AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Cumhuriyet, 'bilim adamları' gibi 'düşünürleri'nden de vazgeçemez

Dün bu sütunda "Bunları söyleyen büyük tarihçi Halil İnacıklı mı?" diye sormuştum... Bu konuda düşüncelerini bildiren okurlarımın büyük bölümü de benim gibi şaşkınlık içindeydi... Nasıl olurdu da, Halil İnalcık gibi hemen herkesin gözünde müstesna bir yeri bulunan bir tarihçi, milletin dinlemekten bıktığı sözleri tekrar edebiliyordu?

Bir okurumun İnalcık'ın tarihçiliğinin asıl olarak "belge merkezli biçimsel bir tür içinde" olduğunu belirtmesi ve dolayısıyla kendisinden "tarihe bakış" söz konusu olduğunda adlarını sıraladığı bazı büyük tarihçilerin sahip olduğu özelliklere sahip bir analiz beklememizin yanlış olduğunu belirtmesi de ilginç tespitlerden birisiydi. Bu son tespit beni epeyce düşündürdü doğrusu.... Hatta konunun bu çerçevede ve İnalcık'tan bağımsız olarak bir kez daha düşünülmesi gerektiğine karar verdim. Yani özetle şu soru: Alanlarında çok başarılı, dünyaca ünlü bilim adamlarımızın önemli bir bölümü, sıra geniş anlamıyla "politik" meselelere ilişkin değerlendirmelere gelince niçin hızla irtifa kaybediyorlar? Görüyorsunuz, soru aslında doğrudan "Üniversite" sistemimizle de ilgili. Alanında çok başarılı bir profesör, sıra geniş anlamıyla "politik"ten söz etmeye gelince niçin ortalıkta dolaşan "sıradan" görüşleri benimseyebiliyor?

Takdir edersiniz ki, bu çerçevede söz konusu olan kişi İnalcık gibi bir "tarihçi" ise, cevaplamak durumunda olduğumuz soru daha da önem kazanıyor. Söz konusu kişi eğer "doğa bilimleri" ya da "formel bilimler" olarak nitelenen bilim alanlarından birisinde kendisini ispatlamış birisi olsa neyse... Ama karşımızdaki kişi "tarih" gibi "laboratuvar işi" olmayan bir alanın "otoritesi"yse, durum çok daha düşündürücü değil mi?

Bizde şöyle bir âdet daha var: Alanında "otorite" olarak tanınan bir bilim adamı ülkede tartışılmakta olan sıcak konularla ilgili bir açıklama yaptığında medyada kendisine taraftar bulmakta zorlanmıyor. "Hoca" madem ki bir "otorite"dir ne derse yeridir, denerek başlanıyor tamamen sıradan bir takım görüşlerin birer hikmetmişcesine takdimine...

Tam da İnalcık'ın tamamen "sıradan" görüşlerinin basında iki önemli kalem tarafından okurlara en ufak eleştiriye tâbi tutulmadan aktarılması gibi. Milliyet'ten Taha Akyol ve Radikal'den Gündüz Aktan, İnalcık'ın okunduğunda insanı gülümseten ödül konuşmasını yere göğe sığdıramadılar! Bu manzara da tek başına "gülümseticiydi" doğrusu... "Liberalizm"i yere göğe sığdıramayan, hemen her yazısında "liberal bakış"ın önemini vurgulayan Akyol'un, İnalcık'ın külliyen "anti-liberal" görüşlerini en ufak bir eleştiriye tâbi tutmadan "Halil İnalcık diyor ki..." başlığıyla okurlarına aktarması anlamlı (ya da daha doğrusu "anlamsız") değil mi?

Radikal'in yazılarına hiç değilse büyük özen gösterdiğini bildiğimiz yazarı Aktan'ın, "İki konuşma" başlığı altında başlayan ve üç gün süren yazı dizisinde, Prof. Halil İnalcık ile K.K.K. Org. Aytaç'ın konuşmalarını karşılaştırarak –yine en ufak bir eleştiriye yer vermeden- bazı sonuçlar çıkarmaya çalışması anlamlı değil mi? Bu manzara karşısında okur sormaz mı: Eğer tutarlı bir "liberal"seniz, İnalcık'ın sözleri sizi niçin heyecanlandırıyor? Eğer bir karşılaştırma yapacaksanız, bula bula bir tarihçi ile bir komutanın konuşmasını mı buldunuz? "Dünya çapında en büyük Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık" demek yetmez; dünya çapındaki bu tarihçinin nasıl sıradan görüşler açıkladığını da yazmanız gerekmez mi? "Oysa biz sayın İnalcık'ın 'tarihimizi kirleten virüs' saydığı ve hasta bir akım olarak gördüğü postmodernizmle Cumhuriyet'i kötülemeyi demokratikleşme sanıyoruz" demek yetmez; bir tarihçinin nasıl olup da, "postmodernizm"den Cumhuriyet'i kemiren bir "virüs" olarak söz edebildiğini de sormanız gerekmez mi?

Madem ki söz dönüp dolaşıp "Cumhuriyet"e geldi, o zaman İnalcık'ın ödül konuşmasını ve bu konuşmayı göklere çıkaranları hatırlayarak biz de şöyle diyelim: Cumhuriyet, tabii ki "Okul"dan ve dolayısıyla "Üniversite"den vazgeçemez... Cumhuriyet, tabii ki "bilim"den ve dolayısıyla "bilim adamları"ndan da vazgeçemez...

Cumhuriyet'i bir "ağaca" benzetecek olursak, "bilgi" tabii ki onun kökleridir...

Ama unutmayalım; Cumhuriyet "düşünürleri"nden de vazgeçemez...

Çünkü Cumhuriyet'in, geniş anlamıyla "politik" olarak niteleyeceğimiz meseleleri layıkıyla düşünmeyen, tartışmayan "düşünürleri" olmadan dönüp dolaşıp varacağı yer (Regis Debray'in sözünü yine hatırlayalım) "Kışla"dan başka bir yer değildir...


7 Ekim 2003
Salı
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED