|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kemal Derviş, ne zaman doğru bir şey söylüyorsa, kıyamet kopuyor. Ondan sonra iş olacağına varıyor. Yani, iş, Kemal Derviş'in dediğine gelip dayanıyor. Bu kez de öyle oldu. Ve, yine, iş, gelip onun dediğine varacak. Ne dedi Kemal Derviş de kıyamet koptu? Hasan Cemal ile telefonda yaptığı konuşmada, "Artık seçimi çok fazla ertelemek doğru değil. Seçim tarihinin belli olması, belirsizliği azaltan bir olay olur" demiş. Öyle değil mi? Bu sözlerde ne yanlış var? Hasan Cemal'in satırlarından izliyoruz: "Derviş'e göre, Türkiye şimdiden seçim psikolojisine girmiş durumda. Açıkça söylemiyor, ama sözlerinden koalisyon ortaklarının da seçim ateşine tutulmaya başladıkları anlaşılıyor. Koalisyon liderlerinin seçimin normal zamanında, yani 2004'te yapılacağını söylediklerini hatırlattım Derviş'e. 'Seçim iki yıl sonra!' diyenler inandırıcı mı diye sordum. Tepkisi ilginçti. 'Kendileri de söylediklerine ne kadar inanıyorlar, kuşkum var' demedi açıkça. Fakat bu anlama gelen bir karşılık verdi soruma..." Aslında Türkiye'de seçim çoktandır gündemde. Aklı başında, olan-biteni olduğu gibi gören hiç kimse -buna siyasiler de dahil- seçimlerin 2004'te yapılacağı kanısında değiller. Seçimin tarihinin bugüne dek belli olmamasının belli başlı sebepleri var. Bunları şöyle sıralamak mümkün: 1. Ekonomik programın bir seçimi kaldırmayacağı kanısı ve ekonomik programın harfiyen uygulanması zorunluluğu. 2. Irak'a yönelik bir operasyon beklentisi ve böyle bir operasyonda Türkiye'nin rol alması ihtimalinin ortaya çıkarttığı ve özellikle 'dış dinamikler' tarafından da beslenen 'dere geçilirken, at değiştirilmez' kanaati. 3. Parlamentoda temsil edilen ve en önemlisi koalisyon ortağı olan partilerin, herhangi bir kamuoyu yoklamasında pul pul dökülmeleri ve bu arada Ak Parti'nin barajı kolaylıkla geçebilecek tek parti görüntüsünü sürdürmesi. 4. 2002 yılının, Türkiye'nin 'vazgeçilmez milli politikası' olarak algılanan AB'ye katılım süreci bakımından tayin edici bir yıl olması. Ne var ki, sağlık durumu üzerinde zaten uzun zamandır 'spekülasyon' yapılan Başbakan Bülent Ecevit'in hastalığının 'spekülasyon gerektirmeyecek' bir biçimde seyretmeye başlamasıyla birlikte; '2004'ten önce seçim olmaz' hükmünün 'parametreleri' de değişti. Esasen, 'ekonominin şefi' ve bu hüviyetiyle dış kredi mekanizmalarının ve içerdeki iş dünyasının 'güvenilir ismi' Kemal Derviş'in bizzat kendisi, 'seçimin erkene alınmasının ekonomik programın uygulanmasını olumsuz yönde etkilemeyeceği'ni belirtiyor. Derviş şunları söylüyor: "Ekonomik program açısından en kötüsü, siyasal belirsizliğin devam etmesidir. Sürüncemede kalmasıdır. Oysa, seçim tarihi belli olursa, herkes ona göre tutumunu belli eder. İşler makro düzeyde oturmuş durumda. Mali çerçeve ve disiplin belli. Merkez Bankası para politikasını uyguluyor. Kimse gelip bundan sonra bu programı rafa kaldıramaz." En önemli 'ipuçları'nı ise sözlerinin şu devamında buluyoruz: "Makro dengeler oturdu. Çark dönmeye başladı. Üretim kımıldıyor. Enflasyon, faizler düşüyor. Tarım iyi bu sene. Turizm iyi gidecek. Sorun şimdi mikro sorunlarda düğümleniyor. Bunların çoğalması, birikmesi ister istemez ekonominin sağlıklı büyümesini önleyecek. Bu mikro sorunların çözümü ise siyasal bir konu, teknik değil." Dolayısıyla, 'seçim olmaz, çünkü'nün 'birinci maddesi'; yani 'ekonomik program uygulamasının bir seçimi kaldırmayacağı' hükmü iptal edilmiş durumda. Tam tersine, Derviş, 'ekonomik programın selameti' için bir seçim tarihinin belirlenmesini gerekli görüyor. 'Dördüncü madde' yani 'AB takvimi' ise, Türkiye'de AB'ye yönelik bir 'irade yenilenmesi'ne fırsat vereceği için önemli. Yani, seçim, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği açısından bir 'engel' değil; 'gereklilik' halini alıyor. 'Irak konusu' ise, Washington öyle görse de, görmese de, Ortadoğu'nun Filistin-İsrail eksenindeki gelişmelerinden etkileniyor ve Türkiye'de bir seçimi geciktirecek etken olmaktan çıkıyor. Sonuç olarak, 'çözüm üretemeyen siyasi yapı'nın 'yenilenmesi' demek olan 'ana başlığa' gelip dayanmış durumdayız. Dolayısıyla, 2004'ten önce seçim, -hele Ecevit'in nasıl seyredeceği belirsiz sağlık durumu gözönüne alınırsa- kesin gibi. Seçimin 'siyasi yenilenme'ye yol açacağı da adeta tartışılmaz bir kesinlik. Derviş'in sözlerine 'eskiler'den yükselen homurtuların sebebi de bu zaten. Iskartaya çıkacaklarına ilişkin gün saymaya başlama ihtimali, doğal olarak, canlarını sıkıyor. 2002 başından beri kamuoyu yoklamalarına ara vermiş olan ANAR'ın, 2 Mayıs-5 Mayıs arasında 7 önemli merkezde 1500 dolayında denek üzerinde gerçekleştirdiği 'araştırma' dikkata değer sonuçlar veriyor. Bundan bir hafta önce sorulan 'Bugün seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz' sorusuna, yüzde 22 Ak Parti derken, DYP yüzde 7.2; CHP yüzde 7.0; MHP yüzde 5.3; ANAP yüzde 4.3; DSP yüzde 3.8; HADEP yüzde 3.4; Saadet yüzde 2.5; BBP yüzde 1.8, LDP yüzde 1.5 ile sıralanıyor. Kararsızlar, yüzde 15.4 ve 'Hiçbiri' diyenler en fazla: yüzde 22.5. Hükümeti başarılı bulanlar yüzde 7.2, başarısız bulanlar ise yüzde 89.3. Bu hükümetin Türkiye'yi içinde bulunduğu sorunlardan kurtarabileceğine inananlar yüzde 10.5; kurtaramayacağına inananlar yüzde 85.4. 'Erken seçim' isteyenler ise yüzde 64.7; istemeyen yüzde 28.8. Yani, tüm 'işaretler', bu hükümetle uygulanacak bir 'ekonomik program'ın da, herhangi bir 'siyaset'in de 'kamu güveni'nden yoksun olduğunu ortaya koyarken; 'seçim isteği'ni üçte iki düzeyine yükseltiyor. Araştırma yapıldığı vakit, Ecevit'in hastalık faktörü bugünkü boyutlarında değildi. Onu da hesaba katmak gerek. ANAR araştırmasının, gayet ilginç bir başka sonucu daha var: M.Ali Bayar'ın 'siyasette başarılı olacağını' belirten yüzde 8.4; olamayacak diyen yüzde 44.6; fikir belirtmeyen ise yüzde 46.9. Anket yapıldığı vakit, M.Ali Bayar, Türkiye'ye geleli sadece bir hafta olmuştu. Daha tanınmıyor. Henüz bir parti lideri bile değil ve 'siyaset sahnesi'ne daha çıkmış sayılmaz. Bu bakımdan, rakamlar gayet anlamlı. Fikir belirtmeyenler, 'henüz tanımıyoruz' diye 'olumlu ihtiyat payı' bırakmış oluyorlar. Ayrıca, 'başarılı olacak; olamayacak; fikir belirtmeyen' kategorilerine parti seçmenleri bazında baktığınızda 'başarılı olamayacak' diyenlerin yüzde 77.1'i Saadet seçmeni, yüzde 66.7'si LDP, yüzde 54'ü Ak Partili. Yani, partilerine sadakatle bağlı kesimler. ANAP seçmenlerinin yüzde 60'ı, DYP'lilerin yüzde 51.7'si, DSP'lilerin ve MHP'lilerin yüzde 50.7'si, Ak Partilelerin yüzde 41.5'i; M.Ali Bayar ismi sorulduğunda 'fikir belirtmemeyi' seçmişler. Kararsızların yüzde 52.4'ü ve 'Hiçbiri' diyenlerin de yüzde 52.3'ü, 'fikir belirtmeyen'ler. Bütün bu rakamlar, 'siyasette yenilenme dinamiği'nin güçlü bir 'dip akıntı' biçiminde hareket halinde olduğunu göstermiyor mu? Kim ne derse desin; Kemal Derviş'in sözlerinden ve Ecevit'in sağlık durumunun her an bozulabileceğinin ortaya çıkmasından sonra; Türkiye'de seçimin 2004'te yapılmayacağı, daha önce yapılacağı kesindir!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |