T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

'Şiir benim cehennemim'

Yazdığı şiirlerle övgüler alan ve ilk kitabı 'Rüzgar Dolu Konaklar'la Orhan Murat Arıburnu ve Halil Kocagöz ödüllerine layık görülen genç şair Bejan Matur Metis Yayınları'ndan 'Ayın Büyüttüğü Oğullar' ve 'Onun Çölünde' adlı iki şiir kitabıyla okuyucularına ''Merhaba" diyor. "Şiir benim cehennemim, tutkuyla bağlı olduğum tek şey.." diyen Matur ile şiiri ve yeni çıkan kitapları üzerine konuştuk.

- "Çocukluğumla aramda ölüm var. Ölümle hayat arasında sıkışmış, uykulu, kadim bir tepedeyim" diye tarif ettiğiniz o yer aynı zamanda şiirle de tanıştığınız yer mi?

İmgelerin çıkış yeri bilinç altıdır. Bilinç altının malzemesini oluşturan şeyse çocukluk. Eliade'yedi galiba "Şairler kendilerinin ve ırklarının çocukluk öncesi aklıyla düşünürler" diyordu. Bu anlamda benim çocukluğumu geçirdiğim yer doğuda ve doğanın içinde bir yerdi. Şiirimin kaynağı da orası..

Yeryüzünde gözümüzün kör, kulaklarımızın sağır, kalbimizin ise belki de pek de alakadar olmadığı yerlerde geziyorsunuz. Çocuk mezarlarında uyuyan yılan, çobanın günahı hatırlatan mavi gözleri ve iç sesinizi dinleyen bir anne.. Şiirinizi oluşturan bu yolculuk nasıl başladı?

Dil duygusundan sözetmeliyim "Şair" denilen kişi sonuçta, dili içine alan ve onu bir varlık alanı olarak yaşayan bir kimseden başkası değildir. Bana şiir başlangıçta kelimelerle gelmez. Müzik, ses olarak gelir. Ritm duygusuyla açıklanabilir. O ses, elimde bir parça kağıt kalem varsa dizelere dönüşür. Ve bilinç akışı yöntemiyle kağıda dökülür ve biriktirilir. Onlara dönüp biraz titiz bir gözle toparlamak yıllara yayılıyor. Bazen iki bazen üç yıl... İkinci süreç işçilik süreci. Asıl hüner de orada başlar. Bence bir şairin şairliği orada netlik kazanır. Tenezzül ve iştah önemli kavramlar. Hayata karşı ne tür tenezzüllerinizin olduğu sizin işinizle kurduğunuz ilişkiyi belirler. Ne kadarından vazgeçersiniz? Bana göre bizi biz yapan vazgeçtiklerimizdir. Benim yazdığım teknikte eksiltme var, ekleme yok. Dizeler tekrar tekrar yazılarak ve sesli okunarak bir yapı oluştururlar ve bu yapıdan çıkarmalar yaparım. Burada başka disiplinlerin bilgisi giriyor işin içine. Matematiğin, müziğin ve hatta mimarinin kuralları.

-Şiirinizi "huzurlu bir ruh hali" içinde okumak mümkün değil. Ruhu kışkırtan şiirler bunlar. Şiirinizdeki bu özellik günlük yaşamınızla da örtüşüyor mu?

Bu sadece sizin şiirime bakışınız değil. Benim yakın çevremdeki insanlar son yazdıklarıma patalojik tepkiler verdiler. Şiirimin hoş duygular ve huzur vaadetmediği kesin... zaten şiir iyi duygulara hitap eden bir şey olamaz. Sanat huzursuz etmek için vardır. Hayata soru sormak, provake etmek için. İyi duygularla yola çıktığımda yaratacağım şey pembe güllerden ve güzel gün batımlarından öteye gidemez. Buna ihtiyaç duyanlar okuyacak şey bulmakta herhalde zorluk çekmiyordur. Ben huzurlu insanı karnı doymuş bir bebeğe benzetirim. Sütünü verirsin uyur. Yazı yazanın ise hayata söyleyecek sözü vardır. Benim de var. Ve bu şiirime, dünyanın bir gövdenin sınırları içine hapsolmuş insan için trajik bir yer olduğu duygusuyla geçiyor. Fakat sonuçta yaşanan hayattır, iyi hayat. Başkada hayatımız yok. Kısacası "çölden aldığını çöle ver / hayattan aldığını hayata" derken. Şükran duygusundan sözediyorum. Aldığınızı geri vermek noktasında yanlış yaparsanız yoksullaşırsınız. Şiir dilin en derin yerinden ses verir.

-İki şiir kitabı "Ayın Büyüttüğü Oğullar" ve "Onun Çölünde". İki ayrı yolculuk serüveninin ardından yazılan iki şiir kitabı mı?

İki kitabım birlikte ortaya çıktığı için ikisini aynı dönemde yayınlıyorum. Kimine bu risk gibi görünebiliyor ama benim riskten anladığım sanırım daha farklı bir şey. Bu işin teknik tarafı, önemsiz ve kurallara da inanmadığım için, birlikte yayınlanmasında bir sakınca görmedim. Paralel, iç içe yazılmış kitaplar, toparlanmaları da aynı döneme rastladı.

-Şiirleriniz neden derin bir acının, ıssız tepelerin başladığı yerde söyleniyor? Sizin için şiir trajedinin akrabası mı?

Benim yeryüzü tasavvurumla ilgili, algımla. Başlangıca, derinlere gidiyor, çok eskilere. Hatırladığım ilk görüntüler ıssızlık ve kimsesizlik duygusuyla örtüşen şeyler. Bozkır, yıldızlar ve ıssız tepeler.. İnsansız. Varlık ve yokluk ölümlü oluş, dünyadan geçip gitmek. İnsanın geçici varlığıyla ilgili sorular, Niçin varım? Bunlara cevap arayışlarım. Şiirimden bir felsefi yaklaşım çıkarılacaksa bu kavramlar çerçevesinde düşünülmeli. Doğadan, aldığı bir imgeyi direkt yansıtan değil. Soyut düzeyde de insan varlığına ekleyerek sorular soran bir şiir. Şiir trajedinin akrabası mı? sorusuna gelince.. Şiir, insanın trajik yalnızlığına bir cevap arayışı belki de....

- 'İyi şiir' yaşadığımız şu hayatın içinde neyin izdüşümü olarak karşınıza çıkar?

"İyi şiir" kendinizi tüm tanımlı kodların dışına çıkarıp, tüm tenezzüllerinizden arınıp kendinizin çıplaklığıyla baş başa kaldığınızda ancak size kapısını açabilecek şeydir. Şiirde yalan söyleyemezsiniz bu hemen belli olur. Çünkü şiir dil aracılığıyla ruhun o kadar derinlerine indirir ki, orada yalana, oyuna, kurgulara yer yok. Belki de bu yüzden kötü bir şiir insanı derinden mutsuz eder. Kötü bir şiir okumanın bana fiziksel bir acı yaşattığı bile oluyor. Sezgisel yaklaşım önemli. İyi şiir, kötü şiir için kıstaslar çağımızın büyük şairlerinin görüşlerinden çıkabilir. Fakat samimiyet, hakikatle kurulan ilişki bana göre bir kıstas olmalı.

Evrensel bir yaklaşım buradan türetilebilir. İnsanlığa ait ortak derin bir yer var. Buraya da inmeyi başaran o samimiyeti ve sahiciliği taşıyan bir dizenin herkeste aynı etkiyi yaratacağına inanırım. Kalp sızlaması basit görünür ama ciddiye alınabilir bir kıstastır. Ayrıca iyi şiir bir ok gibidir, hedefini bulur. Bir de, iyi imgenin üzerinde bir düğüm vardır. Bu düğümü hemen çözemezsiniz. yeni okumalara hep açıktır. Çoğaltılabilir. Şiir yazıldı, kapandı, bittiği andan itibaren bana da yabancı ve yeniden üretilebilecek bir ürün halini alır. İyi şiir derken yalın ama çok katmanlı şiirden bahsediyorum.

Bir ses verdim sesim geri geldi

-Ödüllü şairlerdensiz. Bu "ayrıcalık" sizin için ne anlama geliyor? Bu bir "ayrıcalık" mı?

Böyle yaşamadım. Hiç bir ödüle aday olmadım. Bana ödüller verildi. O ödülleri reddetmek ödüle fazla anlam yüklemek olurdu, kabul ettim.

Bu sorunun cevabı şu da olabilir. Yazarken okuyucuyu düşünür müyüm? Yazarken benim için hiç kimse yok. İlk anda kendi varlığım dahi belirsiz. Bir ses anaforuna düşüyorsunuz ve oradan dil aracılığıyla çıkmaya çabalıyorsun. Tabi daha sonra yazdıklarını yayınlayan biri olarak iyi bir yorum duymak hoşuma gider. Bu benim yalnız olmadığımı bana gösterir. Bir ses verdim ve bu ses birilerinden bana dönüyor. Sonuçta hepimizin insan ilişkilerine ihtiyacı var. Ama bunlar kitap olduktan sonraki sürece ait hisler. Başlangıç sürecinde kimse yok. Zaten başka kaygılarım olsaydı daha popülist daha renkli konularla temas eden imgelerim olurdu. Daha acıtmayan, iyi duygulara hitap eden, "yaşadığınız hayat iyi bir hayat devam edin" diyen şiirler olurdu. Şiir benim cehennemim, tutkuyla bağlı olduğum tek şey..

'KADIN ŞİİRİNDE BİR İZLEK VAR'

"Bazen kadın şairler antolojisine bakıyorum ve orda bir izlek gördüğüm oluyor. Çünkü kadınlar soyla daha ilişkililer. Tematik bir ortaklık var. Kadınlar sadece şiirde değil diğer sanatlarda da bedenleriyle daha fazla ilgileniyorlar. Ama daha üst bir yerden bakınca ben kadın erkek diye ayırmıyorum. Sadece şiir vardır. Daha soyut bir yer orası ve orada kendi cinsinden taşıdığın zenginliği katarsın ama bu sadece bu özellikten ibaret asla olamaz."

 
Yeni paradigma: Karşılıklı Bağımsızlık
Üç ayda bir yayınlanan düşünce dergisi Karizma, son zamanların en çok konuşulan konularından globalleşme ve bağımsızlığı kapak konusu yaptı.
Vuslat'ta bu ay 'Hasret' var
'Getirdiğin ilkelere, sevgiye, kardeşliğe, aşka, hoşgörüye, yardımlaşmaya..Ama en çok da sana hasretiz' diyerek söze başlayan aylık eğitim ve kültür dergisi Vuslat, Hz.Peygamber özel sayısı ile Efendimiz(SAV)'i anıyor. Dergi editörü Adem Suat yazısında, özel sayıdaki amaçlarını, 'Yeryüzünün O'na en çok ihtiyaç hissettiği bir zamanda, O'nun doğumuna mütevazi bir hediye vermek istedik' diyerek ifade ediyor. Dergiyi Efendimiz'in simgesi haline gelen güllerle süslenen dergide Atasoy Müftüoğlu, Mustafa Necati Bursalı, Nurdal Durmuş, İbrahim Cücük, Mehmet Emin Ay, Sefa Saygılı ve Ahmet Varol yazılarıyla özel sayıya omuz veren isimler arasında yer alıyor..
Vuslat / Tel: 0 216 6110123 / 24

YENİ SAĞ BİRİKİM'DE
Aylık Sosyalist kültür dergisi Birikim, Mayıs sayısı kapağına Fransa'da geçen haftalarda gerçekleşen seçimleri taşıdı. Ahmet İnsel, Tanıl Bora, Cengiz Aktar ve Deniz Vardar gibi güçlü kalemlerle Fransa'da yapılan ve ilk turda aşırı sağcı lider Le Pen'in beklenmedik bir oyla çıktığı seçimleri değerlendiren Birikim dergisi, Filistin sorununa da yer veriyor: Ömer Laçiner'in 'İki Milletli Bir Çözüm Mümkün Mü?' başlıklı yazısı, Amr Shalakanil'den alıntı yapılan 'Bir Mısırlının Ramallah Günlüğü' isimli yazıyla destekleniyor. Birikim / Tel: 0 212 516 22 60
ADIYAMAN'DAN HABERLER
İstanbul'da kurulan şehir dernekleri, hemşehrileri biraraya getirmekle kalmıyor, aynı zamanda gurbettekilere memleketten haberler de aktarıyor. Adayamanlılar bunlardan sadece birisi. Adıyamanlılar Vakfı'nın yayın organı olan bülten, uzun zamandan beri planlanan, ancak geçtiğimiz haftalarda yapılan Adıyamanlı işadamlarının katıldığı istişare kurulunu kapağına taşıyor. Bülten ayrıca son sayısında, şölen eşliğinde yapılan burs dağıtımı, birliğin sembolü spor turnuvaları ve Adıyaman'dan insan ve mekan portreleri ile okur karşısında. Adıyamanlılar / Tel: 0 212 530 67 31
Gizli örgütler Araştırma'da
T arih ve kültür dergisi Araştırma'nın, bu ayki kapak konusu 'Tarihteki Gizli Örgütler'. Gizli örgütlerin tarihini inceleyen uzmanların ortak görüşlerine yer veren dergi, bu örgütlerin tarihlerinin Haçlı Seferleri'ne kadar uzandığına işaret ediyor. Tarihte kötülükte ittifak eden gizli örgütlerin ve günümüze kadar gelen uzantılarının, yanlış bir fikri uzun bir zaman boyunca ve propagandayla kabul ettirdiklerine değinen Araştırma, bu grupları delilleriyle birlikte su yüzüne çıkarıyor. Dergide maddenin ilahlaştırılması, hümanizm ardındaki ateizm, reankarnasyon ve Fas'a da sayfa ayrılıyor. Dergi 'İmtihanın Sırrı', 'Görünmeyen Üniversite: Mehmet Zahit Kotku' ve 'Filistin Belgeseli' VCD'lerini okurlarına armağan ediyor. Araştırma / Tel: 0 212 5326255
14 Mayıs 2002
Salı
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED