|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir pazar sabahı, veya günün ortası... Değil mi ki, yeryüzü parçasının bir ucundasın, o zaman bir haber alır, bir inilti duyar veya bir feryatla uyanırsın... İşte sıkıntı ve elem o zaman başlar!.. Kendini, "başını taştan taşa vuran avare su" gibi, veya; kendi "öz diyarında" binbir eza ve cefa içinde "Bir hanümansız serseri gibi" dolaşır durursun!.. Bir yanda aylardır sürüp gelen "tesettür ve, eğitim ve öğretim özgürlüğü" kavgası!.. Öte yanda, kuşatma altına alınmış camiler ile, eline tutuşturulan bir varakpareyi okumaya zorlanan "minber imamları", yani "hatibler"in sesine kulak tıkayan yüzbinlerce cami cemaati!.. Ama öte yanda,"Arz-ı Filistin"de, kiliseler de inliyor, zangoçların çan çalmasına fırsat verilmeden, bir kurşunla sesleri kısılıyor, mecalleri kalmadan, çan kulesinin dibinde yığılıp kalıyor!.. Dikkat ediniz, İstanbul veya bir başka Anadolu vilayetinin bir ilçesinde, binlerce imam-hatipli kız öğrencisinin velileri ile birlikte, cadde ve sokakları inleten iniltisi kadar, Filistin'den çıkan feryadı ile dünyayı dehşetle sarsan küçük kızın ana-baba feryadı, aynı semada, aynı gök kubbenin altında inleyip duruyor!.. Böyle bir ortamda, denaet ve cinayetin kapı aralayıp, iman ehlinin mahremiyetine kadar dayandığı bir yerde, insicamlı düşünüp, sağlıklı yazı yazmak mümkün mü?.. Kime kalmış, elâleme nizamat vermek?.. Kendi ülkelerindeki insan hakları ihlallerine çare bulamayan veya kendi evladının çağdaş normlar içinde, giyim-kuşamına bir kimlik kazandıran gençlerin haklarını bir yetişkin olarak korumaktan aciz olanların, bir sürü beyan ve işaretlerine pek aldırmayınız!.. İki gün önce Beyazit'te camiden çıkan gençler bağırıp çağırıp İsrail despotizmini lânetledikleri sırada, coplanıp üzerlerine panzerler sürülürken, bizim "milletin vekilleri", olsa olsa, "emin bir sahada" olduğu için, TBMM'deki "küçük mescidi" doldurup, dualarını yapa yapa bir kere daha seçim kazanmak ve birkaç defa daha, Pentagon'u veya Eyfel'in tepesinden, Paris metrosunun içinden Cezayirli emekçinin alın terinin buharlaşan yazgısını görmenin mutluluğunda idi, herhalde!.. Perişanlık, aymazlık ve kararsızlık burada işte!.. Bizim toplum raydan çıktı... Kim, neyi, nasıl savunacak veya kim kimden emin olup, destek verecek belli değil!.. Kimi midesiyle, kimi cebiyle ve kimi de geleceği ile, bir yerlere hulûs çakıp, reverans edip duruyor!.. Geçmiş milletlerin başına neler geldi geçti, bir bilen var mı? Bilip de ibret alınsaydı, böyle mi olurdu!.. İsrail despotizmi vurup yıksın, öldürüp Lût Gölü vadisini doldurmaya kalksın, atalarının seviyesine ulaşamaz!.. Tur Dağı masumların kemiklerinden kazandığı seviyeyi, bugün İsrailli Samson/Şaron'dan daha aşağı derekeye ulaştıracak biri var mı? Tek başına, bir çöl ordusu, eski bir "İnsan Kasabı"nın iktidarında, beş bin yıllık bir geçmişi olan bir milleti, Filistin halkını toptan imha etmek için, "insan avı"na çıkmış da, ne Rusya ve ne de ABD bir şey yapar adımı atmaktan korkuyor!.. Hele bir Çin, tamamen bu insan katliamından ötürü ilgisiz ve bilgisiz, davranıyor!.. Amma içteki kalemler, satılık eblehler, ahkâm kesip duruyor, bir Başbakan "İsraillik soykırım"ın ardından, bir tiyatro artisti değil de bir "Şarlo palyaçosu" gibi, "sürcü lisan ettik, affola!" diyebiliyor da, kimsenin kılı kıpırdamıyor!.. Türkiye, artık genç, dinamik, faal ve akıllı bir nesilden, bir seçkin ve atik yönetim oluşturup, ardından da tarihî bağlarla bağlı komşu ve "dindar kardaşlar" ile, bir yeni dünya için seferberlik ilân etmelidir!.. Bu millet, o tarihî ve millî hasletlerini kaybetmiş değil!.. Yedi düvelle, yedi cephede savaşmak için, yedi ordu kurup, binlerce evladını şehit verecek kadar, maddî ve manevî değerlerine sahip bir millet/devlettir... Bugün, istendiği kadar "lanet"le haykırıp, duralım, kader hükmünü icra ediyor!.. Artık, yerel bir söz halini zuhur edip, şimdi evrensel bir mana kazanmaya başlayan ibre- tamiz cümleyi bir kere daha telaffuz etmekten başka çare kalmamış gibidir: "Susma, sustukça sıra sana da gelecek" diyenler haklı, hem de binlerce kere haklıdırlar!.. Bir İnsan Kasabı "Şaron"un hedeflerinin sadece Sina Çölü, Golan Tepeleri değil de, ta Nil'den Fırat'a kadar uzandığına işareti varsa, siz kendiniz emin ve kurtarılmış bir zeminde, zaman törpüleyip durduğunuzdan ötürü, ahkam kesmeye kalkmayınız!.. Geçmişte, Yemen, Bingazi, Niş bize çok yakındı!.. Kayboldu, yâdel oldu!.. Şimdi, tek çare, tek teselli, kendine gelip, yeni bir diriliş hamlesi ile yola çıkmaktır!.. Plan ve hesap buna istinat ettirilmeli!.. Yoksa, böyle umutsuz ve perişan bir halde, sonumuz nereye varır ki?.. Bir adım, bir söz, bir hamle!.. Kendini tanımanın, kendine gelmenin yolu bu: "Ben benim" demek gibi...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |