|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
'Biraz Hz. Fatıma biraz Mary Wollstonecraft'
Siz başörtüsü sorunu üzerine kitaplar yazmış bir yazarsınız. 2000'li yıllarda yaşanan başörtüsü sorunu ve gençlerin mücadelesi nasıl görünüyor. Geçmişten bu yana dağişen ne var acaba?
Kuşkusuz içinde yaşadığımız dönem çok önemli değişimlere sahne oluyor. Tabii değişim derken, değişimlerin ille de olumlu ya da olumsuz olduğunu düşünmemiz şart değil. Başörtüsü eşittir cehalet şeklinde bir dayatma artık kimseye inandırıcı gelmiyor bir kere. Siz doğru olanı bilemezsiniz, sizin adınıza doğru olana biz karar veririz diye yükselen buyurgan bir ses var; bu ataerkil ama her açıdan 'ata' olamayan ses de artık geniş kesimlerce sorgulanıyor. Başörtüsünün özel alana ait olduğu yargısı ya da 'siyasal simge' bağlamındaki suçlamalar da sorgulanabilir bir nitelik kazanmakta. Kadınlar açısından bakarsak, dindar kadınların bütün eleştirel karşı görüşlere rağmen kamusal alana çıktığı bir süreç, hem laikçi paradigmanın hem de din adına ileri sürülegelmiş tek cinsli yaşama stilinin retoriklerini sarsmıştır.
Sizin kuşak sert dille, başörtülü yeni kuşağı çeşitli nedenlerden dolayı eleştiriyor. Siz bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?. İslami gençlik neler yapıyor, neler yaşanıyor?
"Gençlik" açısından bakınca İslami gençliği içinde yaşadığı toplumun gençliğinden bıçakla keser gibi ayıramazsınız. Belki gençlik olgusunu tartışmak gerek. 'Gençlik' artık insan ömrününün tüketim ideolojisi tarafından çekiştirerek ısrarla uzatılan, kutsallaştırılan bir dilimini teşkil ediyor. Altı çizilen gençlik sorunları bu uzun zaman dilimiyle de ilgili gibi geliyor bana. Hayat bir insan ömrünün safhalarını çok çabuk eskiten bir hızla ilerliyor. Hikaye yazdığım için belki empatiye çok önem veriyorum ya da empatiye önem verdiğim için hikaye yazıyorum. Her oluşum ve olgu kendi ertesinin kavramlarını ve zeminini de türetiyor. Burada diyalektik bir süreç sözkonusu. Kuşak olarak biz aşırı ölçüde toplumcuyduk, bireyi cemaat içinde gözardı eden söylemlerin etkisi altındaydık. Geçen yıllar içinde alaşılagelmiş cemaat örgülerinde bile bir değişme oldu. Şimdiki gençler belki bizlerin duruşundaki aşırılıklara bir tepki olarak bireyliklerini vurgulama çabası içindeler. Onları toplumsal konulara duyarsız ve bencil olmakla suçlayabiliriz ama siyasetin olsun sanatın olsun gözden düşürüldüğü bir dönemin çocukları kendilerini ifade etmenin sıkıntılarını yaşıyorlar, diye de düşünebiliriz.
80'li yıllarda, üniversiteli başörtülü kızların, kırılgan, anlaşılamamış ve kendi dünyaları içinde sıkışmış kalmış yaralı kızların öykülerini yazdınız. Bugünkü gençlerin yaşadıklarından nasıl bir öykü çıkar dersiniz?
Benim kahramanlarım hiçbir şeyi hazır bulmayan, cevapları güç elde edilebilir soruları olan zor kişiliklerdir çoğunlukla. Bir geçiş alanının insanları, sahnenin dışına itilmek istenen dirençli kahramanlar... Bu kişilik aslında bir prototip. Sorumlu, bu nedenle sorunlu. Düşünen, bu nedenle kafası karışık. Özgürlüğüne düşkün, bu nedenle belki dağınık. Onda hem Hazreti Fatıma'dan, hem de kadın hakları savunucularından Mary Wollstonecraft'tan izler bulabilirsiniz. Belki kendi kuşağımın olduğu şekilde püriten görünmeseler de gençler kendi dindarlık tarzlarını oluşturuyorlar. Kız ya da erkek, gençlerin öykülerini kendi öykü alanımın dışında tutmuyorum. Sonuçta benim de üniversite imtihanlarına hazırlanan bir kızım var.
Son soru son kitabınızla ilgili. Bacı'dan Bayan'a toplatıldığı halde aydınlardan hiç tepki gelmedi. Bu tepkisizliği nasıl yorumlayacasınız?
Kitabımın yasaklanmasına tepki gösteren aydınlar olmadı değil ama yasaklanan diğer kitaplara gösterilen seviyede bir tepki olmadı. Herhangi bir yazar kurumunun tepkisinden de haberdar değilim ama fikir özgürlüğü konusunda duyarlı kesimler tepkiler veriyorlar. Bütün bu tepki ya da tepkisizlik biçimlerinin ne anlama geldiğini bilecek kadar yazı hayatının içindeyim. Gündem çok hızlı değişiyor ve benim toplatılan kitabım bir sürü başlıktan yalnızca biri. Şu günlerde Türk aydınları Filistin konusundaki tepkileriyle değerlendirmeli bence. Tabii mesela Jean-Paul Sartre yaşasaydı kitabımın yasaklanması ta Paris'ten onun dikkatini çekebilirdi. Ayrıca aydın diye saf bir bloktan da söz edemeyiz gibi geliyor bana. Hem benim kitabımın başına gelenler uzun yıllar yazı yazmış olduğum gazetelerde belli bir yer bulabildi. Hiç bir şekilde seslerini duyurma şansı olmayan fikir suçu mağdurlarını hatırlayarak bu durumu anlamlandırmayı tercih ediyorum. Her görüşten insan düşüncelerini özgürce dile getirebilmeli, önemli olan bu.
Ayşe OLGUN
|
|
|
|
|
|
|
|