AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Alâeddin ağabeyi 'sakladık'

Yine'de 'erken ve âni' oldu Alâeddin ağabeyin vefatı. Gerçi doktorlarının ifadesine göre, yakalandığı o menhus hastalık son dönemindeydi ama, bu kadar 'erken ve âni' bir ölüm beklemiyorduk hiçbirimiz. Takdîr-i ilâhi...

Bursa Tıp Fakültesi Onkoloji Servisi'nden taburcu olup, kemoterapi seansları öncesinde bir süreliğine istirahate çekildiği Balıkesir'deki son günleri, sanki bir iyileşme hâli gibi yansımıştı ailesine. Vefâtından bir gün önce, eşiyle yaptığımız son telefon görüşmesinde, Pervin Hanım'ın sesine yansıyan tondan da çıkarsamıştım bunu: "Alâeddin ağabeyiniz iyi görünüyor, okuyor, yazı çalışıyor, ilk günlerdeki ateşi kalmadı, hafta sonu sizi bekliyor, selâmı var" diyen o ses, sevinçli ve umutlu bir tonlamayı haizdi... Gülüyor, espri yapıyor, ailesi ve ziyaretçileriyle şakalaşıyor, daktilo başında çalışıyor, yazılar yazıyordu.. Hatta, vefâtından öncesi son saatinde bile daktilo başındaydı: Son yazısının daktilo edilmiş sayfalarına sıçrayan kan lekeleri, bir taraftan Alâeddin ağabeyin bir edebiyat bağlısı olarak, yazma arsuzunu gösterirken, diğer taraftan kendisini yazı çalışacak kadar zinde hissetiğinin de işaretlerini taşıyordu hiç kuşkusuz.

Son iyilik! "Ölüm iyiliği" dedikleriymiş bu olsa olsa... İşte bu yüzden, hepimiz için 'erken ve âni' oldu Alâeddin ağabeyin vefâtı...

Tesellimiz şu: Kimi türleri korkunç, dayanılmaz acılara sebep olan bu menhus hastalıktan, Alâeddin ağabey büyük acı ve ıstırap hissetmedi. Her seferinde sorduğumda, acı ve ıstırabının olmadığını söylüyordu gözleriyle... Kemoterapi ve ameliyat işkencesinden de kurtuldu. Cahit Zarifoğlu'nun, Ramazan Dikmen'in çektiği acı ve ıstırabı bildiğinden, hâline şükrediyordu. Bilincini, nüktedanlığını, kendine has şair tavrını, içtenliğini hiç kaybetmedi... Tesellî işte...

Hastane günleri boyunca, kendisini sıhhatli zamanlarında daha yakından tanıyamadığım için, hem hayıfladım, hem de kızdım kendime... Ne olacak, bir gün atla git Balıkesir'e; hâl-hatır sor, sohbet et, yemek ye, karşılıklı sigara tüttür, hâtıralarını dinle, yalnızlığına bir parça olsun melhem ol, kendisini Bursa'ya davet et... gönül al! Sonra yine git, yine git... Ah, bizim insanlığımız da bu kadar işte!...

Bu arada zikretmeden geçemeyeceğim: Eşi Pervin Hanım, hastalığı süresince Alâeddin ağabeye çok iyi baktı, hiç yüksünmeden hizmet etti, eşine sürekli moral verdi, her türlü meşakkate göğüs gerdi. Oda dışında hıçkıra hıçkıra ağladığı hâlde, eşinin yanında üzüntüsünü belli etmemeye çalıştı, yüzünden tebessüm hiç eksik olmadı... Düşünüyorum da, bir hastane köşesinde üç ay boyunca sandalye tepesinde gecelemek, ihtiyacı için hastanın her ânını kollamak ve üstelik bütün bunları, alt üst olan sinir sistemi dolayısıyla geçirilen beyin enfarktüsü riskine rağmen yapmak... hiç kolay değil! Zaten Pervin Hanım'ın Alâeddin ağabeyi yıllardır büyük bir sevgi, saygı ve özveriyle karşıladığını duyardık. Kendisinden Allah râzı olsun..

Alâeddin ağabeyin 14 yaşındaki oğlu Hakkı, babasının vefâtını, yaşından beklenmeyecek bir metânetle, olgunlukla karşıladı. Çok başarılı ve hissi bir çocuk olduğunu biliyorum. O artık, annesine ve amcasına olduğu kadar, bizlere de emanet...

Alâeddin ağabeyin cenazesi, kendisi gibi 'yalnız' bir dostlar topluluğunun o hüzünlü 'yalnız'lığı tarafından kaldırıldı. Hepimiz, iyiliğine şâhitlik ve varsa, haklarımızı helâl ettik.

Alâeddin ağabeyi 'sakladık'; Vücudunu toprağa, mânevi varlığıyla hâtıralarını kalbimize gömdük!...

Allah rahmet eylesin, hepimizin başı sağ olsun... Vefatından bir-iki gün önce gördüğü rüyâda olduğu gibi. Alâeddin ağabey, Cahit Zarifoğlu'na, Ramazan Dikmen'e, Akif İnan'a ve oğlu Kerem'e kavuştu... Mekânı cennet olsun...


30 Haziran 2003
Pazartesi
 
İHSAN DENİZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED