|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Radikal'den T. Alkan sık sık şeriat üzerine yazılar yazar, elbette yazma hakkı vardır; ancak iyi bildiği şeyleri yazması, hiç olmazsa tarafsız olması, propaganda ve yönlendirme endişesinden uzak durması -bence- ona yakışan nitelikler ve davranış biçimleridir. Bu defa "Şeriat haberleri" başlığı altında yazdıkları, kendisine yakıştırdığımız niteliklere uymuyor. Bakın neler yazmış: "Herkes birbirine dini konularda akıl veriyor, fetva çıkarıyor, yorum yapıyor. Parmağını gözümüze sokacak biçimde yaklaştırıp, "Hıı, şunu yapmazsan doğru cehenneme gidersin", diye tehditler uçuşturuyorlar havada. Geçen gün gazeteye bakıyorum, Diyanet İşleri 'dans' konusunda fetva vermiş (laik bir ülkede fetva makamı olmalı mıdır, dinin resmi yorumu yapılmalı mıdır, bunu ayrıca tartışmak gerek) ve demiş ki: "Kadının, kocası, babası ve kardeşi dışındakilerle raksetmesi günahtır!" Şimdi benim bildiğim kadarıyla, kadınlar ve zenciler dans etmeye (raksetmeye) bayılırlar. Yani Diyanet'in bu ölçüleriyle günaha pek yakındırlar. Şimdi Diyanet'in fetvasından anladığım kadarıyla, dansa düşkün kadınlar durmadan babalarıyla ve erkek kardeşleriyle dans edecekler demektir. İşte bu noktada kafam karıştı: Ya durmadan raksede ede babalarını ve kardeşlerini baştan çıkarırlarsa ne olacak? Daha büyük günah değil mi? İyisi mi ya şu dans işini kökten yasaklayın, ya da serbest bırakın gitsin." Alkan dalga geçiyorsa ayıptır, ciddi söylüyorsa kendine yazık ediyor. Diyanet'in söylediği, "kadın dans edecekse kimlerle edebilir" sorusunun cevabıdır. Bu cevabı alan kadınlar tez elden baba ve kardeşleriyle dans etmeye başlayacak değildir. Dans vb. eğlenceler, gösteriler, faaliyetler örf ve âdete bağlıdır; kimin kimlerle nerelerde ne kadar dans edeceğini örf ve âdetler belirler. Din aralarında evlenme caiz olanların birbirleriyle dans etmelerini yasaklamıştır. Baba, kardeş gibi evlenmeleri caiz olmayan yakınlarla ve eşlerle yapılacak dansın yeri, miktarı ve zamanı da âdetlerle bellidir. Bir kadının baba ve kardeşleriyle dans ederek onları baştan çıkarma ihtimalini sözkonusu edebilmek için bir kimsenin yalnızca kafası değil, ahlakının da iyice karışmış olması gerekir. Diyanet'in fetva vermesini (din yönünden halkı aydınlatmasını) Müslümanlar (halk) değil, onlara sormadan kanunları yazan ve yapan otoriter devlet istemektedir. Bunu savunanlar, fetvalar işlerine geldiğinde Diyanet'in gerekli olduğunu ileri sürüyorlar, işlerine gelmeyince de laiklikten dem vurarak Diyanet kurumuna hücum ediyorlar. Laikliğe aykırı buluyorsanız Diyanet'i özerk hale getirin, hatta şartları oluşunca halka bırakın, sivil bir kurum haline gelsin! "Diyanet'in fetvasının hemen yanında bir başka haber: Türk Hava Yolları'nın dergisinde 'Cinler, periler, melekler masal varlıklarıdır,' dendiği için AKP milletvekili Musa Uzunkaya çok kızmış. 'Dinen bu yaratıklar vardır, THY dergisi bunları yok saymakla suç işlemiştir,' diyor. (Bu yüzden THY yetkililerinin cinler tarafından çarpılıp çarpılmayacağını söylemiyor ama, bu bilimsel olasılığı da göz ardı etmemeliyiz derim.) Laik Türkiye'de yasama organının yürütmeyi denetimi bundan böyle dini esaslara göre mi yapılacak diye merak ediyor insan." Alkan'dan beklenirdi ki, "yasama organının yürütmeyi dini esaslara göre denetlemesi" konusunda gösterdiği laik/demokratik hassasiyeti, devlete bağlı bir kurumun çıkardığı dergide yayınlanan ve halkın büyük bir kısmının inancına saygısızlık ifade eden yazı için de "inanca saygı ve laik devletin inançlar karşısındaki nötr tutumu" bakımından göstersin. Musa Uzunkaya'nın tepkisini "yasamanın yürütmeyi dini esaslara göre denetimi" şeklinde değerlendirmek konuyu saptırmaktır; daha objektif bir değerlendirme, yukarıda işaret edildiği gibi bu tepkiyi, laik devletin dinler ve inançlar karşısındaki tarafsız tutumu açısından ele alıp değerlendirmektir. Bu takdirde milletvekilinin tavrı TC. Anayasası ve genel hukuk ilkelerine uygun bir tavırdır. Ayrıca inanan bir insanın "dini tezyif ve tahkir" olarak değerlendirdiği bir söz ve yazı karşısında -bunlar kamuya ait olmayan yerlerde yayınlanmış, siviller tarafından söylenmiş de olsa- tepki göstermesi, suç duyurusunda bulunması onun hakkıdır. "Cinlerin çarpması, bilimsel olasılık" ifadeleri espri olmaktan uzak, inançlarla ve inananlarla alay etmeye varan yakışıksız ifadeleridir. Evet hemen bütün dinlerde olduğu gibi İslam'da da cinlere, meleklere, şeytanlara inanılır. Bunlara inanmayanlar özel yayınlarında ve konuşmalarında kanâatlerini açıklayabilirler, bunların masallara mahsus olduğunu da söyleyebilirler. Ama Müslümanlar, Kur'an'da geçtiği ve gerçek varlıklar oldukları açıklandığı için bunlara inanmışlardır; bu inanca sahip milyonların vatandaş olarak yaşadığı bir hukuk devletinde, kamu adına veya kamu ile ilgisi bulunan bir yayın organında bunlara masal denemez; denildiği zaman inanca saygı ve inançlar karşısında tarafsız olma ilkesi çiğnenmiş olur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |