T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Atatürkçü parti kurulsun mu?

Kurulsun valla... Başına da, Devlet Tiyatrosu sanatçısı Hüseyin Köroğlu getirilsin... (Hüseyin kardeşimiz, Atatürk'ün Samsun'a hareketini gösterir temsili törende, bir yanında resmî erkan, bir yanında Anayasa Mahkemesi'nin mütekait başkanı Yekta Bey, Haydarpaşa Şehir Hatları Vapuru'na binmeden önce, durup, şöyle bir şeyler söylemişti: "Anadolu'ya gericiliğin kökünü kurutmaya gidiyorum...")

Mevcut partileri yeterince Atatürkçü bulmayan üç arkadaşımız, düşünmüş taşınmış, ülkeyi yeniden Mustafa Kemal çizgisine çekecek ve "gericiliğin kökünü kurutacak" bir Atatürkçü parti kurmaya karar vermişler.

Gazete haberi...

Bu partiye hayat verecek ekip, birbirinden önemli ve değerli isimlerden oluşuyor.

Yekta Bey'i tanıyorsunuz.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'ndan "tekaüt" ve ülkenin en salih kemalistlerinden biri, belki de birinciye geleni.

Bir konuşmasında, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletin değildir" buyurmuş, bu sözü "TBMM'ye hakaret" addedip eleştiri getiren bir gazeteci arkadaşımızı (hadi adını da söyleyelim, Ahmet Kekeç'i) "TBMM'ye hakaret"ten mahkemeye vermişti.

Arkadaşımız mahkemeden "beraat"la çıktı, ama, Yekta Güngör Özden "onursuzlar, "şerefsizler", "alçaklar" sözünün hesabını henüz vermedi.

Kemal Yavuz'u ben de yeterince tanımıyorum.

Eski bir asker.

Bir televizyon oturumunda izlemiştim... Yaptığı konuşmada irtica yasalarına gerekli hassasiyeti göstermeyen Meclis'i "darbe"yle korkutuyordu.

Ekibin en "cilalı" ismi, kuşku yok ki Çevik Bir.

Onu Tel-Aviv've yaptığı "sık" ve "seri" ziyaretlerden hatırlayacaksınız.

İsrail'le yapılan "stratejik" anlaşmaların altında da imzası var.

Geçtiğimiz yıllarda Amerika'da mukim bir Yahudi kuruluşunun lütfettiği "Uluslararası Liderlik Ödülü"nü almış, o hızla ülkeye dönüp Cumhurbaşkanlığı'na "aday adaylığını" açıklamıştı.

"Niçin aday oldunuz?" sorusuna o günlerde şu cevabı veriyordu:

"Sivil toplumun önünü açmak için."

Ama sivil toplum, demokrasiye "balans ayarı" çeken, savcıları karargâha çağırıp brifingleyip tütsüleyen, bazı gazetecilerin işine son verdirip bazılarını PKK'yla organik işbirliği içinde gösteren, 'iç tehdit konsepti' uyarınca kebapçı-lahmacuncu taifesini fişleten, sivil toplum örgütlerinin kapısına kilit vurduran, yaptığı yüzlerce suç duyurusuyla yargıyı baskı altında tutan bu değerli Türk büyüğünü, amiyane tabiriyle, pek iplemedi.

Çünkü, Çankaya'da oturmak uğruna, vaktiyle "kökünü kazıdığı" sivil toplumdan "icazet" dilenir hale düşmüştü.

Bu üç önemli "değer" yeni partinin kurucu üyesi olacak.

Hayırlı uğurlu olsun.

Taha Akyol'a sorarsanız "hayırlı" oldu bile.

"Çünkü" diyordu, "siyasette yer almak, tartışmanın içine girmek demektir. Halkla temas etmek demektir. Somut sorunlarla karşılaşmak, büyük laflardan pratik sorunlara eğilmek demektir. 'Uzaktan ahkam kesmenin' sona ermesi demektir."

Kibarca, "Herkes eteğindeki taşı döksün" diyor Taha Bey...

Bence de...

Herkes eteğindeki taşı döksün ve "Atatürk yaşasaydı ne yapardı? Biz de onun gibi yapalım!" beylik yaklaşımının memleketi kurtarmaya yetmeyeceği görülsün.


25 Şubat 2002
Pazartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED