T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ecevit'ten sonra başbakan olabilecek 3-5 şanslı adam

Bir parçası olduğumuz siyasi tabloyu tarif edebilmek için, elimizde yeterince malzeme bulunuyor. Hükümetin işlevini yitirdiği, içerde ekonomiyi, dışarda diplomasiyi denetlemekten aciz olduğu, başbakanın hem yaşlı, hem de hasta olduğu, hükümetin üç ortağının üç benzemez gibi ortalıkta dolaştıkları ve onların da hükümeti ayakta tutan gücün ne olduğu konusunda fikirleri olmadığı... Bunlar, herkes tarafından hakkıyla ve detaylarıyla biliniyor. Ama, bu bilginin siyasal bir değişime aracılık edilebilmesi için, ortada bir mekanizma bulunmuyor.

Siyasetin merkezinde demokrasi ile izah edilebilir bir iktidar-muhalefet ilişkisi bulunmadığı için, aşağıdan yukarı herhangi baskıların tanımlanabilir bir mecrada hareket edebilmesi mümkün olamıyor. İktidar ve iktidarı ayakta tutan güçler, konumlarında değişikliğe yol açacak bir seçenek gözlemlemedikleri için toplumun çeşitli kesimlerine dağılmış bulunan değişim baskılarına karşı duyarsız kalabiliyorlar. Duyarsız kaldıkları için de iktidarda kalabiliyorlar. Bu ilişkinin doğal bir sonucu olarak da, iktidar performansının bu kadar uzayabilmesi; DSP, MHP ve ANAP'ın teker teker ya da müşterek güçlerinden kaynaklanmıyor.

Türkiye, kendisine özgü demokrasi deneyiminin ilginç bir döneminde bulunuyor. Normal şartlarda, Meclis içi seçeneklerle alaşağı edilmesi gereken ve buna da itiraz edecek argümanlar üretemeyecek bir hükümet, hem hiçbirşey yokmuş gibi, hem de tek parti iktidarlarını aşan bir garanti ve rahatlık içinde varlığını sürdürebiliyor.

Hal böyle olduğu için şu anda, erken seçimi zorlamak, hükümeti değiştirmek ya da en azından Ecevit'i değiştirmek gibi önemli konular için muhatap olarak hükümeti belirlemek mümkün olamıyor.

Hükümetin hür iradesiyle seçime gitme kararı alabileceğini ummak sıkıcı bir bekleyişe kapı aralamaktan başka anlam taşımamaktadır. Siyaset sınıfının en hasta bireyi olan Ecevit'in, kendisinden sonra ülkenin sıkıntıya girebileceğinden bahisle, alternatifsizliğini ilan etmesi de bunu gösteriyor.

Bu kritik eşikte, gözardı edilmemesi gereken temel gerçek ise, bugün hükümetin işbaşından gitmesi için en büyük gayreti sarfedenlerin, ortaya çıkacak yeni paylaşımdan yararlanma imkanlarının bulunmuyor olmasıdır. Merkezde, gizliden gizliye Ecevit'ten sonra kimin başbakan olacağına dair isim belirlenmese de bir kanaat var. Bu kanaatin sınırları içinde, mesela Devlet Bahçeli bulunuyor. Ya da Kemal Derviş, İsmail Cem ya da herşeye rağmen Mesut Yılmaz.. Tansu Çiller ve Deniz Baykal da seçim sonrası senaryolar için şanslarını koruyorlar. En azından ikinci ve üçüncü ortaklığı garantilemiş görünüyorlar. Akredite siyasetçileri tanımlayan bu kanaat ekseni, siyasetin bugününü belirliyor, yakın geleceğini de ipotek altına alıyor.

Analizler, sistemin dışarıya, yani demokrasi yoluyla gelen her türlü siyasal baskılamaya kapalı olması üzerine yapılıyor. Eşit ve siyasi partilerin özgürce kendilerini gösterebilecekleri bir seçim ihtimalinin sürekli zayıf olması, iktidardaki üç parti ile DYP ve CHP'nin daha garantili bir siyaset izlemesini kolaylaştırıyor.

Böyle olduğu içindir ki Bahçeli, partisinin oylarındaki erimeye rağmen, başbakanlığa hazır olduğunu ilan edebiliyor. Çünkü, bu ülkede başbakan olabilecek, başbakanlığına onay verilebilecek insanların sayısının topu topu üçü-beşi geçmediğini görüyor.

Bugün için sorun, erken seçimin ne zaman olacağı değil, bundan daha öncelikli ve önemli olmak üzere iktidarı ikame edecek yeni yapının, bugünkü modele benzerliğini temin edebilmektir. Yani, bir zamanların Milliyetçi Cephe hükümetlerinin numaralı hükümet modelini andırır bir 2. Anasol-M hükümeti kompozisyonu çizebilmektir. Hükümeti ayakta tutan güç Ak Parti, SP ve kararsızlardan geri kalan topu topu yüzde 50'lik oy oranını evirip çevirip bugünkünü aratmayacak yeni bir hükümet üretmeye çalışıyor.

Erken seçim talebine öncülük yapan Ak Parti ve Saadet'e yönelik iktidara yanaştırmama baskısı da bu analiz ekseninde sürüyor. Paradoksal bir şekilde seçim tarihi, seçim baskısı yapan siyasi partiler yüzünden ileri atılıyor.

Normal olanı dışlayan bir sistemden söz ediyoruz.

Geleneksel iktidar yapısını korumak konusundaki kaygı ve endişeler geliştikçe hukukdışılık ve demokrasi eksikliği sistemin ayrılmaz bir parçası haline geliyor.

14 Mayıs 1950'nin yıldönümünde demokrasinin gelip gelebildiği nokta bu işte. Bir parça halk oyu ve bir parça siyasetçi ile bir parça iktidar yaratmak.


14 Mayıs 2002
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED