|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugünkü yazıya da Ahmet Altan'ın satırlarıyla (gazetem.net) başlayalım: "O en dehşet verici anda, insanın tanrıyla buluşmak üzere sevdiklerinden ayrılmak üzere toprağa bırakıldığı sırada, ayrılma anının acısını dindirmek, ölümün ağırlığını hafifletmek ve herkese yüce bir varlığın kudretini hatırlatmak üzere orada bulunan imamın cep telefonuyla konuştuğunu gördüm. Sonsuzluğun ağzı gibi açılmış toprağın başında, cüppesi ve sarığıyla telefonla konuşuyordu. Sevdikleri birini göklere taşıyacak geminin battığını görür gibi kederle irkildiklerini farkettim insanların, acısını saklamaya çalışan biri, 'herhalde gelen var, diye yukarıya haber veriyor,' dedi." Yazarın eline sağlık; "umurunda mı dünya" durumu ancak bu kadar güzel anlatılabilir... Şimdi de Milliyet'te yer alan bir duruşma haberinden şu satırlar: "Dört saat süren savunma sırasında üye yargıçlardan Ahmet Korkusuz, üç defa çalan cep telefonunu açarak konuştu." İsterseniz bu satırların arkasına da, Altan'dan bolca esinlenerek şu yorumu ekleyelim: "Sevdikleri birini adalete taşıyacak geminin battığını görür gibi şaşkınlıkla irkildiklerini farkettim insanların..." Milliyet gazetesi, bu skandala ilişkin olarak şu yerinde başlığı atmış: "Savunma kutsal ama cep telefonu olmasa!" Onun da eline sağlık... Peki, DGM hakimi Ahmet Korkusuz'un sürekli telefonla konuştuğu duruşmada hangi dava görülüyormuş? İşin bu faslı da "telefon" hikayesini aratmayan cinsten doğrusu... Mahkeme huzuruna çıkarılan "tutuklu", DHKP-C örgütü adına silahlı eylem gerçekleştirdiği iddiasıyla yargılanan Nursel Demirdövücü'ymüş. Ama dikkat edin, Demirdövücü tam 11 yıldır "tutuklu" olarak yargılanıyormuş! Demek ki, eğer tutuklu olarak yargılanmaya genç bir kadınken başlamışsa, bugün orta yaşlarına doğru ilerlemekte... Demirdövücü duruşmada o gün savunmasını okumaya başlamış. Fakat savunma 100 sayfadan oluştuğu için, savunma sırasında hakimlerden Ahmet Yorulmaz (herhalde sıkıldığından olacak) "sık sık sanığa arkasını dönerek" telefonla konuşuyormuş. Sanığın avukatları tabii ki hemen bu duruma itiraz etmiş ve hakimin duruşma sırasında telefonla konuşmasının tutanağa geçirilmesini istemişler. Ama kimseye dert anlatamışlar... Mahkemenin savunmanın 82. sayfasına gelinince "uzadı" diyerek sanığın savunmasını kesip bir sonraki duruşmada okunmasına karar vermesi de, haklı olarak avukatların tepkisini çekmiş. Nasıl çekmez; dava 11 yıldır karara bağlanamazken iş "uzamıyor" da, telefon görüşmeleriyle zenginleştirilmiş duruşmada geriye kalan 18 sayfanın okunması mı tahammül sınırlarını zorluyor?! Bu "örnek" duruşmada karşımıza çıkan manzaranın ruhundan Avrupa Komisyonu'nun son şeklini verdiği İlerleme Raporu'nda da söz ediliyor. Rapor, "Yargı sistemi"ne ilişkin eleştirileri arasında "Yargılama süreleri oldukça uzun. Davaların çokluğu dosyaların okunması ve duruşmalar için yeterli zaman bırakmıyor. Bu da savunma haklarını etkiliyor" demiyor mu? Ayrıca bu çerçevede Rapor'un şu bölümünü de hatırlayalım: "DGM'lerin gücü, sorumlulukları ve işleyişinin Avrupa standartlarına getirilmesi gerek." Ne dersiniz, Rapor'u kaleme alanlar, gözden geçirdiğimiz "telefonlu" ve "uzadı"lı duruşma hakkında da bilgilendikten sonra müteakip raporlarına acaba daha neler yazarlar? Umarız, bu rapor bu kez şöyle cümlelerle başlamaz: "Yargılama süreleri çok uzun, 11 yıldır süren davalar, 11 yıldır tutuklu yargılanan sanıklar var. Davalarda hakimler çok aceleci davranıp, savunmayı yarıda kesiyorlar. Duruşmalarda cep telefonu kullanımı çok yaygın!" Hiç belli olmaz, yazarlar mı yazarlar....
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |