AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Cumhuriyet, 'terörün adı'nı beğenmedi galiba...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2 Aralık'ta AK Parti Meclis Grubu'nda yaptığı konuşmada "dinci terör"den söz etmesinin "haber değeri" üstüne bir şeyler söylemeye gerek var mı? Günlerdir sürdürülen "Teröre ad vermeliyiz", "İslami terör olur mu olmaz mı?", "Başbakan teröre ad vermekten kaçınıyor" tartışmalarını göz önüne alırsanız, Başbakan'ın ilk kez kullandığı bu iki sözcüğün haber değeri konusunda herhangi bir tereddüte yer olmadığı çıkar ortaya...

Mesele şu: Bu tür uzun konuşmaların içine sıkışmış birkaç kelimelik "öz" zaman zaman gazetecilerin dikkatinden kaçar ve ertesi gün, "rakip" gazeteler açılıp da manşetlerin bu "öz" üzerine kurulu olduğu görülünce dizler dövülür. Sözünü ettiğimiz "görememe" hali bazen de "görmeme" şeklinde tezahür edebilir; gazete (gazeteci), haber değeri apaçık olan o birkaç kelime hoşuna gitmediği için ondan özellikle söz etmez, ki bu durumda gazetenin (gazetecinin) gafletinden değil de haber gizlemesinden söz ederiz...

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın grup konuşmasında sarf ettiği "dinci terör" sözcüklerine Cumhuriyet'in ve öbür gazetelerin yaptığı muameleyi aktaralım, bakalım siz hangi yönde karar vereceksiniz: Cumhuriyet, basit "gazeteci gafleti"nden dolayı mı öbür gazetelerden apayrı bir tutum benimsemiş, yoksa değeri apaçık bir haberi gizlemek istediği için mi?

Haberi üç gazete manşetten vermişti... Şu ifadelerle: Sabah: "TERÖRÜN ADINI KOYDU: DİNCİ... Başbakan Erdoğan açık konuştu: 'Hem dinci hem ırkçı hem de bölgeci terörü lanetliyorum."

Radikal: "VE ERDOĞAN ADINI KOYDU: DİNCİ TERÖR... Başbakan, 'İslamcı terör' tartışmasını noktaladı. Hem ırkçı, hem dinci, hem de bölgeci terör insanlık katında ebediyen mahkûm."

Yeni Şafak: "AÇIK CEVAP... Başbakan Erdoğan, teröre ve terör istismarcılarına, 'Irkçı, dinci ve bölgeci terör ebediyyen mahkûm olmaktan kurtulamayacaktır' sözleriyle mesaj verdi."

Milliyet, Hürriyet ve Zaman, haberi birinci sayfadan, "öz"ünü aktaracak başlıklarla veren öbür gazeteler...

Milliyet: "IRKÇI, DİNCİ FARK ETMEZ"
Hürriyet: "ERDOĞAN: DİNCİ TERÖR"
Zaman: "ERDOĞAN: DİNCİ TERÖRÜ LANETLİYORUZ"

Cumhuriyet'e gelince... Bu gazetemiz, inanamayacaksınız ama, Başbakan'ın konuşmasını "ERDOĞAN AD KOYAMIYOR" başlığıyla duyurdu okurlarına... Cumhuriyet'in birinci sayfa anonsu da şöyleydi: "Saldırılara neden 'İslamcı terör' demediğini partisinin grup toplantısında anlatan Başbakan, terörün etki alanının kutsal değerlerle genişletmek istenmesine karşı, din ile terör arasına mesafe koymaya çalıştıklarını söyledi."

Bir umut, anonsun bizi gönderdiği beşinci sayfaya gidiyoruz, belki haberin içinde geçiyordur diye... Beşinci sayfadaki başlık ve alt başlık umut verici olmasa da (yani: "ERDOĞAN GÖRMEMEKTE ISRARLI... İslami terör tanımını dile getirmekten çekinen Başbakan'ın gerekçesi dini korumakmış"), biz inatla haberi okumaya devam ediyoruz... Fakat heyhat, Cumhuriyet'teki uzun haberde Başbakan'ın teröre verdiği ad yoktu, konuşmanın bu bölümü unutulmuş ya da bilerek görmezlikten gelinmişti...

Siz ne dersiniz bilemeyiz ama biz ikinci şıkkı işaret ediyoruz... Günlerdir "teröre ad koy, teröre ad koy" diye tempo tutan bir gazete, konuşmanın o bölümünü fark etmemiş olamaz diye düşünüyoruz. Biraz oyuncağı elinden alınmış çocuk ruh haliyle belki, Cumhuriyet'teki meslektaşlarımızın gönülleri elvermemiş bu önemli gelişmeyi haberleştirmeye...

Gene de ekleyelim: Belki de yanılıyoruzdur, sonuçta Cumhuriyet okurlarının başka kaynaklardan mutlaka öğrenecekleri bir bilgiyi gizlemek fazla rasyonel görülmüyor... Unutmayın ki Cumhuriyet, gazetelerimizin içinde "rasyonalite"ye en fazla önem veren gazetedir... (A.G.)


Vivet Kanetti'ye teşekkür borçluyuz

Bir "1 Aralık Dünya AIDS Günü"nü (aslında bu günün adını "1 Aralık Dünya AIDS ile Mücadele Günü" olarak Türkçeleştirmek daha doğru değil mi?) daha geride bıraktık.

Tabii ki bu yılda da dünyanın hemen her yerinde giderek azan bu hastalıkla mücadele için bin türlü etkinlik düzenlendi. Yüzbinleri bir araya getiren konserler ya da yürüyüşler, kim bilir kaç adet bilimsel-popüler toplantı, kampanyalar vs. AIDS ile mücadele için gerekli fonların nasıl sağlanacağı da uzun uzun konuşuldu, tartışıldı... Ve tabii dünyada medyanın bu işe verdiği önem: Gazeteler, televizyon kanalları ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Yeter ki, Afrika'yı şimdiden kasıp kavuran bu hastalık daha iyi tanıtılsın, korunma yolları daha iyi öğrenilsin diye..

Peki ya Türkiye, 1 Aralık'ta orada neler oldu, AIDS ile mücadele çerçevesinde orada ne tür etkinlikler düzenlendi? Hiç şüphe yok ki, dünyada olup bitene kıyasla "devede kulak". Oysa, Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Tema Grup Başkanı Edmond McLoughney bakın ne diyor: "Resmi rakamlara göre AIDS hastalığı Türkiye'de 1601 kişide görüldüğü söyleniyorsa da, gerçek rakamlar bunun çok üzerindedir." Türkiye'deki etkinlikler bu mücadeleye gönül vermiş bir avuç gönüllünün gayretiyle düzenlenen birkaç etkinliğin dışına çıkmadı. Nitekim 1 Aralık'ta İstanbul'da düzenlenen yürüyüş bunun bir örneğiydi. Peki ya "Türk gazeteleri", onların konuya ilgileri ne düzeydeydi?

Tabii ki tahmin ettiğiniz düzeyde...

Gerçekten bir başka âlem bizim basınımız. HIV taşıyanların sayısının 40 milyona, sadece geçen yıl AIDS nedeniyle hayatlarını kaybedenlerin sayısının 3 milyona ulaştığı bir dünyada, "Türk basını"nın başını kaldırıp bu büyük salgın ile ilgilendiği bile yok neredeyse.

Yani bu derece "içine kapanık", yani bu derece "dünyadan uzak", yani bu derece kendi sorunlarını ve ilgilerini dünyanın merkezine koyan bir basın!

Bakın, üşenmeden pekçoğunu teker teker elden geçirdik. Hürriyet, Milliyet, Sabah, Akşam, Vatan, Tercüman (Ilıcaklar) gazetelerinin başsayfalarında AIDS ile Mücadele Günü dolayısıyla tek bir satır yok!

Bu büyük dosya ile ilgili haberlere sadece Cumhuriyet, Radikal ve Yeni Şafak başsayfasından yer vermiş.

Siz şu hale bakın; bir de kendilerine "Türkiye'nin En Büyük Gazetesi", , "Türkiye'nin Gazetesi" gibi sıfatları yakıştırıyor bunlar... Aslında belki de yalan değil; gerçekten de AIDS dosyasını başsayfalarına taşımaya tenezzül etmeyen bu gazeteler "dünyadan habersiz", yalnızca birer "Türkiye gazetesi".

Bu gerçekten "sorumsuz", "ben merkezci" basının AIDS'e ilişkin yayınına bir örnek de verelim: Mesela Sabah gazetesi: Kendisine "Türkiye'nin En İyi Gazetesi" sıfatını uygun bulan Sabah'ın 2 Aralık tarihli sayısında bir önceki güne ilişkin haberler (inanmayacaksınız ama böyle) "Özet Haber" başlığı altında toplanmış haberler içinde yer alıyordu! Siz söyleyin, bırakın "En İyi" olmayı, bir gazetenin bu derece önemli bir sorun karşısında gösterdiği bu kayıtsızlıktan daha "en kötü" bir şey olabilir mi?

Tamamını tabii ki izleyemesek de, televizyon kanallarının AIDS konusunda hiç mi hiç gayretli olmadığını da gözledik. Hepsi hepsi "Haberler" içine sıkıştırılmış birkaç kısa görüntüden ibaretti. Ancak izleyebildiğimiz kadarıyla, Habertürk'te karşılaştığımız bir program bambaşkaydı doğrusu. Belki sizler de karşılaştınız; bu program Vivet Kanetti'nin söz konusu kanalda haftada bir yapmaya başladığı programdı. Kanetti'nin programı özeldi, çünkü Türkiye'de belki de ilk kez televizyon ekranında açıkça, "prezervatif"in (yani halk dilinde "kaput"un) AIDS'e karşı mücadeledeki rolü açıklanıyordu... Hatta Vivetti'nin konuğu olan uzman hekim cebinden bir prezervatif çıkararak nasıl kullanılması gerektiğini de açıkladı... Evet, görülmemiş bir şey! Bir Türk televizyon kanalında bir prezervatif! İlk kez, başka milletlerin AIDS ile mücadele kapsamında hakkında yüzlerce film çekip çoluk çocuk herkese izlettirdikleri bir dünyada, Türk televizyon ekranlarında ilk kez bir prezervatif görüyorduk!

Tamam, ülkemizde de, hem de televizyon kanallarında, prezervatife yapılan "atıflar" eksik değildi; ama hatırlayacaksınız (hani şu ünlü "Okey mi?" reklamında olduğu gibi!) bu atıflardan kimsenin bir anlam çıkarması mümkün değildi! "Okey mi?" diye tanıtılan ürün piyasaya yeni sürülen bir ciklet miydi, yoksa bir temizlik malzemesi mi (ya da bir "prezervatif" mi?), işin içinden çıkmak imkansızdı...

Dolayısıyla Kanetti'ye teşekkür borçluyuz. Türkiye'deki televizyon izleyicilerine ilk kez, "ikiyüzlü bir utangaçlığın" AIDS'e karşı derman olamayacağını, AIDS ile mücadele için bu "ikiyüzlülüğün" aşılması gerektiğini çok güzel gösterdi... Haksız mıyız? Bir başka reklam filminde olduğu gibi, bir toplum sokakta boza satar gibi "Okey" satan sokak satıcını izleyerek AIDS'ten korunabilir mi? İstediği zaman "pornografik" olmayı iyi bilen medyanın şu "utangaç" haline bir bakın... (K.B.)


5 Aralık 2003
Cuma
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED