|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Şu sırada Ortadoğu'da yaşananları, Yasir Arafat'ın Ramallah'ta 'ölüm tehdidi' altında 'esir' konumunda bulunmasını, Cenin'den gelen kitle katliamı görüntülerini, İsrail işgal kuvvetlerinin 4200 kişiyi tutuklamasını ve bu arada yeni kuşak önderlerden, Fetih'in bir kolu olan Tanzim'in lideri Mervan Barghuti'nin ele geçirilmesini anlamlandırmak istiyor musunuz? Böyle bir hengame içinde Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın Ariel Sharon ile Yasir Arafat arasında yürütülen 'mekik diplomasisi'nin ne sonuç verip veremeyeceğini merak ediyor musunuz? Bu soruların cevaplarını 'konu'ya bambaşka açıdan yaklaşan bir İsraillinin kaleminden araştıralım. Daha önce birkaç kez bu sütuna konuk ettiğimiz Uri Avnery'nin deneyim ve gözleme dayanan kaleminden... Uri Avnery adını, Ortadoğu sorunu ile uğraşanlar gayet iyi bilirler. İsrail'in 1982'deki Beyrut kuşatması sırasında, Beyrut'a girip Arafat'la görüşme yapan İsraillilerden biriydi ve o dönemde bu gelişme üzerine İsrail'de kıyametler kopmuştu. Uri Avnery, eski bir komutan. Uzun yıllardır Guş Şalom adlı İsrail barış hareketinin başında. Bir dikkat çekici özelliği daha var: Üç kez Ariel Sharon ile ilgili biyografi çalışması yaptı. Bunlardan ikisi, Sharon'un işbirliğiyle yapıldı. Yani, Sharon'u pek yakından tanıyan bir İsrailli.
İsrail'in Batı Şeria ve Ramallah'ta Arafat'ın karargahına yönelik saldırısından yaklaşık iki ay önce, 2 Şubat'ta International Herald Tribune'da Uri Avnery'nin 'Ramallah Kapılarındaki Napolyon-Sharon'un hatası' başlıklı, 'Ortadoğu'daki son durumu' anlamak için, bir kez daha okunmasında yarar olan son derece ilginç bir yazısı yayımlandı. Köşeyi Uri Avnery'ye bırakıyorum. Okuyun ve kararı kendiniz verin... " 'Savaş ve Barış'ta, Tolstoy, Napolyon'un Moskova yolunu açtığı Borodino muharebesini anlatır. Bu feci muharebenin ortasında, romanın kahramanı Rus komutan Kutuzov'a bakar ve onun, bir tepenin üzerinde, sakin nazarlarla muharebeyi seyrettiğini görür. Romanın kahramanı, Rus generalin bu aşamada yapacağı hiçbirşeyin olmadığını açıkladığı ana kadar, bu hareketsizlikten hayrete düşer. Muharebe, iki büyük insan kitlesi arasındadır ve daha güçlü ve daha kararlı olan kitle kazanacaktır. Yasir Arafat'ı geçen hafta Ramallah'ta ziyaret ettiğim zaman, bu sahneyi hatırladım. Bürosu sessiz ve Filistinli lider, uzun süre önce onu son gördüğüm sefere oranla dahi, sakindi. Dudaklarının titremesi ve onunla birlikte yorgun bakışları da kaybolmuştu. Görüntüsü bana, kuşatılmış Beyrut'ta 1982 Temmuz'undaki ilk karşılaşmamızı hatırlattı. Bizi pencerenin önüne götürdüğü ve yüz metre ötede namlularını ona dikmiş olan İsrail tanklarını gösterdiğinde neşeli bir havadaydı. Bizim İsrail barış hareketi Gush Shalom heyetine eşlik eden bir düzine kadar İsrail'in deneyimli gazetecilerinin bir bölümü, Arafat'ın çöktüğü izlenimini edindiler. Eğer Borodino'da General Kutuzov'la karşılaşmış olsalardı, herhalde onun tükenmiş olduğunu söyleyeceklerdi. Şimdi 120 yıllık bir mazisi olan Filistin-İsrail savaşı, tayin edici aşamalarından birine yaklaşıyor. İki büyük kitle karşı karşıyalar: dayanılmaz bir güç ve yerinden edilemez bir nesne. İsrail komutanı, Başbakan Ariel Sharon, tam olarak ne istediğini biliyor. Kamuya, onun vakit geçirmekte olduğunu, çünkü ne istediğini bilmediğini, çünkü hiçbir planı olmadığını bildiren köşe yazarları, bu adamı tanımıyorlar. Sharon, master planını uygulamak için tutarlı, kararlı ve mantıklı bir yolda hareket ediyor. Onyıllar boyu, gerçek Siyonizmi -'Eretz İsrail'in tümünü zaptetmeyi, yerel halktan onu temizlemeyi ve üzerine (Yahudi) yerleşim merkezleriyle kaplamayı amaçlayan- uygulamayı, tarihin kendisinin omuzlarına yüklediğini düşünmüştü. Bu tarihi misyonu yerine getirmek için, Sharon, acımasız ve insafsızdır. Kan nehirleri onu caydırmaz ve –her iki tarafta verilecek- kayıplar onun hesaplarında sadece bir rakamdan ibarettir. İhtiyatla hareket eder, hilelere başvurur ve kimisinin savaş suçları diye niteleyebileceği şeyleri yapmaktan geri durmaz. Fazla zamanı kalmadığını ve dolayısıyla kalan zamanı, bir siyasi faktör olarak, Filistin halkını ezmek için kullanması gerektiğini biliyor. Bu amacı gerçekleştirebilmek için, Filistin halkının liderliğini parçalaması, silahlı güçlerini bozguna uğratması, iradelerini ve direnme yeteneklerini mahvetmesi gerekiyor. Nihai amaç ne? Asgarisi: Filistinlileri, herbiri büyük ölçüde dünyadan tecrit biçimde, herbiri (Yahudi) yerleşim merkezleri, yan yollar ve ordu tarafından çevrelenmiş biçimde hapsetmek. Bu büyük hapishane kamplarında, Filistinlilerin 'içişlerini yönetmesi'ne ve ucuz işgücü sağlamalarına izin verilecektir. Eğer 'bir Filistin devleti' olarak adlandırılacaklarsa, umurunda değildir. Azamisi: Tüm Filistinlileri – İsrail vatandaşı olanlar da dahil- sürmek için bir krizden yararlanmak. Sharon, böyle bir fırsat yaratmak için bir savaş kışkırtmaya oldukça yeteneklidir. Çevresindeki, böyle tarihi ölçülerle düşünemeyen insanlardan nefret eder. Filistinliler saldırgan bir güçle herhangi bir alanda başedemezler. Biri hariç: Yedikleri darbeleri emebilme yeteneği. Filistin ulusal stratejisi tek bir kelime ile özetlenebilir: sumud, dayanma ve direnme. Filistinliler bunun Filistin halkının ve her bir Filistinli kadın ve erkeğin yaşam kavgası olduğunu biliyorlar. Bu bilgi, Rus direnmesinin Napolyon'un mareşallerini hayrete düşürdüğü gibi, Sharon'un generallerini hayrete düşürten bir direnme gücü yaratıyor. Yasir Arafat bu yeteneği herkesten daha fazla simgeliyor. Onun yönetim tarzını eleştirmeye alışık –daha ziyade Batı eğitimi görmüş entellijentsiyanın mensupları- Filistinliler dahi, bir eksiztansiyel kriz halinde onun gibi hiç kimsenin olmadığını biliyorlar. Asıl Napolyon'un Rusları anlamamış olduğu gibi, İsraill Napolyon, Filistinlileri anlamıyor. Sharon ve yandaşları, Arafat'ın tecrit edilmiş, hareket edemez, 'devredışı önemsiz' bir şahsiyet olduğuna inanıyorlar. Anlayamadıkları, Arafat'ın, tam da böyle bir durumda, daha güçlü ve her zamankinden daha etkili olduğu. Napolyon, Borodino muharebesini kazandı ve şan ve zaferle Moskova'ya girdi. Ama birkaç hafta sonra aynı Kutuzov, onu kesin bir yenilgiye uğrattı. Napolyon, ardında açlık ve soğuktan ölmekte olan yenik bir ordunun kalıntılarını bırakarak, kaçmak zorunda kaldı." Bugünkü duruma ilişkin, anlaşılmayan bir şey kaldı mı?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |