T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Görmek bilmek değildir

Bugün kurban bayramının son günü. Bayram yarı-yıl tatiliyle birleştirildiği için, yarın, 16 milyon genç okullarına yeniden kavuşacak. İlk gün, okullardaki ısındırma amaçlı sohbetlerin konusunun ne olacağını tahmin etmek güç değil: Kurban kesimi. Çünkü, bu yıl da, gazete ve televizyonlar, bayram yapmamıza imkân tanımayan, kurbanlık hayvanların ulu-orta kesimiyle ilgilendi.

Habercilik, bizde, genellikle, kendi halkından kopuk insanların mesleği halinde. Son üç-beş yılı din üzerine tartışmalarla geçirdik ya; medya ulemamızın büyük bölümü, o tartışmalara heyecanla katıldıkları halde, tartışılan konuda temel bilgilerden yoksun olmayı sürdürdüler. İçlerinde, ilâç için olsun, konuya ilişkin bir tek kitabın kapağını açan oldu mu, kuşkuluyum. Doğal çevreleri de halkın inanç sistemini ciddiye alan insanlardan oluşmadığı için, tarafı oldukları tartışmanın başladığı günkü cehâletleri neyse, şimdi de aynı durumdalar.

Medyada köşeleri tutmuş, sürekli ahkâm kesenler arasında, acaba kaç kişi, hiç değilse merak sâikiyle, bayram namazına gitmiş, kaçı, bir geleneği devam ettimek amacıyla da olsa, kurban kesmiştir? Bu soruya "Çoğu" cevabını alabilmeyi çok isterdim.

Namazda gözü olmayanın ezanda da kulağı olmuyor elbette. Ancak, günün şartları namazlı ve ezanlı tartışmalara zorladığı için, onların gözü ve kulaklarını vermedikleri konulardaki fikirlerini okumak veya dinlemek zorunda kalıyoruz.

Kim, Allah adına ve sevap kazanmak üzere aldığı kurbanlık hayvanını, hijyenik şartlarda, usta kasaplar eliyle kestirmek istemez? Bunun tersini düşünmek 'hasta ruhlu' bir toplum olduğumuzu iddia etmekle eş değerdedir. Benim çevremdeki herkes, istisnasız herkes, "Kurbanımı en iyi nerede kestirebilirim?" heyecanı duymaya günler öncesinden başlar. İzmir'de yaşayan babam, geçen yıl, ünlü bir işadamıyla özdeşleşmiş bir büyük holdingle irtibatlı alış-veriş merkezinin, açılışı vesilesiyle yaptığı reklâmlara kanmasının üzücü sonuçlarını anlata anlata bitiremedi. Pek çok kişi, son yıllarda, kendini, hep farklı yerleri denemek zorunda hissediyor ve hayal kırıklığına uğruyor.

Bu durumun sebebi, neden kimsenin aklına gelmez bilmem, İslâmî vakıfların faaliyetlerinin son yıllarda sınırlanmasıdır. Kurban derisi, geleneksel olarak, İslâmî faaliyet gösteren vakıfların en büyük gelir kaynağıydı. O kaynağı kurutmak için alınan tedbirlerin yoğunlaşmasıyla birlikte, gazete ve televizyonlara yansıyan kanlı görüntüler de artmaya başladı. Eskiden, hemen her semtte bulunan kesim yerlerine gider, olabildiğince sağlıklı şartlarda kurbanımızı kestirirdik; etlerin bir bölümünü ve derisini bize o şartları hazırlayan kuruma bırakarak... Şimdi o kurumlar kurbanla ilgilenemiyorlar, bizler de ortada zebil oluyoruz.

Kurbanın 'yılda bir kez' olma özelliği, büyük yatırımlarla sağlıklı şartlar hazırlamayı âdeta imkânsız kılıyor. Hangi belediye, bir kereliğine kullanmak üzere, kesim yerleri oluşturur? O kadar hayvanı birbiri peşisıra ustalıkla kesecek kasabı nereden bulacaksınız? Her mahalleye yayılan dinî vakıflar, az zorlanarak, o imkânı çevre halkına sağlıyorlardı. Onların ortadan çekilmesidir ortalığı kanlı manzaralara ve acemi kasaplara bırakan...

Bu gerçeği görebilmek için hiç değilse kurban kesme derdine düşmek gerekiyor. Oysa, medya yöneticileri, neredeyse bir bütün olarak, olup bitenlerden habersiz. Sonucu görebiliyor, sokaklara taşan kanlı manzaraları tespit ediyorlar, ancak sebebini keşifte zorlanıyorlar. "Toplum hasta" kolaycılığına sapmaları kaçınılmaz. Oysa, insanlar hasta değil, hata sınırlayıcı uygulamalarda...

Kurban tartışmaları bir gerçeği bir kez daha gözlerimize sokmaya yaradı: Görmek her zaman bilmek değildir.


25 Şubat 2002
Pazartesi
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED