|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Son günlerde Avrupa Birliği ile ilgili takvim tıkır tıkır işliyor gibi... 6. Uyum Paketi Meclis'ten geçti, 7. Paket de MGK'da herhangi bir krize yolaçmadan görüşülmüş gibi gözüküyor. Ancak MGK bildirisinde kullanılan bir cümle doğrusu biraz kafa karıştırıcı. Bildiride AB'ye uyumun, "Cumhuriyet'in niteliklerine uygun bir anlayışla yerine getirileceği" ifade ediliyor. İlk elde böyle bir cümlenin çok da bir şey ifade etmediğini, Avrupa karşıtlarını teskin etmek için ve bir bakıma "taktik" olarak kullanıldığını düşünebiliriz. Ancak Türkiye'nin "geleneksel paronoyaları"nı dikkate aldığımızda bu cümlenin o kadar da masum olmadığı anlaşılacaktır. Mesela "Cumhuriyet'in nitelikleri"nden neyi anlayacağız? Biliyoruz ki, Türkiye'de uygulanan şekliyle ve de bu katılıkta bir "laiklik" anlayışına Avrupa Birliği'nde rastlamak mümkün değil. Eğer bu katılıkta bir "değişmez nitelik"ten söz ediyorsak, demokrasi dışında bir arayış içindeyiz demektir. Kaldı ki AB de 'laiklikten vazgeçin' falan demiyor. Zaten Türkiye'nin de laiklikten vazgeçmek gibi bir talebi ve niyeti yok. Ancak Türkiye'deki uygulamaların demokratik olduğunu söylemek de mümkün değil. Acaba, "Cumhuriyet'in nitelikleri" derken, mevcut antidemokratik uygulamalara sadık kalarak mı AB'ye uyum sağlamak istiyoruz? Mesela, son yıllarda MGK'nın konmunu ve pozisyonunu tartışmak neredeyse "rejim karşıtlığı" ile eş anlamlı hale geldi. Anlaşıldığı kadarıyla 7. Uyum Paketi, ağırlıklı olarak MGK'nın sivilleşmesi ve ordunun bütçesinin Meclis denetiminde şeffaflaşmasından oluşuyor. Şimdi merak edilen, acaba bu paketteki demokratikleşme adımı "Cumhuriyet'in nitelikleri" ile ne ölçüde bağdaşıyor? Mesela, "askeri vesayet" gölgesinde bir demokrasi anlayışı da "Cumhuriyet'in nitelikleri"ne dahil midir? Bütün bu soruları kuşkucu bir anlayışın ürünü olarak görebilirsiniz. Ancak insan yine de sormadan edemiyor, acaba yıllardır askeri müdahalelerin dikte ettiği "otoriter üslup" da Cumhuriyet'in niteliklerine dahil midir? Son günlerde herkesin, "AB'ye uyuma evet" deyip arkasından da "ama" ile başlayan cümleler kurmasından tedirgin oluyorum. Doğrusu, "Uyumda Türkiye'nin kendine özgü şartları dikkate alınmalı", "Avrupa'ya girelim, ama onurumuzla girelim" cümlelerinin arkasında başka niyetlerin olmasından endişe ediyorum. Galiba Avrupa'dan önce Türkiye'nin reformlar konusunda "ikna" olması gerekiyor. Bir kere, kimse bizi zorla AB'ye almaya çalışmıyor. Helsinki'de "Kopenhag Kriterleri"ne uyma taahhüdünde biz bulunduk. Dolayısıyla ödevleri yapmak da bizim sorumluluğumuz. Ayrıca herkes bilmeli ki şimdi çıkıp, "AB'ye girmek istiyoruz ama..." diye başlayan cümleler kurmanın anlamı "çamura yatmak"tır. Yani, "Milli ideolojimiz"den vazgeçmeyelim ama AB'ye de girelim... Kusura bakmayın, böyle bir dünya yok. Eğer siz, yıllarca süren yanlış uygulamalar sonucu neredeyse "Cumhuriyet'in nitelikleri" olarak algılanmaya başlanan, üstelik Cumhuriyet ve demokrasiyle asla bağdaşmayan "otoriter" geleneklerinizden vazgeçemiyorsanız, bunun adına "demokrat olmamakta" ısrar etmek denir. Eğer Avrupa Birliği maceramız, Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk'ün "çağdaşlaşma" hedefine rağmen, sonradan uydurduğumuz bazı safsatalar yüzünden başarısızlıkla sonuçlanırsa, bilelim ki bunun vebali hepimizin olacaktır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |