AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Küfür

Tartışmalarda haddi aşanlar olmaz mı? Bazı dillerin kemiği yok; bu sebeple "Okum" diyeceği yerde başka bir şey diyenler çıkabiliyor. Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu çevresindeki tartışmalar sırasında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i üzecek sözler sarf edenler, terbiyeyi zorlayan ifadeler kullananlar çıktı. Bu arada, anayasal bir kurumun Çankaya'yı protesto eden başkanı da, Meclis'te, "Kamusal alan tanımam" deyiverdi...

Gazeteler günlerdir bu ayıpları herkesin yüzüne çarpıyorlar; dün, çok satan gazetelerden biri, sanki "Saldıralım" kararı alınmışcasına, birbirine benzeyen yazılarla çıktı...

Eskiler "Üslûb-u beyân aynıyla insan" demişler... Hem unutmayalım, kem söz sahibine aittir... Bu sebeple, toplumda saygın bilinen kişilere karşı ileri-geri sözler sarf edenler, temel değerleri çiğnenebilir bulanlar, kimseden tasvip görmezler. Ağzı bozuk kişilerle sicili bozuk meslek erbabının toplumdan zerre kadar ilgi ve saygı devşiremedikleri ortada zaten.

Ancak, son tartışmada, biraz âmiyâne bir deyimle, zeytinyağı gibi üste çıkma gayreti iyice sırıtıyor. Dilinin kemiği olmayan birkaç kişi, bir gazete, birkaç yazar ve bir bürokrattan hareketle tartışmayı 'terbiye' zeminine çekenler, çok daha yaygın bir cephe olarak, toplumun değerler sistemini aşağılayanlarla o sisteme uyma derdindeki insanları rencide edenleri görmezden gelebiliyorlar...

Dili kemiksizlerden olmadığımız ve başkalarının yanlışlarını yüzlerine vurmak amacıyla da olsa çirkinlikleri tekrarlamayı uygun görmediğimiz için, herkesin ne söylediğini buraya taşıyacak değiliz. Ancak şu kadarını kayda geçirebiliriz: Herkesin kendi terbiyesine göre, bilimsellik giydirilmiş 'siyasal simge' tespitiyle başlayıp 'kara fatma' ve 'böcek' gibi argo sözcüklere kadar uzanan bir dizi tezyif edici hüküm yüzlerce kadın için kullanılabildi. Bu arada, o kadınların eşleri de, milletvekili ve üst düzey bürokrat olmalarına aldırılmaksızın, hakaretlerden nasiplerini aldılar...

Ülkenin başbakanını ilk adıyla hitap edilmeye değer görenler yok mu? Halkın "Tayyip" derken amaçladığıyla, bunların dilindeki "Tayyip" çok farklı. Ak Parti ileri gelenlerinin eşleri, çocukları ve yakın çevrelerini 'serbest atış alanı' olarak görenler var. Yakın geçmişte bir başbakana resmen küfür edilmişti; kullanılan o küfür sözcüğünü tevil etmeden savunanlar çıktığını biliyoruz. Sandıktan çıkmanın ülkeyi yönetmek için yeterli olmadığı her fırsatta köşelerde yazıldı, bazı ağızlar tarafından ilân da edildi; ancak Sayıştay başkanının öfkesini yansıtan "Kamusal alan tanımam" cümlesi kadar tepki çekmedi hiçbiri. Yürüyüş kolunda, yanlarında "Ordu göreve" pankartı taşıyanlardan utanıp utanmadıkları belli olmayanların milli eğitim bakanına revâ gördükleri söz taarruzunun düzeyini hatırlayınız...

Bir de, sayıları milyonlarla ifade edilen bir câmia için 'belâ' sözcüğünü kullanan yazarın şimdi ortaya atılıp etrafa 'edep' dersi vermesi yok mu? Demek ki, birileri, kendilerine küfür etme yetkisi tanırken, küfür ettiklerinden gelen haklı târize bile tahammül edemiyorlar...

Türkiye'de son zamanlarda yaşananların temelinde 'sınıf çatışması' yatıyor. 'Sınıf çatışması' arka-planı kullanılan dile de yansıyor. Geleneksel yönetici seçkinler, iktidarlarını, seçilmişlerle paylaşmaya yanaşmak niyetinde değiller; bu bir savaş ve onlar da bu savaşta uygun gördükleri her yönteme başvuruyorlar. En tercih ettikleri de, aşağılama, küçümseme, tahkir ve tezyif yöntemi...

Ne yapılmalı? Bu soruya herkesin kendi özelinde cevap verdiği anlaşılıyor. Öfkesini yıllardır içine atıp hakaretleri sineye çekmeye devam edenler de var, son tartışmada kutuyu ilk kez açıp kötüyü söyleyenler de... İyi aile çocuklarını bile isyan ettirecek hakaret, tezyif ve tahkirlerin, sandığın ülkeyi yönetme görevini yüklediği bir kadroya yöneltilmesinde ısrar, bir süre sonra daha ciddi patlamalara yol açabilir...

Belki de istenen bu. Ağızların bozulduğu bir ortamda söylenen sözden çok nasıl söylendiği daha önemli olmaya başlayacağı için, öfke dâvet edici tartışmalar belki de bu yüzden teşvik ediliyor. Kritik dönemlerde denenmiş ve sonuç alındığı görülmüş bu tuzağa düşmemek gerekiyor...

'Sıradan' kalemlerin çok uzun yıllar sütunlarını korumalarının sebebi üzerinde hiç düşündünüz mü? Düşünün, muhtemelen siz de aynı sonuca varacaksınız...


3 Kasım 2003
Pazartesi
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED