T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dudak büktüğünüz nedir; Osmanlı mı, gazete mi?

Bütün doğruları yazmaya gücüm yetmez; ama hiç yalan yazmadım.

İnanmadığım bir cümleye imza atmadım bugüne kadar.

Kalemimi satmadım, beynimi kiraya vermedim.

Böyle bir mecburiyet karşısında da kalmadım çok şükür.

Zaman zaman yanlışa düşebilirim; ama kasıtla değil.

Böyle bir girişi neden yaptım?

Şundan: Adana'dan bir öğretmen okurumuz telefon etti. Yaklaşık üç yıl önceki bir yazıda, Osmanlı'nın yüzyıllar boyunca hüküm sürdüğü topraklarda, sonradan kurulan ve bugün varlığını sürdüren devletlerden bahsetmişiz.

Neresi ne zaman fethedilmiş, kaç yıl süreyle Osmanlı hakimiyeti altında kalmış ve hangi tarihte elden çıkmış olduğunu yazmışız.

Okurumuz Yaşar Çıraklı da o yazıyı kesip saklamış.

Öğrencilerine gösterirmiş arada bir.

Geçenlerde öğretmen arkadaşlarıyla konuşurken yine aynı konu açılmış ve Yaşar Hoca o kupürü göstermiş.

Hazirundan bazıları itiraz ederek kaynak sormuşlar, "gazete" olduğunu öğrenince de dudak bükmüşler.

A benim canım öğretmenlerim... İtiraz ettiğiniz, dudak büktüğünüz nedir?

Osmanlı'nın hakimiyetine mi karşı çıkıyorsunuz, gazeteyi yeterli kaynak saymayıp kalın kitaplar mı istiyorsunuz?

Yaşar Hoca telefonda kaynak soruyordu, size göstermek için.

Doğrusu, tarihteki o olayları gözümle görmüş değilim; kitaplardan öğrendim herkes gibi, tarih kitaplarından. Herhalde sizin gözünüzden kaçmış.

Hangisi olduğunu hatırlamıyorum ama herhangi biri olabilir. Yerli ya da yabancı farketmez.

Biliyorum, devlet size fazla maaş vermiyor; o yüzden istediğiniz kitabı almak zor olabilir. Eğer isterseniz, okulunuzdaki kütüphade bulabilirsiniz.

Yalnız, okurken dudaklarınıza hakim olun. Dudakları eğip bükmeden okumanız gerekir, önyargısız ve tecessüsle.

Bir Türk Dünya'ya bedel, iki Türk birbirini mahveder

Başkan Buş'un daveti üzerine ABD'yi ziyaret eden Bülent Bey, Türkevi'nde bir konuşma yapmıştı.

Orada bulunanlardan Arzu Kaya Uranlı, gözlemini internet üzerinden arkadaşlarına aktarıyor...

Ecevit'in konuşmasından sonra bir soru geldi;

- "Bir Türk dünyaya bedel. İki Türk birbirini mahveder" anlayışı ne zaman değişecek?

Soruyu bir dernek başkanı yöneltmişti ve sorunun ardından salondaki hemen herkes olumlarcasına başı salllamış; kimileriyse alkışlamıştı!

Yılların siyasetçisi Ecevit, soru karşısında ilk önce şaşkınlığını saklayamadan durakladı ama daha sonra "Bu çok doğru bir söz, ancak Türk hükümetinin son bir kaç aydaki performansı, bu anlayışın artık Türkiye'de değiştiğini çok iyi ortaya koymuştur" diyerek durumu toparladı ki ardından "şak... şak... şak..."lar.

Hem de ayakta!.

Bülent Ecevit uzun yıllar politikada olmanın verdiği rahatlıkla, gayet politik bir şekilde o soruyu geçiştirmiş olsa da, bu biraraya gelen iki Türk'ün birbirini mahvetmediği anlamına gelmiyor, değil mi?

DİNCİ GELİYOR

Okulun birinde Din Kültürü öğretmeni olmadığı için, dersler boş geçmesin düşüncesiyle, müdür bir başka öğretmeni görevlendirmiş.

Gayet sıradan.

Nelerini gördü bu millet. Yabancı dile giren bedenciler, müzik dersine giren matematikçiler...

Yalnız, sözkonusu okuldaki Din Kültürü dersine girmesi için görevlendirilen öğretmenin ufak bir kusuru varmış. Ateistmiş.

Ateist olmak, bir yaratıcının varlığını kabul etmemek kusur mudur değil midir, onu ayrıca tartışmak gerekir. Fakat Din Kültürü dersine giren ateist olunca, kusur demektir.

Düşünün bir, rakamlara inanmayan, güvenmeyen ve hiç kullanmayan bir matematikçi neyse, bu da o.

Daha ilginci, çocuklar şimdi ondan "Dinci geliyor" diye bahsediyormuş.

MEZARTAŞI YAZILARI

Başkaları için yüzlerce kez ölmüştü, ilk kez kendi için öldü. (Bir dublörün mezartaşı)

Müsait bir yerde dünyadan indi. (Minibüs şoförü)
Bir gün eserini seyretmek için bir adım geri çekildi. (Gökdelende cam silicisi)
Yıllardır hesap alırdı. Hesapsız gitti. (Garson)
Allah taksitlerini affetsin. (Memur)
Ben ölecek adam değildim. (Kendini beğenmiş biri)
Dünyaya iade-i taahhütlü gelmişti (Postacı)
İlk kez karısından habersiz bir yere gitti. (Kılıbık)
Bu dünyada çok çekti. (Kameraman)
Hiç istemezdi ama hesapsız öldü. (Matematik ögretmeni)
Kişi başına düşen millî gelir artsın diye hayatına son verdi. (Vatansever bir vatandaş)

Üstü açık otomobiliyle gökyüzünü seyrede seyrede seyahat ediyordu. Gittiği yere bakmadığı için baktığı yere gitti. (Dalgın)

Dokuzuncu kattan aşağı düşerken beşinci kattaki kıza aşık oldu. Dünyanın en kısa süren aşkını yaşadı.
(Davut Yılmaz)

Kadirizm'e darbe

Kadir İnanır'a beş ay hapis cezası verildi. 400 milyon para cezasına çevrildi. Bu, Kadirizm'e darbe demektir. Anlaşılan, "Kemalizm"den başka izm'e geçit yok!

BİRİCİK ANNEME, DÜNYA'NIN BÜTÜN ANNELERİNE ve ANNE ADAYLARINA EN DERİN SEVGİ ve SAYGILARIMI SUNARIM.

Düşüncelerinizi değiştirebilirsiniz, arabanızı, evinizi değiştirebilirsiniz, ama tarihi değiştiremezsiniz.


11 Mayıs 2002
Cumartesi
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED