AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Kıbrıs'ın bugünü, Türkiye'nin yarını (mı?)

Medyanın medyatörleri çağımızın "yeni-papazlar"ının, para baronlarının, sivil ve sivil olmayan bürokrasimizin Nuh Nebî'den kalan anakronik ve akrobatik oyunlar oynama meraklısı "çarıklı lordlar"ının sordukları yanlış ve yanıltıcı sorular, elitlerimizin ne denli ürkütücü ve acınası bir hâlet-i ruhiye içinde olduklarını gözler önüne seriyor. Bir taraf, "Kıbrıs'ta çözüm olmazsa, AB elimizden gider" diyor; öbür taraf ise "AB'ye girmeyi kabul edersek, Kıbrıs elimizden gider" diyor!

Ben görünüşte iki karşıt tarafta konumlanan, gerçekte ise, esas itibariyle, taraf olamayan tuhaf anakronik ve akrobatik oyunlar(l)a bayılan (ama bir türlü ayılamayan) elitlerimize hemen şunu hatırlatmak isterim: Kıbrıs elimizden çoktan gitmişti zaten! Kıbrıs'ta -İslâm'dan yana- taraf olamadığımız için, Kıbrıs'ta çoktan bertaraf edilmiştik!

Şunu demek istiyorum: 1974'te gerçekleştirdiğimiz askerî harekât'tan bu yana Kıbrıs'ta biz kültürel olarak bir taraf olamadık. Otoriter ve absürd laikliğimizi, laik kültürü, Kıbrıs'a da ihraç ettik. Ve Kıbrıs'ta kültürel olarak kendimizi çoktan bertaraf ettik, hem de kendi ellerimizle!

Oysa Kıbrıs'taki Türk toplumunun Müslümanlıkla ilişkisini pekiştirerek varlıklarını korumalarını sağlayabilirdik ancak. Müslüman kimliği onlara bir âidiyet, bir güven ve özgüven duygusu verebilirdi. (Şimdi bana, "Kıbrıs Türk toplumu, Müslüman değil demek mi istiyorsun?" gibi gerzekçe sorular sormayacağınızı umuyorum.)

Zaten İslâmî hafızasından, derinliğinden, duyarlığından handiyse hiçbir iz ve eser kalmayan Kıbrıs Türk toplumunu laikleştirerek asimile ettiğimizi (erittiğimizi), onların âidiyet duygularını kendi ellerimizle yokettiğimizi henüz farkedebilmiş değiliz! Kıbrıs Türklerini, laikleştirmekle; kimliklerinin omurgasını, laik kavramların, anlam haritalarının, davranış biçimlerinin oluşturduğu Rumlara benzettiğimizi, onlardan farksız hale getirdiğimizi nasıl göremiyoruz anlayamıyorum doğrusu.

Ben Kıbrıslı Türkleri Londra'dan iyi tanırım. Neredeyse Kıbrıs'ta yaşayan Türk nüfusu kadar Kıbrıslı Türk nüfusu yaşar İngiltere'de. Ki bunların % 80'i Londra'dadır. Kıbrıslı Türklerin kimliklerinin, âidiyet duygularının temel göstergesi nedir biliyor musunuz? Tottenham'a karşı, Arsenal futbol takımını tutmak! Kıbrıslı Türkler neden Tottenham'a karşılar? Cevap: Tottenham takımının formasının renkleri Yunan bayrağının renklerinden oluştuğu için!

Peki neden Arsenal'i tutar Kıbrıslı Türkler? Arsenal takımının formasının renkleri Türk bayrağının renklerinden oluştuğu için! Böyle bir âidiyet duygusu olabilir mi? Peki, nedir bu? Elbette ki, bu toplumun yok edildiğinin, kimliksizleştirildiğinin, asimile edildiğinin resmidir, göstergesidir! Ne kadar grotesk (gülünç, kaba, çirkin ve sığ) bir kimlik ve âidiyet biçimi bu böyle!

Londra'daki Kıbrıslı Türkler, kendilerini Türkiyeli Türklere değil, Kıbrıslı ve Yunanlı Rumlara hemen her bakımdan daha yakın hissederler! Neredeyse hiçbir Rum ve Yunanlı Türkçe bilmez; ama Kıbrıslı Türklerin istisnasız hemen hepsi Rumca / Yunanca bilir! Hem de Türkçe'den daha iyi bilir ve konuşurlar Rumca'yı! (Bir başka şey de şu: Eğer Kıbrıslı Şeyh Nâzım ve onun cemaati ve faaliyetleri olmamış olsa Kıbrıslı Türklerin çok az bir kesiminin bile olsa İslâm'la ilişki kurabilecekleri hiçbir kanal olmayacakmış demek ki!)

Burada yazdıklarıma bakarak benim Kıbrıslı Türklere düşmanlık beslediğimi filân vehmetmeyeceğinizi umuyorum. Önyargılı olmadığımı göstermek için bir sosyalbilimci olarak şu analizi de yapmak zorundayım: Kıbrıslı Türkler, Osmanlılar döneminde Kıbrıs'ı kaybettiğimiz zamandan 1974 yılına kadar Rumlarla iç içe yaşadılar. Kısmen Ortodoks Hıristiyanlığının ama büyük ölçüde de laikleştirilmiş Rum kültürünün hâkim ve belirleyici olduğu bir ortamda Kıbrıslı Türklerin İslâmî kimliklerini koruyabilmeleri elbette ki zordu. Ama benim analizimin ve argümanlarımın en güçlü tarafı da burada gizli zaten: Türkiye'nin tam da yapması gereken şey, Kıbrıslı Türklerin İslâmî kimliklerini öne çıkaracak, güçlendirecek bir tavır içinde olmaktı. Ama tam tersi yapıldı. Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi orada da laiklik (laiklik demek Batı kültürü demek) hâkim kılınmaya çalışıldı ve İslâmî kimlik tümüyle bastırıldı, yok edildi!

Şimdi Kıbrıslı Türklerin Rumlarla beraber AB'ye girmek için nasıl can attıklarını, Rum kesiminden pasaport almak için nasıl birbirleriyle yarıştıklarını ve kuyruklara girdiklerini, Türkiye'yi ve Kıbrıs Türk yönetimini şiddetle, hiddetle ve öfkeyle nasıl topa tuttuklarını, protesto ettiklerini ibretle seyrediyoruz.

Burada Kıbrıslı Türkleri suçlamak son derece ucuzcu ve yanlış bir şeydir. Burada ille de birilerini suçlamak gerekiyorsa, onlar, Kıbrıslı Türkleri laikleştirme (dolayısıyla asimile etme / eritme) aymazlığı içinde olan laik elitlerdir!

Türkiye, Kıbrıs'ta İslâm'dan değil, Rumların da kimliklerinin omurgasını oluşturan laik Batı kültüründen yana taraf oldu. Ve sonuçta Kıbrıs'ı "kaybettik" ve Kıbrıs'ta bertaraf edildik!

Eğer Türkiye Kıbrıs'ta laiklikten değil de İslâm'dan yana taraf olmuş olsaydı; Kıbrıslı Türkler(in kimliği) böylesine kolayca bertaraf edilemeyecekti! O zaman Kıbrıs bizim için takoz olarak değerlendirilmeyecek; KKTC AB'ye girdiğinde de, kimliğini İslâm'ın belirlediği bir Kıbrıs Türk toplumu, bizim için her zaman büyük bir koz olacaktı.

Kıbrıs'ın bugününün, Türkiye'nin yarını olmasını istemiyorsak, Türkiye'nin İslâmî kimliğini bastırmak yerine güçlendirmek ve pekiştirmek zorundayız! Aksi takdirde İslâmî kimliği yok edilmiş, laikleştirilmiş bir Türk toplumunun varlığı ile yokluğu arasında bir fark kalmayacak ve yarın Türkiye'de de -tıpkı KKTC'de olduğu gibi- bu vatanın bir yerlere ilhak edilmesi için yapılacak kitlesel gösterilerin, taleplerin önünü almak imkânsızlaşacaktır!

Bu toplumun ayakta durmasını, zorluklara göğüs germesini, etnik milliyetçiliklerin Türkiye'yi bölmesine izin vermemesini sağlayan yegâne ortak kimlik, yegane ortak ruh, yegâne tutkal, yegâne dinamik, yegâne hayat ve hayatiyet kaynağı laiklik değil, İslâmî kimliktir. Laiklik, laik kültür, tıpkı Kıbrıslı Türkler gibi bu toplumun da kimliksizleştirilmesinden, eritilmesinden, topsuz tüfeksiz Batılılar tarafından teslim alınmasından başka hiçbir işe yaramayacaktır. Bugünlerde laik Türk modelinin İslâm dünyasına örnek model olarak sunulmasının temel nedeni burada gizlidir: Almanya Başbakanı Schröder'in "Türkiye'de laik güçlerin desteklenmesi", ABD eski Başkanı Clinton'ın ve Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz'in "Batı -medeniyeti- yörüngesinde olan laik Türkiye'nin medeniyet değiştirmemesi ve -İslâm medeniyeti ekseninde yeni bir yörünge oluşturmak gibi- başka arayışlar içine girmemesi için AB üyeliğinin ve laikliğin desteklenmesi" gerektiğini söylemelerinin temel nedeninin de burada gizli olduğunu görelim artık!

Unutmayalım: İslâm'ı bu toplumun hayatından çekip aldığınızda ortada hiçbir şey kalmayacaktır!


22 Aralık 2003
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED