|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
'Şiir benim cehennemim'
- "Çocukluğumla aramda ölüm var. Ölümle hayat arasında sıkışmış, uykulu, kadim bir tepedeyim" diye tarif ettiğiniz o yer aynı zamanda şiirle de tanıştığınız yer mi? İmgelerin çıkış yeri bilinç altıdır. Bilinç altının malzemesini oluşturan şeyse çocukluk. Eliade'yedi galiba "Şairler kendilerinin ve ırklarının çocukluk öncesi aklıyla düşünürler" diyordu. Bu anlamda benim çocukluğumu geçirdiğim yer doğuda ve doğanın içinde bir yerdi. Şiirimin kaynağı da orası.. Yeryüzünde gözümüzün kör, kulaklarımızın sağır, kalbimizin ise belki de pek de alakadar olmadığı yerlerde geziyorsunuz. Çocuk mezarlarında uyuyan yılan, çobanın günahı hatırlatan mavi gözleri ve iç sesinizi dinleyen bir anne.. Şiirinizi oluşturan bu yolculuk nasıl başladı? Dil duygusundan sözetmeliyim "Şair" denilen kişi sonuçta, dili içine alan ve onu bir varlık alanı olarak yaşayan bir kimseden başkası değildir. Bana şiir başlangıçta kelimelerle gelmez. Müzik, ses olarak gelir. Ritm duygusuyla açıklanabilir. O ses, elimde bir parça kağıt kalem varsa dizelere dönüşür. Ve bilinç akışı yöntemiyle kağıda dökülür ve biriktirilir. Onlara dönüp biraz titiz bir gözle toparlamak yıllara yayılıyor. Bazen iki bazen üç yıl... İkinci süreç işçilik süreci. Asıl hüner de orada başlar. Bence bir şairin şairliği orada netlik kazanır. Tenezzül ve iştah önemli kavramlar. Hayata karşı ne tür tenezzüllerinizin olduğu sizin işinizle kurduğunuz ilişkiyi belirler. Ne kadarından vazgeçersiniz? Bana göre bizi biz yapan vazgeçtiklerimizdir. Benim yazdığım teknikte eksiltme var, ekleme yok. Dizeler tekrar tekrar yazılarak ve sesli okunarak bir yapı oluştururlar ve bu yapıdan çıkarmalar yaparım. Burada başka disiplinlerin bilgisi giriyor işin içine. Matematiğin, müziğin ve hatta mimarinin kuralları. -Şiirinizi "huzurlu bir ruh hali" içinde okumak mümkün değil. Ruhu kışkırtan şiirler bunlar. Şiirinizdeki bu özellik günlük yaşamınızla da örtüşüyor mu? Bu sadece sizin şiirime bakışınız değil. Benim yakın çevremdeki insanlar son yazdıklarıma patalojik tepkiler verdiler. Şiirimin hoş duygular ve huzur vaadetmediği kesin... zaten şiir iyi duygulara hitap eden bir şey olamaz. Sanat huzursuz etmek için vardır. Hayata soru sormak, provake etmek için. İyi duygularla yola çıktığımda yaratacağım şey pembe güllerden ve güzel gün batımlarından öteye gidemez. Buna ihtiyaç duyanlar okuyacak şey bulmakta herhalde zorluk çekmiyordur. Ben huzurlu insanı karnı doymuş bir bebeğe benzetirim. Sütünü verirsin uyur. Yazı yazanın ise hayata söyleyecek sözü vardır. Benim de var. Ve bu şiirime, dünyanın bir gövdenin sınırları içine hapsolmuş insan için trajik bir yer olduğu duygusuyla geçiyor. Fakat sonuçta yaşanan hayattır, iyi hayat. Başkada hayatımız yok. Kısacası "çölden aldığını çöle ver / hayattan aldığını hayata" derken. Şükran duygusundan sözediyorum. Aldığınızı geri vermek noktasında yanlış yaparsanız yoksullaşırsınız. Şiir dilin en derin yerinden ses verir. -İki şiir kitabı "Ayın Büyüttüğü Oğullar" ve "Onun Çölünde". İki ayrı yolculuk serüveninin ardından yazılan iki şiir kitabı mı? İki kitabım birlikte ortaya çıktığı için ikisini aynı dönemde yayınlıyorum. Kimine bu risk gibi görünebiliyor ama benim riskten anladığım sanırım daha farklı bir şey. Bu işin teknik tarafı, önemsiz ve kurallara da inanmadığım için, birlikte yayınlanmasında bir sakınca görmedim. Paralel, iç içe yazılmış kitaplar, toparlanmaları da aynı döneme rastladı. -Şiirleriniz neden derin bir acının, ıssız tepelerin başladığı yerde söyleniyor? Sizin için şiir trajedinin akrabası mı? Benim yeryüzü tasavvurumla ilgili, algımla. Başlangıca, derinlere gidiyor, çok eskilere. Hatırladığım ilk görüntüler ıssızlık ve kimsesizlik duygusuyla örtüşen şeyler. Bozkır, yıldızlar ve ıssız tepeler.. İnsansız. Varlık ve yokluk ölümlü oluş, dünyadan geçip gitmek. İnsanın geçici varlığıyla ilgili sorular, Niçin varım? Bunlara cevap arayışlarım. Şiirimden bir felsefi yaklaşım çıkarılacaksa bu kavramlar çerçevesinde düşünülmeli. Doğadan, aldığı bir imgeyi direkt yansıtan değil. Soyut düzeyde de insan varlığına ekleyerek sorular soran bir şiir. Şiir trajedinin akrabası mı? sorusuna gelince.. Şiir, insanın trajik yalnızlığına bir cevap arayışı belki de.... - 'İyi şiir' yaşadığımız şu hayatın içinde neyin izdüşümü olarak karşınıza çıkar? "İyi şiir" kendinizi tüm tanımlı kodların dışına çıkarıp, tüm tenezzüllerinizden arınıp kendinizin çıplaklığıyla baş başa kaldığınızda ancak size kapısını açabilecek şeydir. Şiirde yalan söyleyemezsiniz bu hemen belli olur. Çünkü şiir dil aracılığıyla ruhun o kadar derinlerine indirir ki, orada yalana, oyuna, kurgulara yer yok. Belki de bu yüzden kötü bir şiir insanı derinden mutsuz eder. Kötü bir şiir okumanın bana fiziksel bir acı yaşattığı bile oluyor. Sezgisel yaklaşım önemli. İyi şiir, kötü şiir için kıstaslar çağımızın büyük şairlerinin görüşlerinden çıkabilir. Fakat samimiyet, hakikatle kurulan ilişki bana göre bir kıstas olmalı. Evrensel bir yaklaşım buradan türetilebilir. İnsanlığa ait ortak derin bir yer var. Buraya da inmeyi başaran o samimiyeti ve sahiciliği taşıyan bir dizenin herkeste aynı etkiyi yaratacağına inanırım. Kalp sızlaması basit görünür ama ciddiye alınabilir bir kıstastır. Ayrıca iyi şiir bir ok gibidir, hedefini bulur. Bir de, iyi imgenin üzerinde bir düğüm vardır. Bu düğümü hemen çözemezsiniz. yeni okumalara hep açıktır. Çoğaltılabilir. Şiir yazıldı, kapandı, bittiği andan itibaren bana da yabancı ve yeniden üretilebilecek bir ürün halini alır. İyi şiir derken yalın ama çok katmanlı şiirden bahsediyorum.
Bir ses verdim sesim geri geldi
-Ödüllü şairlerdensiz. Bu "ayrıcalık" sizin için ne anlama geliyor? Bu bir "ayrıcalık" mı? Böyle yaşamadım. Hiç bir ödüle aday olmadım. Bana ödüller verildi. O ödülleri reddetmek ödüle fazla anlam yüklemek olurdu, kabul ettim. Bu sorunun cevabı şu da olabilir. Yazarken okuyucuyu düşünür müyüm? Yazarken benim için hiç kimse yok. İlk anda kendi varlığım dahi belirsiz. Bir ses anaforuna düşüyorsunuz ve oradan dil aracılığıyla çıkmaya çabalıyorsun. Tabi daha sonra yazdıklarını yayınlayan biri olarak iyi bir yorum duymak hoşuma gider. Bu benim yalnız olmadığımı bana gösterir. Bir ses verdim ve bu ses birilerinden bana dönüyor. Sonuçta hepimizin insan ilişkilerine ihtiyacı var. Ama bunlar kitap olduktan sonraki sürece ait hisler. Başlangıç sürecinde kimse yok. Zaten başka kaygılarım olsaydı daha popülist daha renkli konularla temas eden imgelerim olurdu. Daha acıtmayan, iyi duygulara hitap eden, "yaşadığınız hayat iyi bir hayat devam edin" diyen şiirler olurdu. Şiir benim cehennemim, tutkuyla bağlı olduğum tek şey..
'KADIN ŞİİRİNDE BİR İZLEK VAR'
"Bazen kadın şairler antolojisine bakıyorum ve orda bir izlek gördüğüm oluyor. Çünkü kadınlar soyla daha ilişkililer. Tematik bir ortaklık var. Kadınlar sadece şiirde değil diğer sanatlarda da bedenleriyle daha fazla ilgileniyorlar. Ama daha üst bir yerden bakınca ben kadın erkek diye ayırmıyorum. Sadece şiir vardır. Daha soyut bir yer orası ve orada kendi cinsinden taşıdığın zenginliği katarsın ama bu sadece bu özellikten ibaret asla olamaz."
|
|
|
|
|
|
|
|