|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dünyanın en karmaşık organizasyonlarından biridir partiler; öznesi insan olan her uğraş alanı gibi çok bilinmeyenli denklem gibidirler. Örgütlenme tarzları, yaradılış hârikası insan vücudunu andırır. Canlı ve heyecanlı partiler, iyi ve dengeli beslenmenin eseri sağlıklı ve mevzun vücuda tekabül eder. 'Parti' konusunun zihnimde canlanmasının biri tarihî diğeri güncel iki sebebi var. Tarihî sebep, 52 yıl önce bugün, 14 Mayıs 1950 tarihinde, Demokrat Parti'nin (DP), millî iradenin şahlanışı sonucu iktidara gelişidir. Tek parti döneminin umarsız şartlarında, -kayalara çarpmadan sandalı sâhil-i selâmete ulaştırma güç işini başarmıştı DP. Hile ve desiseleri boşa çıkartmak sandıkta kazanılan zaferden de önemliydi. Güncel sebep, 'seçim' fısıltılarının yeni partileşmeleri veya partilerin yeni durumlara uyum sağlamasını çabuklaştırmasıdır. Hüsnü Doğan ve arkadaşları Avrasya Partisi (AAP) adıyla yeni bir parti kurdular. Ankaralı mimar Sadık Kınıkoğlu ve arkadaşları hazırladıkları programı tartışmaya açarak partileşme çalışmalarını hızlandırdılar. M. Ali Bayar, Süleyman Demirel çizgisinin sürdürücüsü Demokrat Türkiye Partisi liderliğini bu hafta sonu teslim alacak. Murat Karayalçın'dan Org. Osman Özbek'e, Nusret Demiral'dan Mümtaz Soysal'a kadar pek çok isim yepyeni partilerin çatısını oluşturma gayretindeler. Hiç kimse "Benim de partim olsun" diye parti kurmaz veya yeni oluşum faaliyetleri içinde yer almaz. Her partinin amacı yeterli teveccühü yakalayıp millete Meclis'te (mümkünse iktidarda) hizmet sunmaktır. Partileri çok bilinmeyenli denkleme dönüştüren de bu girift beklentilerdir. Belli bir eğilimi, görüşü, hatta çıkarları gerçek anlamda temsil etmeyi başaran, toplumda kendisine yer edinmiş partiler, örgütlerini hareketli tutabildikleri oranda iktidara yaklaşırlar. Türkiye'nin sıkıntısı siyaseten bölünmüşlüktür; bu, dışarıya, bazısı birbirine benzeyen çok sayıda parti olarak yansıyor. Sadece SP ile Ak Parti gibi aynı kökten türemiş iki parti arasındaki benzeşmeyi kast etmiyorum; Muhsin Yazıcıoğlu'nun lideri olduğu BBP de çok farklı olmayan hassasiyetlerin savunucusu bir parti sözgelimi. Solda ve sağda, "Neden ayrı çatı?" sorusunu akla düşüren, biraraya gelmeleri pekâlâ mümkün iken farklı adlar altında örgütlenmiş epey parti var... Yüzde 10 baraj, Cumhuriyet kadar yaşlı Cumhuriyet Halk Partisi'nin son seçimde Meclis'e girmesini engelledi. Gayretli çabalar sonucu toplumda taban bulmuş BBP de, aynı engel yüzünden, Meclis dışı kaldı. Ne zaman yapılacaksa, ilk seçimde, sayıları 40'ı aşan partilerin büyük çoğunluğu Meclis'te temsil edilemeyecek. Particiliğin bir özelliği, 'içinde' yer alanları sürekli başarı beklentisine sokmasıdır. Böyle bir özelliği olmasa, insanlar neden yeni partiler kursunlar ki? Aslında yenilgiler bile bu motivasyonu besler; "Bu defa olmadı, ama gelecek sefer mutlaka" beklentisi, partileri ve örgütü istim üzerinde tutar. Bu yüzdendir ki, seçimden yenilgiyle çıkmış partiler arasında bile ringe havlu atan pek bulunmaz. Particilik kendi iç tatminini sağlayan mekanizmalara sahiptir; bu yüzden, sözgelimi benim penceremden başarılı olacak gibi görünmeyen bir parti, o partinin taraftarının baktığı noktadan 'zafere ulaşacak' gibi görünebilir. Kendisini benim duruşuma 'yakın' hisseden partilerin taraftarlarından zaman zaman aldığım "Bize ilgi göstermiyorsun" târizi bu bakış farklılığından izler taşıyor. Bugünün Türkiyesi, son iki dönemdir siyasetin birbiri ardına yediği darbeler yüzünden, giderek 1950 öncesinin şartlarını andırıyor. Sistem siyasetin alanını daraltarak milleti dışarıda bırakıyor. 'Millete rağmen' bir yönetim anlayışının egemenliğini, kimsenin içine sindiremediği, iktidar mensuplarının kürsüye çıkıp savunamadığı, 'çağdışı' olduğunda geniş bir ittifak zemini oluşmuş, Cumhurbaşkanı'nın "Anayasaya aykırı" diye veto ettiği RTÜK Yasası'nın gördüğü ihtimamdan çıkartmak mümkün. Seçime kadar geçecek dönem, tıpkı 1950 öncesinde olduğu gibi, dağlar-taşların "Yeter, söz milletindir" diye haykırması gereken bir dönem... Bugünkü bölünmüşlük tablosu bunu engelliyor. Küçük dükkâncıklara verilen önem büyük zeminde buluşmayı geciktiriyor. Yarın seçim olur ve sandıktan yine 'millete rağmen' bir iktidar çıkarsa, bunun vebali bugünün şartlarını iyi değerlendirmeyenlerin omzunda kalacaktır. İnsan aklını yitirmeden intihara kalkışmaz; partiler de öyle davranmak zorunda...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |