|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türk toplumu geçen yüzyılın başında Batı toplumu karşısında askeri üstünlüğünü yitirince, yeniden toparlanmak üzere Anadolu'ya çekildi. Türkiye Avrupa saldırılarına karşı durmanın yolunu, kapalı bir topluma dönüşmede buldu. Toplum Cumhuriyet döneminde komşu ülkelerle birlikte, neredeyse bütün dünyadan soyutlandı. Türkiye içe dönük, kapalı ve savunmacı bir yapılanmadan, dışa dönük, açık ve genişlemeci yapılanmaya Özal döneminde geçti. Türkiye'de, askeri yayılmacılığın yerine, ekonomik genişlemeciliğin geçtiğini ilk defa Özal gördü. İthalatçı ekonomiyi, ihracatçı ekonomiye dönüştürebilmek için büyük bir ihracat seferberliği başlattı. Özal'ın ölümüyle, başlattığı ihracat seferberliği hız ve yoğunluğunu büyük ölçüde yitirdi. Ölümünün üzerinden dokuz yıl geçmesine rağmen mirası ortada kaldı. Hiçbir siyasi parti onun misyonunu yüklenemedi. Çünkü hiçbirinde o misyonu yüklenecek vizyon yok. Özal'ın mirası artık partiler üstü, hiçbir parti ve kişi onun mirası üstünde hak iddia edemez. Siyasi partiler Özal'ın misyonuna sahip çıkmadıkları için Türkiye tarihinin en büyük krizini yaşıyor. Türk ekonomisi küçüldü, yalnızca Avrupa'nın değil, Asya'nın da en yoksul ülkeleri arasına girdi. Ekonomideki kriz eğitimden sağlığa her alana yansıdı. Özal'ın misyonuna sarılarak, ondan daha ileri adımlar atmayı göze almadan, Türkiye'deki ekonomik krizin üstesinden gelmek mümkün değildir. Bunun bilincinde olan AK Parti, İl Başkanı Dr. Alaattin Büyükkaya'nın öncülüğünde Özal'ın mezarı başında bir anma toplantısı düzenledi. AK Parti'nin başarısı, Özal'ın yarım kalan ihracat seferberliğini yeniden başlatarak, Anadolu'yu Japonya'dan Amerika'ya kadar bütün dünyaya açmaya bağlıdır. Artık dünyada askeri güçle büyümenin yerine ihracatla büyüme geçti. Özal doksanlı yıllardaki gelişmeleri seksenli yıllarda görerek, Cumhuriyet tarihinde benzeri olmayan bir değişim ve dönüşümün öncüsü oldu. Türkiye'de ihracatın bir görev ve sorumluluk haline getirilerek, bütün ülkeye yayılmasında, Anadolu insanının dünyaya açılan ekonominin lokomotifi haline gelmesinde ve finans sektörünün kendi içinde çeşitlendirilerek rekabetçi bir yapı kazanmasında Özal misyonunun inkarı mümkün olmayan bir yeri vardır. Özal, doksanlı yıllarda büyük bir ivme kazanan globalleşme sürecini, yıllar öncesinden görerek, Türkiye'nin dış rekabete açık pazar ekonomisiyle birlikte çoğulcu demokratik yapı kazanmasında büyük ağırlık sahibidir. O yeri ve zamanı gelince risk almaktan çekinmezdi. Ticarette olduğu gibi, siyasette de risk almadan başarılı olunamayacağının bilincindeydi. Bu yüzden, sık sık "Benim iki gömleğim var. Biri bayramlık, biri de idamlık" derdi. Bugün Türkiye risk almasını bilmeyen, zoru görünce hemen "arsız azınlık" yanında yer alan siyasi partiler yüzünden, tekrar Batı'dan yardım ister hale geldi. Ben Özal'ı 1968 ve 1972 yılları arasında DPT Müsteşarı'yken tanıdım. O yıllarda Planlama'da Proje Değerlendirme Uzmanı olarak çalışıyordum. Özal, Cumhuriyet döneminde yaşayan bir "Osmanlı Sultanı" gibi, o güne kadar yüzünü Avrupa'ya çevirmiş, Türkiye'nin yönünü İslam dünyasına da döndürdü. İlk defa Ortadoğu sermayesi o dönemde Türkiye'ye geldi. Bugün Türk ekonomisinin sürükleyici yatırımları haline gelen Fiat ve Renault gibi pek çok yatırımın temelleri o dönemde atıldı. Özal, Yavuz Sultan Selim'e vurgundu. Onun binlerce kişiden oluşan orduyla Sina Çölü'nü aşarak Mısır'a gidişinin bir yönetim ve organizasyon ustalığı olduğunun üzerinde önemle dururdu. Osmanlı vizyonuyla bakmadan Özal'ın misyonunu bütün boyutlarıyla kavramak mümkün değildir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |