T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
21. Yüzyıl'ı İslâm belirleyecek (4)

Pazar günü İstanbul'da Sadabad Vakfı'nın düzenlediği konferanslar dizisinin bu ayki konuğu olarak "Küreselleşme ve 11 Eylül Sonrası Gelişmeler" başlıklı bir konferans verdim. Kadırga Kültür Merkezi'nin 700 kişilik salonundaki konferansın pür dikkat izlendiğini belirtmeliyim. Konuşma süremiz 1-1,5 saat olarak belirlenmişti; ama "izleyiciler"den "hocam devam edelim" şeklinde bir istek gelince konferans üç saate yakın sürdü. Burada başta Eyüp Bey olmak üzere vakfın yöneticisi diğer arkadaşlara gösterdikleri nezih evsahipliğinden ötürü teşekkür etmek isterim.

"Bir sohbeti canlı tutmak"...

Pazartesi günü de İzmir'de İlâhiyât Fakültesi Öğrenci Derneği İFDER'in davetlisi olarak "21. Yüzyıl'ı İslâm belirleyecek" konulu bir konferans verdim. Konferansa gösterilen ilgi, konuşmanın derinleşmesine, medeniyetler tarihinde uzun soluklu bir yolculuğa çıkmamıza imkân tanıdı. Üniversite içinde ve dışında diğer derslerin yanısıra iletişim felsefesi, uygarlıklar ve düşünce tarihi dersleri veren bir "sinema âlimi" olarak konferansta geliştirdiğim retrospektif (geriye-dönük), introspektif (içe-dönük) ve tabii prospektif (geleceğe-dönük) sinematografik okuma, anlamlandırma, yorumlama ve düşünce geliştirme biçiminin ilgi çektiğini gözlemledim. İFDER'in heyecanlı, çalışkan ve sanat dergisi (Okuntu) çıkaracak kadar üretken genç yöneticileri Ali Bayram, Muhammed Ali ve Kadir'den oluşan kardeşlerimin çalışmalarının zamanla daha bir ses getireceğini tahmin ediyorum. İFDER konferansı sonrasında bu kez fakültenin değerli hocaları ve öğrencilerinden bir grup arkadaşla daha içten ve derinlikli bir sohbetin ortasında buluverdik kendimizi. Burada Osman Bilen, Veli Öztürk ve Hülya Nurbeyler gibi akademisyen dostları tanımış olmaktan mutluluk duyduğumu belirtmeliyim.

İzmir'de –Şerif Mardin'in deyişiyle- "bir sohbeti canlı tutma" çabamız henüz sona ermiş değil. Arkadaşların ısrarı üzerine bir gün daha İzmir'deyim. Ve İzmir'deki öğrencilik yıllarımda birlikte kaldığımız ve pekçok şeyimizi paylaştığımız sevgili kardeşim Mustafa Özel'leyiz ve özlem gideriyoruz.

İzmir'den konferans talebini kabul etmemin en önemli nedeni, Güzel Sanatlar'daki öğrencilik yıllarımda benim ve arkadaş çevremizin üzerinde pekçok bakımdan büyük emeği olan Şaban Hoca'yı ziyaret etme, onun hayır duasını alma kaygısıydı.

"Paralel toplum"un bir kurucu mimarı olarak Şaban Hoca portresi

Şaban Hoca, "21. Yüzyılı İslâm Belirleyecek" başlığıyla geliştirmeye çalıştığım anlamlandırma ve kavramsallaştırma çabasının önemli süreçlerinden birine kendi çapında ama kalıcı, iz bırakıcı şekillerde katkıda bulunmuş ve halen de 80'ine merdiven dayamasına rağmen katkıda bulunmaya devam eden bir fenomen.

"21. Yüzyıl'ı İslâm nasıl belirleyecek?" sorusuna verilecek en esaslı cevaplardan biri (ama sadece biri) "paralel toplum" kavramsallaştırmasında gizli. İşte Şaban Hoca, sosyal teorisyenlerin "paralel toplum" olarak adlandırdıkları fenomenin en kalıcı, en dinamik, en sahici kurucu mimarları arasında yer alan önemli bir figür. Anadolu'da yüzlerce "Şaban Hoca" figürü olduğunu ve toplumumuzun (ve tüm diğer Müslüman toplumların) bu figürlerin oynadıkları esaslı rollerle varlıklarını sürdürebildiklerini ve daha da önemlisi daha enerjik, dinamik, yaratıcı bir toplumun inşasına bu kurucu mimarların öncülük ettiklerini düşünüyorum.

Sosyal bilimcilerimizin bu tür bir okuma biçimini bugüne kadar geliştiremediklerini görüyoruz. Bunun nedeni aydınlarımızın toplumumuzla, toplumumuzun ruhuyla, anlam haritalarıyla sahih, sahici ve özgürleştirici (=özneleştirici, kendileştirici, özgünleştirici, söz ve iddia sahibi kılıcı) ilişkiler kurmayı başaramamış olmalarıdır.

Burada önce bir "paralel toplum" tanımı yapacağım, sonra da "paralel toplum"un bir kurucu mimarı olarak Şaban Hoca portresi çizmeye çalışacağım.

"Paralel toplum", elitler tarafından tasarlanan ve toplumsal mühendislik projesi çerçevesinde icat edilmeye çalışılan –bu yüzden de yapay ve sanal olan- "resmî toplum" projesinin dışında kalan; yaşayan, kendi aktörleri aracılığıyla varlığını sürdüren ve kendini yenileyen gerçek (="derin") toplumdur. Bir toplumun omurgasını, ruhunu oluşturan, geçmişini temsil eden ve geleceğini belirleyecek temeli, kökeni ve merkezi yeniden hayata ve harekete geçirecek olan asıl ve asîl toplum, "paralel toplum"dur.

Modernliğin meydan okumasından sonra medeniyet ve kültür değiştirme projelerine maruz kalan Müslüman toplumların yaşadıkları yabancılaşma, travma, trajedi ve şoklara rağmen varlıklarını, hayatiyetlerini sürdürüyor olmalarının en temel nedeni, Şaban Hoca örneğinde olduğu gibi kurucu, yaşatıcı, her dem taptaze ruh üfleyici, dinamizm verici "paralel toplum" mimarlarının varlığı ve bu "mimar"ların her şeylerini feda edebilecek bir aşkınlık düzeyine ulaşarak ortaya koydukları olağanüstü çabalardır. Elitlerimiz de, aydınlarımız da, sosyal bilimcilerimiz de bu yakıcı gerçeği görebilecek zekaya, basirete, ferasete, ruh, gönül ve irfan zenginliğine maalesef sahip değiller henüz.

Müslüman ülkeler, "paralel toplum"un hayat, dinamizm, heyecan verici kurucu mimarlarının çabaları ile ayakta durabiliyorlar. Eğer paralel toplumun kurucu mimarları olmasa, Müslüman toplumlar, karşılaştıkları o devasa bunalımları, felaketleri, şokları, travmaları asla göğüsleyemez ve atlatamazlar. Çünkü Müslüman toplumların sıkıntılarını, sorunlarını, özgüven ve kimlik bunalımlarını; hatta en temel giyim-kuşam, okuma-yazma-eğitim ihtiyaçlarını paralel toplumun bu kurucu mimarları hal yoluna koyuyorlar. Eğer paralel toplumun kurucu mimarları olmasa, Müslüman toplumlar çözülür ve çökerler; yaşadıkları o korkunç travmaları, kültürel şokları, ekonomik bunalımları asla aşamazlar.

Şaban Hoca gibi paralel toplumun kurucu mimarlarının oynadıkları rol, sadece Müslüman toplumların tarumar edici bunalımları / sorunları aşmalarını ve dolayısıyla her şeye rağmen bu toplumların varlıklarını ve hayatiyetlerini sürdürmelerini sağlamaktan ibaret değil. Bu figürler, aynı zamanda toplumun çeşitli sınıfları, kesimleri arasında yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, kardeşlik, ülkeye, ülkenin kültürüne aidiyet duygularının canlı tutulmasında, dolayısıyla ülkenin geleceğe daha güvenle yürüyebilmesinde ve hazırlanmalarında kilit rol oynuyorlar.

Orta ve uzun vadede, paralel toplumun kurucu mimarları, Müslüman toplumların Müslümanlık ekseninde küresel ölçekte yeni bir yörünge oluşturmalarında ve çığır açıcı bir medeniyet sıçraması gerçekleştirebilmelerinde hayatî rol oynayacak, kompleksiz, İslâm'ı ve dünyayı iyi tanıyan öncü kuşakların yetiştirilmesinde tahmin edemeyeceğimiz kadar esaslı bir görevi ifa ediyorlar. Müslüman ülkelerin elitlerinin, saçma sapan fobilerle bu insanların önünü kesmek veya tıkamak yerine, önlerini açmaları ve bu insanlara teşekkür etmeleri gerekiyor.

Dün Müslüman toplumlar paralel toplumun kurucu mimarlarının çabaları nedeniyle tarih yazmışlar ve yapmışlardı. Yarın, tarihin Müslümanlar tarafından da yazılmasında ve yapılmasında bu figürlerin hayati bir rol oynayacağını görmek gerekiyor.


17 Nisan 2002
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED