AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Paris'te bir gün…

Bir tam güne sığdırdığımız kısa Paris gezimiz, mutlaka görülmesi gereken yerleri, mekânları gezi sınırları dahiline katabilmek amacından dolayı, diyebilirim ki, hızlı bir tur şeklinde geçti.

Paris için, bize, fakülteden arkadaşım İrfan Duman mihmandarlık etti. Kendisi on üç yıldır Strasbourg'ta yaşıyor; doktora çalışmasını yarıda bırakmış ve artık oraya yerleşmiş; bir bakıma Strasbourg'un yerlisi olmuş; toptan gıda işiyle uğraşıyor..

Paris'e Lütfi Şen, 'Halk sanatçısı' İrfan Çiftçi ve bendenizden olaşan küçük bir grup olarak gittik; İrfan Duman, bizimle birlikte bir kez daha görmüş oldu başkenti. Gecenin son treniyle Strasbourg'tan Paris'e doğru yola çıktığımızda, Lale Müldür de bize eşlik ediyordu. Lale Paris'te kaldı, daha sonra Belçika'ya geçecekti..

Paris, bir metro cenneti. Şehrin altı köstebek yuvası gibi. Farklı istikametlere yolcu taşıyan ve birbirinden ayrı tam yirmi güzergâh mevcut. Tabii, bu şartlar altında, örneğin İstanbul'un ve hele hele Bursa'nın metro teşkilâtı çok komik kalıyor! Şehrin altında, ayrıca bir de otoban varmış ki, ulaşım diye bir meseleleri kalmamış adamların.. Gün boyu metroyu kullanmasaydık, Paris'i bu kısa süre içinde baştan başa kat etmemiz mümkün olmazdı..

La Defense, şehrin nispeten dışında kalan, büyük şirket merkezlerinin bulunduğu ve modern mimarinin en güzel örnekleriyle yapılaşmış bir bölge. 40-50 katlı cam binalar, tam bir bütünlük içinde inşa edilmiş; bizdeki gibi sırıtmıyor!

Sabah erken saatlerde giriş yapmakla ne kadar isabetli davrandığımızı sonradan anladığımız Musee du Louvre, tek kelimeyle müthiş! Tam bir turist panayırı.. Biz yaklaşık iki buçuk saatte, ancak eski Mısır medeniyetinin sergilenen izlerini, hızlı adımlarla takip edebildik. Biraz da İslâm medeniyetine ait materyallere, "Ne var ne yok" merakıyla bakabildik. Orayı adam akıllı gezebilmek için, insana tam iki-üç gün süre lâzım. Tüm medeniyetlere dair arkaik eser bulmak mümkün Louvre'da..

Place Charles De Gaulle meydanı ve Avenue Des Champs-Elysees'de, şöyle gönlümüze göre bir tur atmayı ihmal etmedik. Şehrin en hareketli yeri burasıydı. Büyük markaların hayli lüks alış-veriş mağazaları ve cafeler, bu caddenin en tipik ve baskın özellikleri arasında sayılabilir..

Champs-Elysees'den Eyfel Kulesi'nin bulunduğu bölgeye yürüyerek gittik. Eyfel'in görkemine adım adım yaklaşmak çok hoştu doğrusu. Eyfel Kulesi, mimari güzelliği itibariyle, elbette çelik yığını olmaktan öte bir anlam içeriyor. O bölge de tam bir turist panayırı.. Kuleye çıkmak için en az bir saat kuyrukta beklemek gerekiyor..

Saint Michel semti, Notre Dame Kilisesi ve çevreye yayılmış tarihi/kültürel yapılarla öne çıkan bir bölge. Bir zamanlar Verlaine, Rimbaud ve Mallarme gibi şairlerin yanı sıra Elsa Triolet'ten Andre Gide'e, Picasso'dan Prevert'ye, Hemingway'den Sartre ve Simone de Beavoir'e birçok yazar ve sanatçının sürekli oturdukları Les Deux Magots kahvehanesinde, oranın özel bir içeceği olan Cafe des Deux Magots'tan yudumlarken, hem yorgunluk attık, hem de Paris'in bu entelektüel mekânında -bir süre de olsa- bulunmanın keyfini çıkardık..

Chatlet semtindeki Pompidu Kültür Merkezi, içinde galerilerin, modern sanatlar müzesinin, kütüphanenin, sergi salonlarının, sinema müzesinin, resim atelyelerinin, çocuk sinemasının, konser ve konferans salonlarının, kitapçıların ve cafelerin barındığı, modern bir algıyla yapılmış, Kültür ve İletişim Bakanlığı'na bağlı devasa bir kurum.. Eskiden bu merkez ve çevresi çok daha hareketliymiş..

Biz, bir çırpıda bu kadar yeri gezerken, akşam vakti gelmekte gecikmedi tabii. Dönüşte, tıpkı sabah geçtiğimiz gibi Türk lokantalarının bulunduğu caddeyi arşınladık. İstanbul Restaurant'ta yediğimiz kebap ve içtiğimiz çay, damak zevkimizin yerinde olduğunu gösterdi..

Gecenin ilerleyen saatlerinde, kendimizi Strasbourg treni için gara attığımızda, hayli yorgunduk. Ancak, Paris'i görmenin mutluluğu, hepimizin gözlerinden okunuyordu..

Ne var ki, hem Lale hem de İrfan, aynı kanaati paylaştılar: Paris, eskisi kadar 'ışıklı' değilmiş! Elbette, bize öyle gelmedi: Ne de olsa, orası Paris'ti!.

Haftaya, Strasbourg'un şirin bir köyünden söz etmek istiyorum…


3 Kasım 2003
Pazartesi
 
İHSAN DENİZ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED