AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Dilimiz ve bayramı

Bir dostum, "Neredesin?" sorusuyla ulaştığında, kestirmeden, "Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Hüseyin Cahit Yalçın'ın 71 yıl önce oturdukları yerdeyim" cevabını verdim. O da koştu, geldi. Etrafımdaki başkalarını bilmem, ama ben, gerçekten de aradan geçen onlarca yıla rağmen, onların da soluduğu havayı soluyabildiğim bir mekânda bulunmanın hafif baş dönmesine uğradım…

26 Eylül 1932 'dil devrimi' denilen sürecin başladığı tarihtir. O tarihte, İstanbul'daki Dolmabahçe Sarayı'nda toplanan 'Dil Kurultayı' dilimizle ilgili bir dizi karar almıştı. Devletin bütün üst düzeyi katılmıştı Atatürk'ün özel önem verdiği kurultaya. Dönemin siyasileri ve dilbilginleri yanında bazı gazeteciler ve yazarlar da vardı. Gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın'ın 'dil devrimi' aleyhinde konuşacağını duyurup "Gelmesini engelleyelim" diyenlere, Atatürk, "Öyle şey olur mu?" tepkisini vermişti.

Aradan geçen 71 yıl Dolmabahçe Sarayı'nda fazla bir değişiklik yapmamış; saray hâlâ Osmanlı dönemindeki görkemli görüntüsünde. Muayede Salonu'na yerleştirilen koltuklarda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM Başkanı Bülent Arınç, Başbakan Tayip Erdoğan, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu oturdu, arkada da bizler…

Ben bir dil işçisiyim; Türkçe benim için sürekli kullandığım bir âlet. Bahçıvanın elinde kazma kürek neyse, duvar işçisinin malası, kunduracının çekici; benim için de Türkçe o. Ekmek teknesine hor bakan kişilerden hoşlanmam ben, kendim için de dil bu yüzden ekmek gibi, anne sütü gibi 'aziz'dir… Yahya Kemal'in Türkçe ile anne sütü arasında benzerlik kuran sözünü en iyi anlayanlardanım.

Türk Dil Kurumu'nun sözlüğü yaklaşık 100 bin sözcükten oluşuyor… Bu kendi çapında bir rekor aslında. Sözlük üzerinde yapılan bir araştırma, dilimize yerleşik sözcüklerin önemli bir bölümünün 'yabancı kökenli' olduğunu açığa vurmuş: Yüzde 35 Arapça, yüzde 15 Farsça, yüzde 10 kadar Arapça-Farsça tamlama, bir miktar da Batı dillerinden sözcükler… Bu, Türkçe'yi, yarıdan fazlası yabancı kökenli sözcüklerden oluşan bir dil yapıyor…

Bütün diller tarihten ve çevreden etkilenirler. İngilizce çalışırken, gazete bayii anlamına gelen 'kiosk' sözcüğünün Türkçe 'köşk'ten türetildiğini öğrendiğimde çok şaşırmıştım. İngilizce'de günlük kullanıma girmiş, kökeni bizim coğrafyamız olan binlerce sözcük var. "Kur'an'da yabancı kökenli sözcükler" diye araştırmalar bulunduğunu herhalde biliyorsunuz; Arapça da başka dillerden etkilenmiştir…

Sözcük sayısı dilin zenginliğini sergiler elbette, ama onu esas zenginleştiren kullanıcılarıdır. Her durum için ayrıntılar kullanılan sözcüklere yansır; kavgalar ve barışlar bile dildeki ayrıntılardan beslenir. Bu yüzden, ne kadar fazla sözcük günlük kullanımdaysa o ülkenin insanlarının kafa sağlığı, rahatı ve huzuru daha yerindedir. Az sözcüklü dille ancak savaşılır, kavga edilir, yağmacılık yapılır…

Katıldığım 'Dil Bayramı' vesilesiyle işittiklerimden, 'sözcük dağarcığı' konusunda fazla korkmamak gerektiğini biliyorum. Dili en zengin yazarlarımızın başında gelen Ahmet Hamdi Tanpınar eserlerinde kaç ayrı sözcük kullanmış biliyor musunuz? 4200… Peyami Safa'da 3000'in biraz üzerinde bu rakam; Yaşar Kemal'de 2500 kadar… Bizler, en kabadayımız, bin sözcüklük bir hazineden çekip çekip kullanıyoruz dilimizi… Günlük konuşma dilimiz ise birkaç yüz sözcükten oluşuyor. Böyle giderse, söz sanatları bütünüyle unutulacak, televizyondan duyulma kalıp cümlelerle günlük işlerimizi göreceğiz…

Epeydir ortalıkta görünmeyen ANAP'lı Yılmaz Karakoyunlu, Türk siyasi tarihinden hitabet örnekleriyle süslediği ilginç bir konuşma yaptı kurultayda. Dili kullanmanın bir sanat olduğunu, geçmişte Meclis'te o sanattan pek çok örnekler sergilendiğini uygulamalı olarak öğrendik. Hitabet sanatının inceliklerine fazlasıyla vâkıf Yılmaz Karakoyunlu, kendi tebliğini sunarken 'uygulama' da yapmış oldu.

Epeydir ortalıkta görünmeyen Yılmaz Bey, İzmir/Urla'ya yerleşmiş; Tekkeköy'e. "Hem kafa dinliyorum, hem de iki roman üzerinde çalışıyorum" dedi bana. Tarihimizin değişik dönemlerine eğilen roman ve tiyatro eserleriyle tanıdığımız Yılmaz Karakoyunlu'nun üzerinde çalıştıkları da 'tarih' ile irtibatlı olacağı anlaşılan romanlar…

Dil Kurultayı'nda konuşmaları dinlerken, aradan geçen bunca zamana rağmen, bazıları için dilin hâlâ 'ideolojik' bir anlam taşıdığını düşünmeden edemedim. Oysa, 71 yıl önce Türkçe üzerinde çalışmak amacıyla toplananların 'ideolojik' bir dertleri bulunsaydı, kendilerine toplantı yeri olarak Dolmabahçe Sarayı'nı seçmezlerdi. Saray, bugün bile, Osmanlı'nın dört kıtada at koşturduğu ihtişamlı günleri akla getiriyor. Atatürk ve kadrosu, o dönemde, dilimizi yabancı dillerin tasallutundan kurtarmanın çabasındaydılar; aynı çabaya bugün de muhtacız.

Gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın gelip dil devrimini yerden yere vuran bir konuşma yapmış o gün. Yakup Kadri de oradaymış; devrinin pek çok dil ve sanat ustasıyla birlikte… Ben de "Dilimizi kimden, nasıl koruyalım?" başlıklı olumlu bir konuşma yaptım kurultayda. Saray'ın Osmanlı ve Cumhuriyet havasını teneffüs edip orada bulunmanın keyfini çıkartarak…

Tayip Bey ve arkadaşları da aynısını yapmışlardır, eminim…


28 Eylül 2003
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED