AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
İçimde bir yer var...

İçimdaki hafızı yitirirsem, Eylül'ün çıplak ayaklarından kanayan bir aşk gibi akarım. İçimin sadece bana yetecek kadar olan yarısıyla nefes alırım. İçimin yarısıyla dansedip, kederlere yazılırım. Trenlere, otobüslere, metrolara binerim. İçimin yarısıyla mavi gözlerden düşerim.

Artık hiçbir yerde ve hiç kimsede değilim. Çünkü ruhumun katiliyle ben başka türlüyüm, Eylül'de 'hafız' ve aşk başka türlü...

Belki de beni Eylül düşmanı sanacaklar. Oysa içimde bir yer var, hafızın ilahiler okuyup dünyanın bütün renkleriyle dansettiği...

Eğer mavi gözlerden sürgün edildiysem, duramıyorsam hiçbir yerde, dar geliyorsa bütün "küresel masallar" bana, sakın bunu bir "Eylül korkusu" sanmayın. Çünkü içimde "başka türlü" bir hafızın rüyasıyla yanan "bir yer" var ama bir türlü anlatamıyorum.

Kim inanır bana, suyun içinde suya hasret kaldığımı anlatsam. Kim inanır hayallerimin hiçbir yere sığmadığına?

Kim katlanabilir ki, inancımı cennetle cehennem arasında götürüp getiren zehrin tadına?

Eğer bir gün içimizdeki hafızı biraz daha öldürdüğümüzü dağlara çıkıp bağırsak inanan olur muydu?

Acaba ruhumuz dipten gelen dalgalarla kabardığında, o sarsıntının, aşk depreminin tam orta yerinde dünyaya meydan okurcasına sarılmayı göze alabilir miydik?

Acaba kaçımız, kaybetmeye dayanamayacağımız kadar yandığımız gözler için, aşk bittiğinde bile, "gel ve al hayatımı" diyebilecek kadar muhteşem bir cesarete sahibiz?

"Yakın bizi, her gün biraz daha yakın, ama aşka ihanet etmeyin" desek birileri dönüp bakar mıydı?

Bir gün, saf, katışıksız ve dokunulmamış bir karanlığın ortasında her zaman orada olmasına alıştığımız birisi belki artık hiç orada olmayacak. Ve onu sadece kendi aynasına yansıdığı kadarıyla görebileceğiz, bize değip yaktığı gözleri kadar bileceğiz...

Bir gün, ölüm içimizdeki "saklı ülke"de kalan ayak izlerini sildiğinde, yarısı kendi içinde kalan uysal sesi ve sadece bir hafıza yakışan "mavi" ilahileri kalacak.

Ve gündelik hayatın içinde karşılaştığımız gülümseyen bütün gözleri onun gözleri sanacağız. Kendimi sarp kayalardan bırakır gibi ayrılığın kollarına bıraktığımda, acaba kendimi kendi "aşk mahşerim"den kurtarabilir miyim? Gezdiğim şehirler, dinlediğim müzikler, içinde uçtuğum masallar kalbimi bir hafızın ateşinden kurtarmaya yeter mi?

Biliyorum, anlayamayacaklar bir kalbi bir kalbe ulaştıran sırrı. Ve bir hafızın bittiği yere kmse bizimle gelmeyecek.

İşte bu yüzden, bütün suretler kaybolacak ve bizden olanlara sadece "söz" kalacak.


28 Eylül 2003
Pazar
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED