AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Hukukçu geliyor, kaçın...

Çıkar, çok güzel konuşmalar yapar, mütemadiyen "hukuk"un altını çizerler, sonra da (icraatlarıyla) hukukun canına okurlar.

Bunlardan birini Cumhurbaşkanı yaptık.

Çok güzel konuşuyordu.

Sessiz, içe kapanık, efendiden bir adamdı.

Cumhurbaşkanı olunca, üç yıl boyunca kendisinin de uyduğu teamülleri (ve tabii yasaları) çiğneyerek başı kapalı sivilleri Çankaya'dan uzaklaştırdı.

Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya da iki yıldır güzel konuşmalar yapıyor.

Yekta Güngör Özden de çok güzel konuşurdu.

Vural Savaş hâlâ güzel konuşuyor.

Fadıl ön adlı, soyadını şimdi hatırlayamayacağım Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı'nın da mutlaka kıyıda köşede bir iki güzel konuşması vardır.

Peki Fadıl Bey'imiz ne yaptı?

Başörtülü sanığın (Hatice Hasdemir'in) savunma hakkını engelledi.

Onun amiri durumunda bulunan Eraslan Özkaya da, bu "hukuk dışı" ve "antidemokratik" uygulamaya destek çıktı.

Hatta, değerli başkan Özkaya daha da ileri gitti:

Kişinin uyarılara uymaması (yani başörtüsünü çıkarmaması) durumunda "tutuklanabileceğini" söyledi.

Güzel hukuk valla...

Kişi kendisi gibi mi olmak istiyor, tak kelepçeyi.

Başını mı kapatıyor, tak kelepçeyi.

Gözlük mü kullanıyor, tak kelepçeyi.

Burnu mu var, tak kelepçeyi.

Demek ki marifet, "güzel konuşma" yapmak değil, onun içini doldurmakmış.

Açıkçası ben, "hukuk devleti" diyen yüksek yargı mensuplarından korkmaya başladım. Zaten, Türkiye Cumhuriyeti tarihi, yargıç ve savcılara ilişkin güvenimizi boşa çıkaran kötü "muhakeme" örnekleriyle dolu ve yeterince korkutucu.

Ya da ben çok tırsağım.

Bilmiyorum.

"Hukuk" deyince Ali Çetinkaya geliyor aklıma; Kılıç Ali, Necip Ali, Refik Şevket İnce vs...

Sonra, "Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor Adnan Bey..." diyen Yassıada Mahkemesi yargıcı Salim Başol geliyor... Türk adaletini "Köpek davası", "Bebek davası" maskaralıklarıyla aylarca meşgul eden Ömer Altay Egesel geliyor...

Sonra kim geliyor?

"Millet iradesiymiş, ıvır zıvırmış, geçin efendim bunları, geçin" diyen, "telekulak çeteleri"yle ilişki kurup yasa dışı yollarla elde edilmiş kaseti "parti kapatma davası"nda Anayasa Mahkemesi'ne "ek delil" olarak sunan; bunlar yetmezmiş gibi, her fırsatta muhatabını "habis ur", "kandan beslenen vampirler", "bölücü", "vatan haini" sıfatlarıyla aşağılayan cumhuriyet başsavcıları...

"Bu ülkeyi sevmiyorsanız, gidin uzayda yaşayın" diyen DGM hakimleri...

Önüne gelen temyiz dosyasını "Atatürkçü savunma yapan sanığın beraatine..." diye imzalayan yargı üyeleri...

Öbek öbek BÇG merkezine taşınarak brifinglenip tütsülenen adalet mensupları...

Başka?

Biri daha geliyor:

Yüksek yargı organına başkanlık ettiği yıllarda, kökü dışarıda bir örgütün toplantısına katılmış, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletin değildir" demişti. Sonra da, "laik olmayanın insandan sayılamayacağına" ilişkin o ünlü açıklamasını yapmıştı.

Görevi Anayasa'yı korumaktı...

Yemin etmişti...

Ama 12 Eylül'de darbe yapıp Anayasa'yı ortadan kaldıranları ilk tebrike giden o oldu...


10 Kasım 2003
Pazartesi
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED