T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Onlar sussun, biz soralım

Radyo Televizyon Kanunu'ndaki değişiklik, patronların ağır sansürüne rağmen, el altından ve serbest kalabilen zeminlerde tartışılıyor.

Özellikle bazı İnternet hatları, kısa süreli karartma yaparak, haberleşme üzerine geçirilmek istenen deli gömleğini protesto ediyorlar.

Bizim özgür köşelerimizi okuyan şanslı vatandaşlar tertibin ve oldu-bittinin farkında.

Konuyu Kartel'den takib edenler ise, RTÜK Yasası'nın mevcudiyetini, ancak, Hürriyet'in manşetinden "Köşe yazarları fena işledi" başlığı ile öğrenebildi.

Hürriyet'in haberi

Umur Talu ve Etyen Mahçupyan, Newyork Times gazetesinden Safire'nin bile RTÜK tasarısını eleştirmesinden yola çıkarak, Kartel'in sessizliğini kınıyorlardı. Sonradan, yazının Uğur Akıncı adlı bir Türk vatandaşı tarafından Safire adıyla yazıldığı ortaya çıktı.

Hürriyet, RTÜK tasarısından hiç bahsetmemenin mahcubiyetini duyacağına, işin esasını gözden kaçırarak, Safire imzalı yazıdaki yanılgıyı manşete taşıyor.

Radyo Televizyon Kanunu acaba ne getiriyor? Medya, kendisini yakından ilgilendiren böyle bir konuda neden yayın yapmıyor? Onlar, halkın doğru haber alma hakkını hiçe sayarak sussun. Biz yazmaya devam edelim.

Soru 1
- Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun yapısı demokratikleşiyor mu?

- Hayır, mevcut 6'ncı maddeye göre, Üst Kurul üyelerinin beşi iktidar partisi veya partilerinin, dördü, muhalefet partilerinin göstereceği bir misli aday arasından, TBMM tarafından seçiliyor.

Tasarı bu seçim şeklini değiştiriyor. Bundan böyle partiler bir misli aday göstermeyecek. TBMM Başkanlık Divanı oluşum formülüne göre, partilerin kontenjanı belirlenecek. Partilerden 5 kişi aday gösterilecek; Meclis Genel Kurulu beşini de seçecek.

Diğer 4 kişi, YÖK'ün, Basın kuruluşlarının, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin göstereceği bir misli aday arasından Bakanlar Kurulu'nca seçilecek.

Radyo Televizyon Üst Kurulu çok daha antidemokratik bir yapı kazanıyor. İktidar partilerinin ve hükûmetin birlikte seçtiği Üst Kurul üye sayısı 7; muhalefetin payına düşen sadece iki kişi. Üstelik aday tesbitinde Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği gibi bir kurum da yer alıyor.

Soru 2
- Yayın ilkeleri açıklık kazanıyor mu?
Bundan böyle Kürtçe yayın yapılabilecek mi?

Mevcut kanunda, ilkelerin somut yasaklar getirmemesi, yoruma açık olması eleştiriliyordu. Ama tasarı hiçbir şeyi düzeltmiyor. Aksine, bu ilkeler arasına "halkı karamsarlığa sevk etmek" gibi bir ilke de ilâve edildi. Halkı karamsarlığa sevk eden kanallar da cezalandırılacak. Meselâ bir deprem tehlikesinden artık kolay kolay söz edemezsiniz veyahut ekonomik bunalım korkusunu dile getiremezsiniz.

Ayrıca, ilkeler arasına, 312'nci madde de aynen konuldu: "Halkı sınıf, ırk, dil, din, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden" televizyonların, hiç bir uyarıya dahi gerek kalmadan önce 1 ay kapatılması, sonra da lisanslarının iptâli benimsendi.

Oysa Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesi daha demokratik bir muhteva kazandı. Buna rağmen, 312'nin eski metni aynen tasarıda yer alıyor. Ayrıca 4'üncü maddedeki Kürtçe yayın yasağı da sürüyor.

Soru 3

-Yayın ilkeleri arasına, "yayıncılığın gerçek veya tüzel kişinin haksız çıkarı doğrultusunda kullanılması" şartı konuldu. Kanalını haksız çıkarına alet eden patronun televizyonu kapatılacağına göre, onların kamu ihalesine girmeleri de mahzurlu sayılmamalı.

- Cumhurbaşkanı Sezer'in veto gerekçesinde dikkat çektiği gibi, kanalın, haksız çıkara alet edilemeyeceği belirtiliyor. Ya kanalı haklı çıkarı için kullanırsa?

Ayrıca, aynı ilke bugünkü kanunda da mevcut. O madde, tv kanallarının haksız çıkara alet edilmesini önledi mi ki, bundan böylesi için umutlu olalım?

Soru 4
-Artık ekran kararmayacak. Öyle değil mi?

-Aksine... Bazı ilkelerin ihlâli halinde öyle bir iki gün değil, hiç uyarı yapılmadan 1 ay ekran kararacak. İhlâlin tekrarı halinde iş, lisansın iptâline kadar gidebilecek.

- Bu yayın ilkeleri nedir?

- 4'üncü maddenin a, b ve c şıkları...

a) Türkiye Cumuhuriyeti Devleti'nin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı yayın yapılması;

b) Toplumu şiddete, teröre, etnik ayırımcılığa sevk eden veya halkı ırk, dil, din, mezhep ve bölge gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden veya toplumda nefret duyguları oluşturan yayınlara imkân verilmesi;

c) Kanalların özel çıkar doğrultusunda kullanılması,

halinde, hiçbir uyarı yapılmaz ve yayın bir ay durdurulur. İhlâl tekrarlanırsa yayın süresiz olarak durdurulur ve yayın lisans izni iptâl edilir.

- Ama hiç değilse diğer ilkelerin ihlâlinde kapatma yok...

-Kapatma bir çok kademe geçildikten sonra uygulanıyor ama, öteki müeyyideler de çok ağır. Önce özür dileniyor; ihlâlin tekrarı halinde, söz konusu programın yayını bir ilâ oniki kez arasında durduruluyor. (Neye göre bir, neye göre oniki, bu belli olmadığı için, tamamen keyfi karar verilebileceği gibi, o programın yapımcısı ve sunucusu da aynı süre zarfında yasaklı hale geliyor.) Aykırılık sürerse, bu defa özellikle bölge televizyonlarının karşılayamayacağı çok yüksek para cezaları devreye giriyor. (Ulusal düzeyde yayın yapanlara verilen cezanın tabanı 125 milyar lira, tavan 250 milyar lira. Bölge televizyonlarında, kapsadığı nüfus alanına göre para miktarı azalıyor. Ama gene de on milyarlarca lira söz konusu.) Büyük para cezalarına çarptırılabiliriz endişesiyle, medyanın oto - sansür uygulaması mukadder. Ayrıca, hâkimin takdir hakkını elinden alan asgari bir para cezasının tesbiti de, manevi tazminat anlayışına aykırı.

Soru 5
- Maskeli yayıncılık sona ersin; patronlar belli olsun iyi değil mi?

- Mevcut yasada, hamiline yazılı hisselerin nama yazılı hale getirilmesi mecburiyeti zaten var. Ama patronlar kanuna karşı hile yaparak, hisselerini eş-dostun veyahut yanında çalışan memurların üzerinde gösteriyorlar. Oysa bu suç. Ve isterse Maliye Bakanlığı bu suçu meydana çıkarıp üzerine gidebilir.

Bir veya birden fazla televizyon kuruluşunda toplam hisse oranı % 20'yi aşmamalı. 5 kişi ortak olup % 20'şerden kanal sahibi olabilir. Bu da patronajın gücünü azaltır, profesyonelliği ön plana çıkarır.

% 20 hisse oranı yerine, % 20 izlenme oranıyla sahipliğe sınır koymak istiyorlar. Oysa ulusal çapta yayın yapan TRT 1'in izlenme oranı bile % 7. Bir kişi, bu durumda, TRT 1 benzeri 3 kanala sahip olabilecek. Bölge televizyonlarının izlenme oranları bindelerle ifade edildiği için, çok sayıda bölge televizyonunu da satın alabilecek. Yeniden iletim artık yasal oluyor. Böylece, satın aldıkları bölge televizyonlarında, merkezde ulusal televizyonlar için hazırlanan iyi programlar aynı anda oynatılabilecek.

- Peki dünyada nasıl?

-İngiltere'de tv sahipliği % 15 izlenme oranıyla sınırlı; ama ulusal çapta bir tv'nin sahibi olan kişinin aynı zamanda gazetesi olamıyor. Japonya'da bir kişi bir televizyon kanalının sahibi olabiliyor ama, bu durumda bir gazetenin çoğunluk hissesini elinde bulunduramıyor. Fransa'da bir kişi, bir ulusal kanalın ancak % 49 hissesini alabiliyor; 2 kanal söz konusuysa hisse oranları % 15 ile sınırlanıyor. ABD'de üç ulusal kanalın da on binlerce ortağı var. Tek bir sermayenin patronajı altında değil. Ayrıca gene ABD'de, bir kanalın yayınının ulaştığı nüfus, toplam nüfusun % 35'ini geçmedikçe, o kanalın sahibi aynı zamanda gazete çıkartabiliyor. Yunanistan'da 1 kişi hisselerin en fazla % 25'ini elinde tutabiliyor.

Soru 6

- Medya patronu başka iş yapınca daha güçlü ve bağımsız olmaz mı? Meselâ ABD'de, NBC televizyonunun sahibi General Electric.

- Bir kere, General Electric, bir şahıs değil, binlerce ortağı olan halka açık bir şirket. Sermayesine hakim olan ve bu hakimiyeti kendi çıkarına dönüştüren insanlar yok. ABD'deki diğer ulusal kanal ABC'nin sahibi de Disney. Ama Disney'in onbinlerce ortağı bulunuyor.

- Fakat Fransa'da, müteahhit Bouygues'in firması, TF 1'in ortağı.

- Bouygues % 49'luk yasal sınırı aşmıyor. TF 1'in % 39 hissesine sahip. Bouygues, Lyon Belediye Başkanı Michel Noir'i sık sık TF 1'e çıkarmış. Bu ilişki sonucu Lyon Çevre Yolu ihalesini kazanmış. 3 milyar 700 milyon frank tutması gereken yolun 6 milyar franga mal olduğu anlaşılınca Noir, yargılanıp 18 ay hapse ve 5 yıl siyaset yasağına mahkûm oluyor.

Televizyon kanalı sahiplerinin ihaleye girmelerinin yolsuzluklara sebebiyet verdiği biliniyor. Ama hiç değilse Fransa'da kimse hile ile yasağı delmeye çalışmadı.

Son soru
- Niçin Kartel, RTÜK yasasına değinmiyor?

- Çünkü bu yasa, patronları için örtülü bir af getiriyor. RTÜK'e yanlış isim bildirip, sonra da ihaleye girerek suç işlediler. Onlar gazeteciliği değil, bir an önce suçtan kurtulmayı düşünüyorlar. Bu yüzden konuyu fazla dalgalandırmadan tasarıyı süratle yasalaştırmak istiyorlar.


17 Nisan 2002
Çarşamba
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED