AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Cumhuriyet: Kes, biç, parçala
bu maçı kazan!

Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'in Bild am Sontag gazetesine verdiği söyleşinin Cumhuriyet ve Hürriyet versiyonlarını karşılaştıracağız... Önce Cumhuriyet:

"ÖĞRETMENE TÜRBAN YASAK... Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'ın kamu kuruluşlarında türban, kippa ve büyük haç kolyeleri gibi dini sembollerin kaldırılmasını istemesinin ardından Almanya Başbakanı Schröder de okullarda türban kullanılmasına karşı olduğunu açıkladı. Schröder, 'Almanya laik bir ülkedir. Türbanlı öğretmenlere okullarda yer yok' dedi..."

Gazetedeki (22 Aralık) haberin başlığı ve spotu böyle... Haberde de bu "öz" dışında hiçbir şey yok. Peki bu "öz" bize ne söylüyor? Fark ettiğiniz gibi "sıkıntılı" bir havası var haberin. Schröder'in tıpkı Chirac gibi "okullarda türban kullanılmasına karşı olduğunu açıkladığı" söylendiktan sonra, gene onun ağzından "Türbanlı öğretmenlere okullarda yer yok" cümlesini okuyoruz... Nasıl yani? "Okullarda türban kullanılmasına karşı" olan bir başbakan neden "öğretmen" meselesini ayrıca vurguluyor?

Sorunun cevabını ve Cumhuriyet'in sıkıntısını, Hürriyet'in aynı gün sürmanşetten kullandığı (kaynak aynı: Bild am Sontag) haberi okuyunca anlıyoruz. Haber başka gazetelerde de şimdi aktaracağımız gibi çıktı, ama biz Hürriyet'inkini aktarmakla yetinelim:

"TÜRBANI OKULDA YASAKLAYAMAM... Fransa, türbanı okullarda yasaklamaya hazırlanırken Almanya Başbakanı Gerhard Schröder konuya Chirac'tan daha farklı yaklaştı: 'Bu konuda benim tutumum açık. Devlet adına çalışanlarda, öğretmenler için de geçerli bu, türbana yer yoktur. Ama genç bir kızın okula türbanını takıp gitmesini yasaklayamam."

Anladığınız mı şimdi Cumhuriyet'in sıkıntısının nereden kaynaklandığını? Cumhuriyet'te bazı haberleri yazmak ne kadar zor! Bu, sadece örneklerin sonuncusu: Almanya Başbakanı esasen sizin istediğiniz şeyleri söylemiyor, en fazla "asgari talebinizi" karşılıyor. Siz ne yapıyorsunuz, Başbakan'ın tartışmanın daha önemli kısmı hakkında (öğrenciler) söylediği ve sizin işinize gelmeyen kısmı atıyorsunuz; buna karşılık tartışmanın daha önemsiz (çok da tartışmalı olmayan) bölümü üzerine kuruyorsunuz haberinizi...

Hatırlıyor musunuz, geçenlerde de Başbakan Erdoğan'ın partisinin grup toplantısında kullandığı "dinci terör" tanımını haberlerinde özenle cımbızlamışlar; bu sayede, öteki bütün gazetelerin başlıklarında kullandıkları bu tanımın yerine başlığa "Teröre ad bulamıyor"u çekmeleri mümkün olmuştu!

Cumhuriyet, bu tür "kesme, biçme, cımbızlama" faaliyetleriyle sadece "bu maç"ı kazanabileceğini nasıl unutuyor; "ligin uzun bir maraton olduğunu" nasıl aklına getirmiyor, bazen hakikaten anlayamıyoruz. (A.G.)


Meslektaşlara tüyo: Radikal'deki 'yorum'da çok önemli
bir haber gizli...

Bir bilim adamı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın, "Hiperaktivite ve dikkat eksikliği (HADE)" sorunu yaşayan çocukların tespiti amacıyla başlattığı "iyiniyetli" projenin büyük bir tehlike içerdiğini düşünüyor. Gazeteciler, onun öne sürdüğü tezin doğru olup olmadığını mutlaka soruşturmalı, konuyu tartışmaya açmada aracı olmalıdırlar...

'Ciddi' gazeteciliğin dar anlamda "politika"dan ibaret olmadığını; hayatın her alanını kaplaması ve "sorgulayıcı" olması gerektiğini artık herkes kabul ediyor. 'Ciddi' gazetecilik yapmak isteyen ama "Ankara gazeteciliği"nin sınırlarını da kabul etmeyen meslektaşlarımız için bilim adamlarının önemli bir kaynak olduğu muhakkak... Sıradan gazete okurunun ulaşamayacağı, ulaşsa da fazla bir şey anlayamayacağı yorumlar ve yaklaşımlar, gazeteci diliyle haberleştirildiğinde "kamu"ya mal olabiliyor ve böylece hepimizin hayatını ilgilendiren bazı gelişmeler, olgular üzerine geniş tartışmalar yürütmek mümkün olabiliyor...

Bu türden "yorum"ar bazen gazete sayfalarında da karşımıza çıkabiliyor. Çukurova Üniversitesi'nde sosyal psikolog olarak çalışan Üstün Öngel'in Radikal'de (26 Aralık) yayımlanan "Bir hastalık icat ediliyor" başlıklı (bakın, haberin başlığı bile hazır) yazısı, sözünü etiğimiz türün son örneği...

'HİPERAKTİF ÇOCUKLAR FİŞLENECEK!'

Öngel'in yazısının üst ve alt başlıklarını da -birleştirerek- okuyalım (bu noktada artık işin içine işi gazetecilik olan birilerinin dahil olduğu belli oluyor): "'Hiperaktif' çocuklar fişlenecek! Psikiyatristler ısrarla hiperaktivite ve dikkat eksikliğinin bir hastalık olduğu bilgisini yayıyor. Böylece teşhis konulan çocuklar ayıklanacak, fişlenecek ve ilaçlara mahkûm edilecek..."

Aslında bu kadarı, bir gazeteciye yeter... "Hiperaktivite" ve "dikkat eksikliği"nin çocuklarda ne kadar yaygın bir durum olduğu herkesin malumu... Yani başta, "Ne kadar çok insanı ilgilendirirse, o kadar..." diye başlayan "haber değeri" olmak üzere kitaplarda yazılan bütün "değer"ler açısından sınıfını geçen bir haberle karşı karşıyayız. Ve bir bilim adamı, tam da Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu kategoriden çocuklarla ilgili olarak başlatmak üzere olduğu, ilk bakışta "iyi niyetli" dışında hiçbir sıfat yakıştırılamayacak bir proje hakında tüyler ürpertici şöyler söylüyor.

MESLEKTAŞLAR İLGİLENMEZSE DİYE...

Umarız birden fazla meslektaşımız konuya ilgi gösterir de onların sayesinde geniş bir tartışma başlar. Ama biz Radikal'deki makaleyle hiçbir gazetecinin ilgilenmeyeceği ihtimalini de dikkate alarak hiç değilse sizin "hiperaktif" çocuklarınıza karşı davranışınızda yol gösterici olsun diye makaleden birkaç bölüm aktarıyoruz:

"Son yılların 'popüler çocuk sorunu' haline geldi hiperaktivite ve dikkat eksikliği (HADE) dedikleri şey. Psikiyatristler ısrarla, bu sorunun bir 'hastalık' olduğu bilgisini yayıyorlar.

"Yanlış, yaygınlaştığında doğruya dönüşüyor sanki. Yanlış demek bile hafif kalır burada. Düpedüz yalan bu. İlaç firmalarının ve psikiyatristlerin 'nemalandığı' bir yalan. (...) (Çocukların ilaç kullanması) ebeveynlerin de öğretmenlerin de işine geliyor, çünkü böylece ne aile ve eğitim ortamının değişmesi ne de ebeveynlerin ve öğretmenlerin ilave sorumluluk üstlenmeleri gerekiyor. Çocuk ilaç sayesinde 'uysallaştığı' için, yetişkinler rahata eriyor. Peki ya çocuklar? Onlara ne oluyor?

"HADE ile etiketlenen ve ilaç alan çocukların, uzun vadede kokain başta olmak üzere yüksek düzeyde madde bağımlılığı riski altında olduğunu, bağımsız ve güvenilir araştırmalar sayesinde biliyoruz."

DÜNYA VAZGEÇERKEN...

Üstün Öngel, dünyadan örneklerle "çocuklara ilaç verilmesi" uygulamasından vazgeçilmeye başlandığı bir sırada Türkiye'de ilk etapta 14 ilde başlatılan uygulamayı talihsizlik diye niteliyor. Öngel'in uygulamayla ilgili "iyimser" yorumu şöyle:

"Projeyle ilgili iyimser tahminim; Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilgili birimlerinin başındakiler, ne olup bittiğinin farkında değiller. Nasıl bir oyuna alet olduklarını henüz bilmiyorlar..."

Öngel, makalesinin altına e-mail adresini de koymuş. İlgilenecek meslektaşlarımız için onu da aktaralım: uongel@cu.edu.tr ... (A.G.)


DEMEK SADECE 'İSABET ETTİ'?

Dünden Bugüne Tercüman gazetesinde (26 Aralık) birinci sayfa haberi:

Başlık: "IRAK ELÇİLİĞİMİZE ROKET İSABET ETTİ..."

Spot: "Bağdat, yine bombalı bir gün geçirdi. Sabaha karşı 05.15'te büyükelçilik ikâmetgâhının duvarına roketatar mermisi isabet etti. Duvarda 30 santimlik bir delik açıldı. Büyükelçiliğimizde yaralanan olmadı..."

Siz bu başlık ve spottan ne anlıyorsunuz? Haberin bu birinci sayfa malzemesinden şundan başka bir sonuç çıkar mı: "Bağdat, yine bombalı bir gün geçirmiş, o karambolde de Türk Büyükelçiliği'ne bir roket isabet etmiş..."

Oysa Dünden Bugüne Tercüman dışındaki bütün gazeteler, apaçık bir saldırıdan söz ediyordu. İşte birkaç örnek:

Milliyet: "TÜRK ELÇİLİĞİNE ROKETLİ SALDIRI.."
Cumhuriyet: "BÜYÜKELÇİLİĞE YİNE SALDIRI..."
Hürriyet: "TÜRK ELÇİLİĞİ'NE ROKETLİ SALDIRI.."
Yeni Şafak: "TÜRK BÜYÜKELÇİLİĞİ'NE ROKETLİ SALDIRI..."

Gazetenin mutfağındaki meslektaşlarımızın, "haber gizleme" kastıyla hareket etmiş olmasalar da tuhaf bir ruh hali içinde oldukları besbelli... Tamam, zigzaglı bir çizgi izlemiş olsa da sonunda oradaki işgale katılmamış bir ülkeye mesela ABD ve İngiltere'ye reva görülen bir tarzda davranmak, nihayet etten kemikten (ve sinirden) ibaret birer insan olan başlıkçıların kanına dokunmuş olabilir... Olabilir de –olay sanki hiç olmamış gibi davranmak mümkün olmadığı için– ona "kaza süsü" vermeye çalışmak, olmaz.

Gazetenin yazarlarından Nevzat Yalçıntaş, Irak'a asker gönderme kararına Meclis'in onay verdiği günlerde yazdığı bir yazıda "Irak'a gidecek Müslüman Türk askerlerine saldıranların Müslüman sayılamayacağını" söylemişti.

Anlaşılan, Yalçıntaş'ın ruh hali gazetenin mutfak kadrosu için de aynen geçerli... (A.G.)


Yine klasik bir 'Konya haberi'!

"Türk medyası"nın habercilik anlayışında bazı "saplantıları" olduğu muhakkak...

Bunların sayısı o kadar çok ki, oturup sıralamaya kalksak günler alır...

Bu "saplantılar"dan birisi de "Konya haberleri".

Konya, maalesef, "haberciler"in çok tuhaf bir biçimde gözaltına aldıkları bir şehir.

Habercilerimiz bu şehrimizde ikamet eden halkın genellikle "mütedeyyin" özellikle olduğu varsayımından hareketle, gerçekten çok enteresan haberler yaratıyorlar...

Hatırlıyorsunuzdur; mesela "Türkiye'de en fazla rakı Konya'da tüketiliyor" gibi bir başlıkla yılda birkaç kez karşılaşmak âdetten oldu...

Veya, geçenlerde bu sayfada söz ettiğimiz gibi, "Seks kitapları en çok Konya'da satıyor" gibi haberler...

Habercilerimizin bu Konya "saplantısı" gerçekten üzerinde özellikle düşünülmesi gereken bir olgu. (Bakın artık kendisinden bir "olgu" olarak söz ediyoruz; yani o derece tekrar söz konusu!)

Habercilerimiz Konya'ya ve Konyalılara niçin bu gözle bakarlar acaba?

25 Aralık tarihli Hürriyet'te bu "Klasik Konya haberleri"nin yeni bir örneği ile karşılaştık.

Gazetenin birinci sayfadan girdiği haberin başlığı şöyle: "Konya'dan ABD'ye g-string gidiyor".

Gerçekten "klasik" bir haber! Çünkü haber metnini gözden geçirince anlıyorsunuz ki, Konya'da kurulu bir çorap ve iç çamaşır firması ürünlerini özellikle Avrupa ve ABD pazarlarına ihraç ediyormuş. Ne güzel, demek ki işletmenin yönetim kurulu başkanı Hekimoğlu'nun da belittiği gibi, gidip pazar araştırması yapmışlar ve üretimlerini bu yoldan elde ettikleri verilere göre düzenleyip ciddi bir ihracat imkanına kavuşmuşlar.

İhraç edilen çorap ve iç çamaşırlar içinde, tabii ki, "g-string"ler de var; niçin olmasın ki?!..

Ama görüyorsunuz; Konya'da kurulmuş bir işletmenin bu başarısının gazete için "haber değeri" sıfır. Onun aklı varsa yoksa "Konya'dan ABD'ye g-string gidiyor"da!

Gazetede gözlenen bu "g-string saplantısı" çok şaşırtıcı değil mi?

Şunu da mutlaka hatırlıyorsunuzdur: Gazete bu "saplantısını" artık o derece ileri götürdü ki, habercileri geçenlerde bir meslektaşlarını bu yüzden "suçüstü" yapmaktan bile geri durmadılar! (K.B.)


28 Aralık 2003
Pazar
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED