|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dünya insanın sandığından hızlı değişir. Değişirken insanı da değiştirir. Zira dünya değiştikçe insanın açıklama araçlarının, ideolojik cihazlarının yeni girdilerle anlamsızlaşması, mevcut bilgilerin yeni bilgi ve bulgularca aşılması kaçınılmazdır. Bunun içindir ki, insanın ve insan düşüncesinin değişimi doğal, hatta sağlıklıdır. Ancak, aynı gerekçeler değişimin de bir etiği olduğuna işaret ederler. Etik referansın olmadığı yerde değişim tartışmalı hale gelir. Böyle hallerde değişim sözcüğü, sıkça, tutarsızlığı, ahlaki sapmaları, faydaya göre ilke yazma çabalarını doğrulayan bir işlev üstlenir. O zaman, biri gerçek diğeri sahte iki ayrı değişim istikametinden söz etmek yerinde olur. Topyekûncü mantığı reddeden, (milli, dini, siyasi, ticari) çıkar yerine ilkeyi merkeze koyan, bilgiden ve toplumsal değişimden edinilmiş kavramların, bu kavramlara dayanan yargıların ham ideolojik düşüncelerin yerini alması, bu istikametlerden biridir. Diğer istikamet ise, bir dönemin ideolojik düşünce şemsiyesinin yerine, yeni döneme uygun bir ideolojik şemsiyenin yerleştirilmesidir. Birincisi özgürleşmeye, bireyleşmeye işaret eder. İkincisi aşırı toplumsallaşmayı, siyasallaşmayı ifade eder... Savunulan; birincisinde insanlık tarihinin kazanımı olan binlerce yıllık erdemlerdir; ikincisinde ise lider, devlet, millet gibi aşkın özneler ya da nesnelerdir. Nesne yerine erdem koymak ile nesne yerine başka nesne koymak arasında dağlar kadar fark vardır; biri ilkecidir, diğeri faydacı. Ne var ki, ilk tür değişim bizim ülkede hazmedilemeyen, "sözde aydın" gibi sıfatlara aşağılanan bir değişim türüdür. Marksçılığın yerine milliyetçiliği, işçinin yerine devleti koymaktan ibaret olan ikinci tür ise pek sevilir, yüceltilir, alkışlanır. Bu, bugün basına ve yöneticilerine hakim olan zihniyettir... Bu zihniyet, bir ideolojiden diğerine zıplar, faydacı, çıkarcı, hatta yaşlı bir değişim türünü yüceltir, bunu yaparken kendi güzargahını değişimin ta kendisi olarak tanımlar, terör saçarak, farklı olanı karalayarak, türlü yollarla sindirmeye çalışarak değişim kavramını tekel altına alır. Milliyetçilik ve objektiflik arasında bağ kurmak; olayları, gelişmeleri millet ve devlet gözlüğüyle değerlendirmek, yargılamak dışında her şey onun mimarlarının asabını bozar... Bu zihniyetin silahşorlerinin son zamanlardaki en büyük buluşu; ahlaktan, etikten, kuraldan, ilkeden, hukuktan dem vuran aydınları, yazarları, milli duygudan yoksun olmakla suçlamaktır. Bunlardan birisinin, en önde geleninin geçenlerde "...'makul çoğunluk' karşısında tehlike olarak 'azgın azınlık' var" tespiti de bu buluşun yeni bir tezahürü... Şimdilerde; Filistin'de olup bitenlere karşı girişilen ışık söndürme eyleminin tutmadığını, bunun makul çoğunluğun umrunda olmadığını iddia ederek, makul çoğunluğun Arap ihanetini unutmadığını, müttefik İsrail'in arkasında olduğunu ima etmeye çalışıyorlar, bu yeni kavramlarıyla... Aslında yapmak istedikleri tahrifatı gerçek kılmaya çalışmaktadır. Özgür düşünceyi karalamaya çalışmaktır. İnsan ölümlerine, hak ihlallerine ilkeden hareketle tavır alanları hedef göstermektir. Bunları yaparken kendi rant ve keyfi gücünü doğrulamaktır. Ama bu, pek "gariban" bir durumdur... Öylesine ki, sırf Yargıtay Başkanı Sami Selçuk yara alsın diye, onun bir konuşma metninde referans verdiği dünya düşünce tarihinin temel taşları olarak bilenen Voltaire, Montesquieu, Foucault gibi düşünürlerin aslında homoseksüel, ateist, alkolik olduğunu gazetelerine manşet yapabilmek dünya tarihinde ilk kez onlara nasip olmuştur... Bir gazetecinin MİT mensubu olmasını savunabilmek de öyle... Ya da Korkut Eken ve arkadaşlarını, yetmedi 40 kişiyi sorgu sualsiz kurşuna dizmiş Muğlalı Paşa'yı kahraman ilan etmek... Veya farklı düşünenlere hain ve haymatlos (vatansız) demek... Elbette psikolojik harekatların parçası olmak... Patronu adına yaptığı basın faaliyeti dışındaki iş takibini yazılarıyla ve gönül rahatlığıyla doğallaştırmak... Ve azgın azınlığın parçası ilan edilmek için bunlardan her hangi birini eleştirmek, bu vahşi güç oyununu ifşa etmek yeterlidir. Evet, eğer azınlık olmak; fayda, çıkar gözetmeden ilke, kural, değer alanlarında demlenmekse ben o azgın azınlığın büyük hazla tam içindeyim. Azgın olmak, insan hakkı, hukuk ve ahlak talep etmekse, ben azgınım. Mutlaka siz de öyle...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |