T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sürprizlere hazır olalım

Bankaların devlet parasıyla kurtarılmasına Kemal Derviş ve yakın mesai arkadaşları hariç, herkes karşı görünüyor. Evvelki gün, Yeni Şafak'ta Nurettin Canikli "Derviş'in, istifa tehdidiyle hükûmete istediğini yaptırttığını" yazmıştı. Bu doğru. Zira Hortum Bankacılığına yardım meselesini, hükûmet üyeleri de savunamıyor.

Farklı görüşler

Gazeteci Emin Pazarcı'nın TV 8'de yayınlanan "Bakış" programına konuk olan MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, bu aşamada ne yapılmak istendiğini kendilerinin de anlamadığını belirterek, bankacılık kesiminde mutlaka şeffaflığı sağlamak gerektiğinin altını çiziyordu. Aynı programda, Anap Genel Başkan Yardımcısı Bülent Akarcalı da, banka operasyonunu anlamakta zorluk çektiğini söyledi ve "Türkiye işgal edilmiş olsaydı, işgal kuvvetleri bile Türkiye'yi bankaların soyduğu kadar soymazdı" dedi.

Reel sektörün temsilcileri de malî sektöre tanınan bu imtiyaza karşı. En azından zihinlerinde yığınla soru işareti var.

Rifat Hisarcıklıoğlu (TOBB Başkanı): Birinin çıkıp, hangi parayla kimin kurtarılacağını anlatması lâzım. Bize her şey anlatılmadan böyle bir uygulamaya geçmek olmaz.

Hüsamettin Kavi (İSO Meclis Başkanı): Kamuoyunun bu konuda aydınlatılması gerek. Bankalara borç verilebilir ama, bu kayıtsız şartsız olamaz.

Sinan Aygün (ATO Başkanı): Kemal Derviş'in bankaları kurtarmak için getirdiği madde tam bir kıyak. Kimin parası ile kimi kurtarıyorsun? Paramız yok diyorlar ama, bankalara 7 katrilyonluk kaynak aktarıyorlar.

Abdülkadir Konukoğlu (SANKO Başkanı): Benden topladığın vergileri mi bankalara aktaracaksın? O zaman sanayiciye de, tüccara da ver.

Refik Baydur (TİSK Başkanı): İçi boşaltılan bankaları kurtarmaktan ziyade, tasfiyesi yapılmalı. Sahibi bankayı boşaltacak, sonra "bankanı kurtaracağız" denilecek. Yapanın yanında kâr kalmamalı.

Zafer Çağlayan (ASO Başkanı): Reel sektör denildi, iş banka kurtarmaya dönüştü. Bu iş son dakika önergelerle kesinlikle olmaz.

Zafer Kurtul (Akbank Genel Müdürü): Bu, banka değil, banka sahibini kurtarma operasyonu. Bankalarını, doğru ve rasyonel idare edemeyenler, kamu kaynakları ile sübvanse edilip, ödüllendiriliyor. Uygulama haksız rekabete yol açar.

Resul Akay (Kamu-Sen Başkanı): İçi boşaltılan bankalara para konulması yeni hortumlar getirecektir. (Star - 1 Ocak 2002)

Çelişki

Konu, kamuoyunda hiç tartışılmadan, reel sektöre nefes aldıracak bir tasarı görüşülürken –şapkadan çıkan tavşan misâli– bir oldu bitti şeklinde, önergeyle getirilmiştir. İktidar partilerinin milletvekilleri de dahil, ekonomik kuruluşların yukarıda isimlerini sıraladığım başkanları da, gelişmelerden evvelce haberdar edilmemiş, fikirleri sorulmamıştır.

Derviş, öyle görülüyor ki, arkasındaki IMF desteğini kullanarak bu hükûmete istediğini dayatabilmektedir.

Bu yüzden de, evvelce batık banka sahiplerine gereken cezayı verdiklerini söyleyerek övünenler, bu defa aynı durumdakileri kurtarmak mecburiyetinde kalmışlardır.

Tıpkı, bir zamanlar kontrollü (çıpalı) kuru överken, bugün dalgalı kurun faziletlerini anlatma zorunda kaldıkları gibi. Tam bir çelişki yaşıyorlar.

* * *

Kemal Derviş, Fikret Bilâ'ya "Hortumcuya destek verilmeyeceğini" söylemiş: "Bu durumdaki bankalar için üç yol vardır: 1) Banka sahipleri yurt içinde, yurt dışında her şeyini satıp bankasına koyacak, 2) Bu olanağı yoksa, bankasını satışa çıkaracak, 3) Banka sahibinin de para koyması koşuluyla, kamu kaynaklarından geri ödenmek üzere katkı sağlanacak." (Milliyet - 3 Ocak 2002)

Ve devam ediyor Derviş: "Biz üçüncü şıkkı yaşama geçirmek istiyoruz."

Neden acaba üçümcü şıkkı yaşama geçiriyorsunuz? Holding sahibinin yurt içi, yurt dışı serveti aynen duracak, ama siz halkın sırtından bankasını kötü yöneteni ayakta tutmak üzere, destek vereceksiniz.

Anlaşılır gibi değil!

Kaldı ki, sermaye yeterlilik rasyosu % 5 ilâ 8 arasında olanlara, banka sahibi hiç para koymadan da kredi verilecek ve 7 yılın sonunda bu kredi geri ödenmezse, –ancak o takdirde– borç tahvilleri hisse senedine dönüştürülecek. Bir başka ifadeyle, devlet, 7 yıl vadeli düşük faizli kredi karşılığında, 7'nci yılın sonunda bankanın "posasına" talip.

Zaten batık bankanın hisse senetlerini teminat olarak almak, can çekişen bir bankaya ortak olmak neye yarar? Banka sahibinin diğer şirketlerinin hisse senetleri, bu desteğin karşılığında Hazine'ye rehin verilmeli; gayrimenkullerinin tümü üzerine ipotek konulmalı.

İyi yönetilen bir bankadan kredi almak istediğinizde, her "müdebbir tüccar" gibi, teminat üzerine teminat talep ediyor. Devlet de aynen öyle yapmalı. Ama galiba "Devletin malı deniz, yemeyen keriz" tekerlemesinden yakamızı kurtaramadık.

Tekstilbank ve Yılmaz

Madem ortada hortumcuların kurtarılması diye bir konu yok, o zaman neden kamuoyunda meselenin tartışılması istenilmedi?

Niçin her şeyler oldu bitti şeklinde geldi?

Milliyet gazetesinin ortaya attığı (Milliyet - 29 Aralık 2001) ve Hürriyet'ten Fatih Altaylı'nın (Hüriyet - 1 Ocak 2002) üzerine gittiği gibi, ortada hasır altı edilmiş bir rapor var mı?

Ya, destek görecek bankalar arasında adı geçen Tekstil Bank'ın çoğunluk hisselerini, Başbakan Mesut Yılmaz'ın kardeşi Turgut Yılmaz'ın almasına ne dersiniz?

Yeni Şafak'ın haberini okuyunca, "Bu kadarı da olmaz" dedim. Turgut Yılmaz'ın yöneticiliğini yaptığı Giyim Sanayicileri Derneği, Tekstil Bank'taki hisse oranını % 33'ten % 68'e çıkarmış.

Malûm, IMF'nin telkin ettiği haliyle, sadece % 2'lik pazar payına sahip bankalar, devlet desteğinden yararlanacaktı. Sonra bu oran % 2'den % 1'e indirildi. Daha küçük bankalar da istifade ettirildi. Oran % 2 olsaydı, Pamukbank, Dışbank, Tekstil Bank ve bir kaç banka daha paketin dışında kalacaktı.

Derviş, oran % 2'den % 1'e düşürülürken, hangi bankaların "kapsam alanı" içine girdiğini ve gerekçelerini açıklayabilir mi?

Törüner'in yazısı

Akşam gazetesinde, eski Merkez Bankası Başkanı Yaman Törüner, çok hassas bir noktaya parmak basıyor: "Banka sadece kendi sahibine kredi vermişse veya bu kredi oranı çok yüksekse, bu bankaya hiç kaynak aktarılmamalı."

İşin püf noktası burada. Çünkü kendi şirketlerini halkın mevduatıyla besleyip, sıfırı tüketenler, bırakınız destek almayı, Bankalar Kanunu'na göre çete ve zimmet suçuyla bugüne kadar yargılanıyorlardı.

Eğer sadece, ekonomik şartlar sebebiyle sermayeleri erimiş olan bankalar varsa, onlara destek verilmesi bir ölçüye kadar kabul edilebilir.

Aklın yolu bir. Yaman Törüner de hangi şartlar dahilinde bu desteğin sağlanması gerektiğini anlatıyor:

"1) Kendi şirketlerine izin verilenin üzerinde kaynak aktaranlara destek yok.

2) Hazine, aktaracağı para kadar, bankada hisse sahibi olmalı.

3) Bankanın çoğunluk hissedarı grup ve ailenin doğrudan veya dolaylı olarak sahibi bulunduğu hisse senetlerinin tamamı bloke edilmeli; ikincil piyasada halk arzı, blok satışı vs önlenmeli."

Benim buna ilâve olarak söyleyeceğim şu: Hazine, sadece, bankanın hisse senetlerini bloke etmekle yetinmemeli; çoğunluk hissedarı grubun bütün mal varlığı Hazine'ye teminat olarak verilmeli.

İşini kötü yöneten, yardım alsa dahi, bir şekilde bunun bedelini ödemeli.

Halkın önüne düşün

Muhalefet partileri, yukarıdaki kıstaslara riayet edilmediği takdirde, yeni bir soyguna dönüşebilecek bu desteğin önünü kesmeye gayret etmeli. Parlamento'da mücadele kifayet etmiyorsa, mitingle halkın sesinin duyurulması sağlanmalı.

Meselâ AK Parti, isterse Ankara'da muazzam bir toplantı düzenleyebilecek güçtedir. Halk infial halinde ama, birilerinin vatandaşın önüne düşmesi gerekiyor.

Tayyip Erdoğan'ın elini kolunu bağlayan galiba Anayasa Mahkemesi'ndeki dava. Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, kararın bir an önce verilmesini isterken haklı. Demoklesin Kılıcı, siyasi hamleleri de kısıtlıyor. Oysa, her kesin kararla birlikte, çözümü de üretebilirsiniz.

AK Parti Türkiye'nin açık farkla birinci partisi. Ve genel başkanı hakkında Anayasa Mahkemesi'nde açılan dava bir türlü sonuçlanmıyor. Böyle ciddiyetsizlik olur mu?

Sabahattin Önkibar'ın dünkü yazısına göre, MHP ve DSP baskın bir seçim düzenleyecekler, kanunu değiştirip, şartları yerine getiremeyen AK Parti'yi ve Saadet Partisi'ni seçimlere sokmayacaklarmış. Aynı zamanda, Sadettin Tantanlı yeni oluşumların da önü bu şekilde kesilecekmiş. (Star - 3 Ocak 2002)

İster misiniz, Anayasa Mahkemesi kararı bir baskın seçime kadar savsaklasın? Ve son anda açıklasın!

Sakın "olmaz" demeyin. Burası Türkiye ve her an şapkadan tavşan çıkabilir.


4 Ocak 2001
Cuma
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED