T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime

Bazen şaka gibi duran haller, nereden geldiği belirsiz bir gülme isteği uyandıran absürd durumlar, en taşınamaz gerçekleri anlatır, örtü altından doğruyu söylemişliğin taş kadar ağır gülümsemesiyle...

Show'ların gülme-güldürme katsayısına hatırı sayılır katkıları inkar edilemez stüdyo konukları mesela. Ortalama insanların, acıklılığı büyüklüğü oranında artan gülüşleriyle dünya meşakkatlerine karşı ayak ayak üstüne atarak ciklet çiğneyen halleri, hayatında hiç rastlaşmadığı, belki bir daha da göremeyeceği genişlikteki konforlu ağız yayılmaları, show programlarının vazgeçilmezlerinin baş sırasında gelir çoğu zaman...

İlkokul sınıf bitirme müsameresindeki 'repliği unutmama' heyecanlarının yol gösterdiği, ortamın müstehcen muzipliğinden alınan kuvvetle gösterilen performanslar, çocukça el çırpma, yerinde duramama halleri pek muteber hâlâ...

Ancak bu kez olanlar, seyircinin halet-i ruhiyesini anlama gayreti içine girilemeyecek derecede açık seçik, toplu bir cinnet sayılamayacak kadar da bilinçliydi.

Olay yeri, yıllardır, "evin oğlanı" tipindeki, ne bir adım ileri, ne de geri giden müstehcen söylemiyle, gösteriyi kotaran 'zaaflardan para kazanma' mütehassısı Mehmet Ali Erbil'in Çarkıfelek'i...

CNN'in gecenin birlerine değen bir saatte verdiği haberden, "hassas midesinden ötürü" yeniden hastaneye kaldırıldığını öğrendiğim Erbil, 'sadece komiklik olsun diye' stüdyodakilere "meeee" deyin bakayım diyor...

Söz ortaya düşer düşmez, "Aman kaçırmayayım, katılayım" acelesinin getirdiği bir harala-gürele içinde, tekmili birden "meee"ye açılıyor, hayattan izole edilmiş stüdyodaki, hayat girdabının orta yerinde onunla beyhude yere cebelleşmeye çalıştıklarını unutmuş "stüdyo konukları"nın ağızları... Bütçeler kadar açık ağızlar da... O derece yani...

Perihan Mağden'in dahiyane deyimiyle, "tost edilmiş iradeler" yoldaşlığındaki 'me'leme seansları ikiye, üçe vuruyor.

Ve 'evin komik unsuru', sıkıldığı için, bir el hareketiyle kesiveriyor mevzuyu...

Kendi kendine tüm insanlığın geleceğinden, iyi ve doğrudan umudu kestiğini söylesen de, gizliden gizliye sana tutunuveren "bir şeyler olacak, biri çıkacak, olanları ters yüz edecek, bir gün herşey düzelecek" türü pembemsi inanışların tek yumrukla nakavat olur ya, işte öyle bir his bırakarak ardında...

İyiliğe dair tüm umutları, önce renklerini, sonra çizgilerini kaybedip, giderek flulaşan, sonra da yokolan fotoğrafların ellerine bırakıverdiği, tamirsiz kırıklığa dönüştürerek...

İnsanın aklına, Erbil'in programlarındaki, kanları fıkırdatan, komikliğe müsait şarkılar yerine, hayatını Çarkıfelek hafifliğinde yaşayanların sık sık hatırlamadığı, bir başka şarkının hayat derinliğindeki mısrası geliyor nedense, "Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime..."

Not: Geçen haftaki yazımın ilk cümlesi teknik bir hata sonucu girmedi. Okuyuculardan özür dilerim...


11 Mayıs 2002
Cumartesi
 
ÖZLEM ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED