|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 14 Mayıs. Çok partili hayata geçildikten sonraki ilk hilesiz seçimlerde Demokrat Parti'nin iktidara gelişinin 52'nci yıldönümü. Şu soru üzerinde üşünelim. -Acaba DP'nin iktidara gelişi, Türkiye'de her kesim için problemsiz biçimde içe sindirilen bir hadise midir? Bunun böyle olmadığı, aradan geçecek 10 yıl sonunda yaşanan dramatik gelişmelerle görülecektir. DP askeri müdahaleyle iktidardan düşürülecek, yargı yönlendirilecek, başbakan ve iki bakan asılacak, iktidar milletvekilleri hapishanelere tıkılacaktır. 1950 ve 60'ta yaşananlar şöyle okunabilir: -Birinde halk "zor"u tek parti iradesini yenmiş, diğerinde ise silahlı gücün "zor"u halk iradesini yenmiştir. Böyle bakıldığında denebilir ki "zor oyunu bozar" ilkesi Türkiye siyasetinin ana dokusu halindedir. 27 Mayıs iradesini, gene halk iradesi değiştirecektir. Ancak o da varıp 12 Mart iradesine toslayacaktır. Sonra gene halk iradesi ve ardından 12 Eylül... Sonra Özal'ın, askeri iradeye rağmen halk iradesi ile buluşması ve "zoraki" de olsa yönetimi alışı... Bu arada 2 kere askeri müdahaleye muhatap olmuş ve sonunda Cumhurbaşkanlığı'na kadar ulaşmış bir siyasetçi, yani Demirel, "6 kere gidip 7 kere geldiğini" söyleyecektir. Bir tür "halk iradesi" adına meydan okumadır bu. Sonra 28 Şubat... Zor'un, iki kere askeri müdahalaye muhatap olmuş siyasetçilerle elele tutuşup halk iradesine biçim verme girişimidir bu. Ve bugün halk iradesinin yeniden devreye girme sancıları... 28 Şubat'ın üzerinden 5 yıl geçti, gelen iktidarlar, adeta bir üst iradenin yönetiminde halk iradesini biçimlendirmek için uğraştılar, ama istenenin tam aksi gerçekleşmiş gözüküyor. Özgürlük daralmaları yanında yaşanan ekonomik darboğaz, halkı canından bezdirdi ve bu faturayı birisine ödetmek üzere gücünü yığmaya başladı. Halk iradesi, tam da bu süreçle hesaplaşma eğilimi içinde ve tam da, Demokrat Parti'den bu yana gelen tepkisellikle "oyunu bozma"ya yöneliyor. Bir "zor" birikiminden söz etmek mümkün mü halkın AKP'ye yönelişine bakıp? Ya da ötede, AKP liderine yönelik girişimleri, gelecekteki "zor"lamanın ilk işaretleri olarak görmek mümkün mü? Yani Türkiye siyaseti, 28 Şubat badiresinden geçtikten sonra, daha tam normalleşmeden yeniden "zorların savaşı"na doğru mu yol almaktadır? Ya da Türkiye siyaseti, halk iradesi ile başka odakların iradesinin , ancak "zor" kullanarak birbirine boyun eğdirdiği bir arena olmaya, yani sürekli sancılanmaya, yani sürekli bunalım yaşamaya mahkum mudur? Galiba Çağlayangil'in bir sözü idi: Türkiye ne zaman take off (havalanma) noktasına gelse bir askeri müdahale olur ve alana çökeriz... Yani "zor"lar savaşı, Türkiye'yi çökertiyor. Bir sandık... Bir silah... Toplum ameliyat masasında kan kaybediyor. Ne olacak bunun sonu? -AKP oylarını dağlar gibi yığdığında... oyunu bozacak bir "zor-güç" elde etmiş olacak mı? -Ya da öte tarafta dağlar gibi karşı güç oluşturulup "halk iradesi"ne "göz dağı" verildiğinde Türkiye için en iyisi yapılmış olacak mıdır? Bir üçüncü şık yok mudur? Bir üçüncü şıkkı aramak, ancak safderun kişilerin harcı mıdır? Yani ne bileyim, birbirini anlama çabası mesela... Çıkarcıları bertaraf ederek yüzyüze konuşmak... Halkın ve ülkenin çıkarlarında buluşma zemini oluşturmak... Halkın ve ülkenin çıkarları böylesine birbiriyle vuruşacak kadar apayrı noktalarda mı toplanıyor acaba? İlla birisinin hain birisinin kahraman olmasını mı gerektiriyor? Yunanistan'la barışma yolları arayan insanlar, neden bu ülkenin insanlarıyla bir ortak zemin arayışına girmezler? Neden birileri hep "halk iradesi" ile çelişmek zorunda kalırlar ve neden ötekiler hep "devlet adına hareket edenler"le farklı kutuplarda yoğunlaşırlar? Neden halkımız prensip olarak aslında "sağduyu"ya sahiptir de, seçimlerdeki tercihi farklı çıktığında birdenbire "aldatılmışlık" suçlamasına muhatap olur? Neden, böyle bir denklemin aslında Türkiye'yi zaafa mahkum etmek isteyen, belki de uluslararası odakların projesinin ürünü olduğu düşünülmez? Bir pencere açmak istiyorum burada. Bir farklı düşünce penceresi. Diyelim, şu anda oyların yer yer çok uçuk rakamlara (bazı yerlerden gelen bilgiler AKP'nin oyları silip süpürdüğünü gösteriyor) kadar yoğunlaştığı AKP, "zor oyunu bozar"dan önce farklı toplum alanları ve güç merkezleri ile bir iletişim alanı oluşturma imkanına kavuşamaz mı? Belki "Ben nerede yanlış yapıyorum veya ötekiler hangi konularda duyarlılar?" gibi sorular da sorarak... Ve diyelim, "Burası Türkiye" gerçekliği içinde kendilerini Türkiye'nin her şeyinden sorumlu hisseden farklı güç merkezleri, halk iradesini "zor"la dönüştürme ve bunu yaptıkça halk iradesindeki tepkileri bileme çabası yerine "halk iradesi"ni önemseme, saygı duyma ve onu anlama gayreti gösteremezler mi? Belki onlar da "biz nerede yanlış yapıyoruz veya halk iradesi neden bizim yanımızda değil? gibi sorular sorabilirler... Bugün 14 Mayıs. Menderes zaferini canıyla ödemek zorunda mıydı? Bu Türkiye'ye ne kazandırdı? Özal, "Siyasetçinin bir idamlık, bir bayramlık gömleği vardır, biz her ikisini giymeye de hazırız" demek zorunda mıydı? Ve bugün bir alana yönelen halk iradesi "pişman olursun" dayatmasına maruz kalmak zorunda mı? Türkiye sevgisi bir başka şeyi gerektiriyor...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |