AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
Hürriyet'in ima ettikleri...

Radikal'den (31 Ekim) Hakkı Devrim, Derya Arbaş'ın "ölüm haberini gazetelerinde değerlendirenlerden" söz ediyor:

"...Amerika'daki bir ölüm, daha doğrusu defin haberini vermeyen gazete yok: birinci sayfadan girenler; yarım sayfa, üç çeyrek verenler... Bir yarıştır yapılmış. Kim kazanmış? Bence Vatan gazetesi! Orada hiç değilse, verilen haberi tamamlama gayreti var. Hırıstiyan olduğu daha önce söylenmemiş biri, kapağı açık tabutunda, açık yüzlü makyajlı, yanında oyuncağıyla yatıyor ve gazetelerimiz törende koşuşan bir 'din görevlisi'nden söz ediyor; yalnız Vatan gazetesi 'Arbaş için daha sonra Hırıstiyan geleneklerine uygun bir tören yapıldı. Cenazeyi bir papaz yönetti' diyor. (...) Ölen bir Hırıstiyan idiyse bunu gizlemeye çalışmak ve okurlarını budala yerine koyma cüretinde bulunmak, günümüz gazeteciliğinde makbul davranışlardan mıdır?"

Yerinde bir değerlendirme ve sonuç doğrusu...

Gerçekten de, ölümünden beri hakkında yazılmadık şey bırakmayan gazeteler bu "ayrıntı"ya nedense hiç girmek istemedi.

Oysa gazetelerimiz okurlarını başka "ayrıntılar" hakkında bilgilendirmekten kaçınmamıştı. Bu talihsiz gencin cenaze töreni de artık yapıldığına göre, Hürriyet'in Arbaş'ın ölümünün hemen ardından hazırladığı "dosya" ile okurlarına "ima" yolu ile olsa bile ne tür bilgiler vermeye çalıştığını açıklayabiliriz. 24 Ekim tarihli Hürriyet'te, gazetenin üzerine hiç mi hiç üzerine vazife değilken, bakın Derya Arbaş'ın hayatını nasıl kazandığına dair ne tür bilgiler yer alıyordu: "Derya Arbaş, Beautiful Bartenders (Güzel Barmenler) adlı bir ajansın kadrolu modelleri arasındaydı. (...) Beautiful Bartenders, temelde insanların hayal gücüne seslenmeyi ilke edinmiş bir kuruluş. Eğlence sektöründe hizmet vermediği alan nedereyse yok. (...) Ancak 'güzel barmenler'in verdiği hizmetler bunlarla sınırlı değil. Talep eden kişi veya kuruluşların fantezisine seslenebilecek son derece özel partiler hazırlanabiliyor. Ajansın kurumsal anlayışına göre, müşterilerin talepleri ne olursa olsun karşılanmak zorunda...."

Görüyorsunuz değil mi? Devrim'in haklı olarak söylediği gibi, sırasında okurları ilgilendirebilecek bir konuya ilişkin haberleri gizleyerek "okurları budala yerine koymak cüretinde bulunmak" mubâh, ama sıra okurları hiç mi hiç ilgilendirmeyen bilgilere gelince bir sütunda "gözyaşı" dökerken diğer sütunda geniş bilgi vermek için ayrıntılara girmek "haberciliğin" bir icabı!.. (K.B.)


'Son 41 yıldır ilk MGK'sız ay'

29 Ekim günü "köşe"lerde gördüğümüz "80. yıl" yazıları kaçınılmaz olarak biribirine benziyordu. Ama arada biri vardı ki, kıskanılacak bir gazetecilik refleksiyle bütün "haberci"leri atlatıp köşesini farklılaştırmasını bilmişti: Radikal'den Murat Yetkin...

Yetkin'in "Son 41 yıldır ilk MGK'sız ay" başlığını taşıyan yazısının birinci sayfa anonsu şöyleydi:

"Ekim 2003, son 41 yılda MGK toplantısı yapılmadan biten ilk ay.. Cumhuriyet'in 80'inci yılı, her şeye rağmen bizleri demokrasiye daha çok yaklaştırıyor..."

Hiç şüphe yok, hangi gazetenin yazıişleri toplantısında önerilse, mutlaka kabul edilecek bir haber bu. Ya da bu "bir ilk" bir ajansın aklına gelse, abonelerin mutlaka yer vereceği bir haber...

Neyse, "bravo" diyelim ve Murat Yetkin'in kendi tespitini nasıl değerlendirdiğine kısaca bir bakalım...

Yazının devamına gittiğimizde, bu ilginç tespitin Yetkin'in aklına gelmesinin "normal" olduğunu anlıyoruz. Belli ki o bir "köşe yazarı"ndan önce bir gazeteci, bir muhabir... Murat Yetkin tespiti yapıp orada bırakmamış... MGK'nın kuruluşunu ve gelişimini tarihler ve rakamlar vererek uzun uzun anlatmış. Oradan öğreniyoruz ki MGK, 1962 Aralık ayından bu yana her ay toplanmaktadır. Buna o kadar önem verilmektedir ki:

"19 Şubat 2001'de, Türkiye'nin yaşadığı en ağır ekonomik krizi tetikleyen Sezer-Ecevit tartışmasının yaşandığı MGK toplantısı, tamamlanamadığı için bir hafta sonra yenilendi..."

Yetkin daha sonra 1962'den bu yana Türkiye ve Dünya'daki dönüşüm sürecini özetliyor ve yazısını bir "köşe yazarı" olarak şöyle bitiriyor:

"Asker-siyaset ilişkileri de, MGK Yasası da, çekilen bütün sıkıntılara rağmen zaten AB zemininde, cumhuriyet-demokrasi dengelerinin yeniden tanımlanmasıyla değişiyor. Cumhuriyet'in 80. yılı, her şeye rağmen bizi demokrasiye daha çok yaklaştırıyor. İyi ki Cumhuriyet var, iyi ki demokrasi mücadelesi devam ediyor." (A.G.)


Çok 'tarafsız' bir haber: 'Bireysel'e hücum'(!)

Akşam gazetesinin (28 Ekim) "Ekonomi" sayfasının manşeti:

"Birelsel'e hücum".
Haberin "ara başlıkları" da şöyle:
"Telefonlar yağıyor".
"İnanılmaz talep var".

Çok "tarafsız" bir haber olduğu muhakkak...

Hele bir de bu yeni "ürün"ü katılımcılara pazarlamaya (metinde "sunmaya" deniyor) başlayan şirketler arasında "Yapı Kredi Emeklilik"in de bulunduğunu hatırladığınız zaman!

Söz konusu manşet, gazetenin köşeyazarlarından Deniz Gökçe'nin günün anlamına uygun bir yazısıyla da desteklenmiş durumda.

Gökçe, yazısını şu satırlarla bitiriyor:

"Akıl, mantık sahibi olanlar bu sistemi inceler ve kendi geleceklerini eski köhne sistemlere emanet etmez, yeni sisteme yatırım yapmaya başlarlar."

Ancak bizce Gökçe, eksik bırakmış...

Bu "yeni sistem" için "akıl, mantık sahibi" olmak yetmiyor bildiğiniz gibi, başka şeylere de ihtiyaç var!

Ya onlar, yani "akıl, mantık sahibi" olup da, aylık gelirlerinin hiç değilse yüzde 10'unu Akşam'ın kardeş kuruluşu Yapı Kredi Emeklilik ya da benzer bir şirkete yatıramayanlar ne olacak? (K.B.)

'Karşıdan, çarşıdan...' dan dan 'Davetiye diye...' ye ye 'Topar, yapar...' par par

Gazetelerimizde bazen öyle "uygulama"lara şahit oluyoruz ki, böyle durumlarda, gazete yönetimlerinin, okurlarını gelişmiş, olgun insanlar olarak gördüklerine inanmak neredeyse imkânsız oluyor... İşte, aşağı yukarı bir aydır hayatımızda olan son "uygulama"; Star'dan...

Star gazetesi, yönetim değişikliğinden bir süre sonra birinci sayfasında "REST" diye bir köşe açtı. "Köşe" dediğimize bakmayın, birinci sayfada başlayıp orada biten 4-8 satırlık, belli ki "vurucu" olduğuna inanılan, Tercüman'daki "Gong"vari bir şey bu... Fotoğrafından 60-70 yaş civarında olduğu anlaşılan Giray Elmalı'nın yazdığı bu ("şiirler" mi desek?) bölüm, temel olarak bazı satırların sonlarındaki kelimeler arasındaki kafiye düzenine dayanıyor...

Bilemiyoruz, yaşını başını almış olgun insanlar olarak Star okurları her gün okudukları "REST" konusunda ne düşünüyorlar? En iyisi son üç gündeki "REST"leri dikkatinize sunmak... Okuyun bakalım, siz Star okuru olsaydınız, kendinizi nasıl hissederdiniz?

YANGIN (28 Ekim)

Tarla açmak, köşk yapmak, rant elde etmek için / Ormanları yakalım, seyredelim karşıdan... / Hatta kanun çıkarıp, satalım cümlesini / Nasılsa yarın mümkün, orman almak çarşıdan.

DAVETİYE (29 Ekim)

Çankaya tarihinde ilk defa sayın Sezer / Bayram için dağıtmış iki davetiye. / Ağzı sütten yanınca insan ayranı üfler, / Korkmuştur, TÜRBAN Köşk'e girer de çıkmaz diye.

BRAVO (27 Ekim)

Şu banka denetleme kuruluna bravo, / Ne de güzel demeçler veriyor apar topar... / Sen, hem bankaya el koy, hem borcuna karışma / Böyle bankacılığı benim ninem de yapar.

Ne diyorsunuz? (A.G.)


Yeni Şafak'a uyarsak 'ört ki ölem'!

Çok şükür Türkiye'de de ortalama ömür süresi epeyce uzadı... Tamam, ülkeye ilişkin bu rakamlar gelişmiş ülkelerdekiyle karşılaştırılınca hâlâ geride sayıyor...

Ama bu istatistiklerde ortalama ömür süresini aşağıya çeken en önemli faktör olan "bebek ölümleri"ni bir kenara koyarsak, ülkedeki "nine" ve "dede"lerin sayısı o kadar da az değil doğrusu...

Oysa bakın Yeni Şafak'ın bir haberinin başlığı nasıl:

"Medine Nine'ye hayatının sürprizi / Başbakan Erdoğan'ın ziyaret ettiği 56 yaşındaki Medine Değirmen, 'Çok sıcak davrandı. Ama bir çay bile ikram edemediğim için mahcubum' dedi."

Anlaşılmıştır herhalde; Başbakan'ın Ramazan dolayısıyla yaptığı ev ziyaretlerine ilişkin bir haberle karşı karşıyayız.

Gazetemiz sadece başlıkta değil, haber metninde de ısrarlı: "56 yaşındaki Medine Nine."

Haberi okuyunca şöyle düşündük: Ya gazetenin ülkedeki ortalama hayat süresine ilişkin istatistiklerinden haberi yok; ya da gazete, okurlarının ülke insanlarını erkenden (daha 56 yaşında!) "nine" ve "dede" olarak anmaları için kampanya açıyor!

Ayrıca şunu da unutmayalım: Başbakan da 50'li yaşlara ulaştığına (ya da ulaşmak üzere olduğuna) göre, bu durumda "Medine Nine"nin misafirinden de "Erdoğan Dede" olarak söz etmek daha uygun olmaz mı? Oysa herkes kendisinden sabahtan akşama "Genç Başbakan" diye söz etmiyor mu? Ne güzel, üç beş yıl önce "genç", üç beş yıl sonra "dede"! (K.B.)


2 Kasım 2003
Pazar
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED