurken çıkardıkları uğultu bütün geceye damgasını vurmuştu.

Hasan Subaşı, bütün iyi niyetiyle "Türkiye'nin kaliteli bir ülke olması için" yırtınıp duruyor. 9 yıldır verilmeye başlanan kalite ödüllerini, bu güne kadar 8 kez 6 farklı Türk kuruluşunun kazandığını görüp, bu başarının "bütün ülkeye yayılması" için çabalayıp yardım istemesinin önünü işte bu "vurdum duymazlık" kesiyor.

"Değerli basınımızın seçkin temsilcileri" kaliteye "uzak" kalıyorlar. Onlar kaliteye uzak kalıp, "transparan defilelere" ilgi gösterdikçe, Türkiye'de bazıları öyle "al ya da öde" anlaşması yapıyorlar ki, sonunda onun bedelini hepimiz ödüyoruz.

İşte son örnek Star Gazetesi'nin "dev barajlar durduruldu" haberi. Türkiye'nin elektrik kapasitesi 28 bin 316 megawatt. Bunun 11.3 bin megawatt'ı, linyit ve kömürle çalışan termik santrallardan, 11.6 bin megawatt'ı hidroelektrik santrallardan ve 5.3 bin megawatt'ı doğalgaz santrallarından sağlanıyor. Ekonomik kriz yüzünden tüketim 13 bin 500 megawatt'a düşmüş durumda.

Şu sıralar doğalgaz santralları tam kapasite çalışıyor, Keban, Karakaya, Atatürk, Hirfanlı, Karkanış, Çatalan, Kral Kızı barajları üretimini durdurmuş durumda.

Çünkü doğalgazla yapılan anlaşmalarda "al ya da öde" maddesi var. Yani her halükarda ödeme yapılacak. Onun için "ucuz elektrik üreten" milli barajlar yatıyor, Rusya ve İran'dan alınan doğalgazla çalışan santraller "full kapasite" çalışıyor.

Bunun mantığı var mı? Ya da bu savurganlık, "Uzanlar elektrik santrali ihalesi almak için bu yayınları yapıyor" gibi "ucuz" bir gerekçeyle "görülmezden" gelinebilir mi?

Şunu soralım: Bu yazılanlar gerçek mi, değil mi?


11 Mayıs 2002
Cumartesi
 
CAN AKSIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED