AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Basında yararlı bir tartışma: 'Zincir' tartışması (2)

"Zincir" tartışmasını gözden geçiriyorduk ve dünkü yazıda epeyce ilerlemiştik... Genelkurmay Başkanı'nın kimilerinin gıyabında "komutanların gazetecisi"(!) diye söz ettiği Mehmet Ali Kışlalı'ya verdiği mülakkatta yer alan özellikle bir bölüm, türünde belki de ilk kez, basında önemli bir tartışmanın başlamasına neden olmuştu. Belki de ilk kezdi, çünkü bir komutanın tamamen "askeri", yani tamamen "teknik" bir konuda yaptığı bir "analiz", analizin konusuna yakın olan bazı gazeteciler tarafından çok yanlış bulunmuştu. Belki de ilk kezdi, çünkü tartışılan "analiz", "siyaset", "laiklik" ya da"eğitim-öğretim" gibi bugüne kadar komutanların çok sıkça girip çıktıkları alanlarla ilgili değildi. Konumuz Genelkurmay Başkanı'nın şahsında, TSK'nın Kıbrıs sorununa uluslar arası "jeopolitik" açıdan nasıl baktığıyla ilgiliydi.

Genelkurmay Başkanı, Kıbrıs'ın Türkiye açısından "jeopolitik" önemini "zincir" teorisiyle açıklıyordu. Bu "çok önemli zincir"in bir ucu İngiltere'de, diğer ucu ise Singapur'daydı. Kıbrıs da haliyle, bu zincirin vazgeçilmez halkalarından birisini oluşturmaktaydı. "Zincir teorisi" kaba hatlarıyla böyle bir şeydi.

Ancak, dünden beri söylediğimiz gibi, bu "askeri", bu "teknik" analiz alışılmadık bir biçimde önemli bir tepki aldı. "Jeopolitik" kavramına (ve dolayısıyla "zincir teorileri"ne) yakın olan bazı gazeteciler, Genelkurmay Başkanı'nın bugün için geçerli bir "zincir" olarak takdim ettiği zincirin çoktan kopmuş olduğunu ilan ettiler. Dolayısıyla, 2004'e sayılı günlerin kaldığı bir zamanda, eskinin İngiltere'den başlayıp Cebelitarık, Malta, Kıbrıs, Süveyş Kanalı, Hindistan yolunu izleyip Singapur'a uzanan bir zincirden söz etmenin gerçeklikle hiçbir ilişkisinin olmadığını açıkladılar.

Önemli bilgilerle desteklenmiş ve okunduğunda yazarına hak verilmemesi imkansız tepkilerdi bunlar... Sonuç bir bakıma da "üzücü"ydü doğrusu. Çünkü sonuç olarak, bir tarafta ülkenin Genelkurmay Başkanı gibi "jeopolitik" ve dolayısıyla "güvenlik" meselelerine "a priori" olarak tam hakim olduğuna inandığınız bir "otorite"nin bir tezi-analizi vardı, diğer tarafta ise, bu tezin-analizin geçerliliğini çok önceden yitirdiğini "bilimsel" delillerle ortaya koyan bir gazeteci grubu... Söylediğim gibi, deliller gerçekten ikna ediciydi; "kamusal alan" tartışmalarında filan karşımıza çıkan cinsten delillerle hiç mi hiç ilgisi yoktu....

Mesela Erdal Güven'in teze-analize karşı olarak yazdığı şu satırlara bakın: "Bugün Hong Konk artık Çin'in. Singapur bir şehir devleti. Süveyş, Mısır'ın. Hindistan bağımsız. Bölgedeki bir avuç Britanyalının inadı tutmasa Cebelitarık çoktan İspanyollara devredilmişti, edilmesi hâlâ gündemde. Malta'nın bu babta esamisi okunmaz."

Görüyorsunuz; Güven, "zincir"in halkalarını teker teker ne güzel gözden geçiriyor...

Güven'in "zincir"in bütününe yönelik şu karşı analizini de okuyun: "Bu analizde başlıca iki zaaf var. Birincisi anakronik, bir başka deyişle 'statüko ante'ye ait bir temele oturtulması. Bu analiz ancak Britanya'nın gerçek anlamda bir imparatorluk olduğu sömürgecilik dönemi için geçerli olabilir. Britanya'nın 1800'lerin sonunda Kıbrıs'a göz dikmesinin nedini, imparatorluğun baştacı Hindistan'a giden yolu tutmaktı. 1878'de Kıbrıs'ın yönetimini Osmanlılardan bu hesapla devraldılar. Ancak dört yıl sonra Süveyş'i işgal etmeleriyle Kıbrıs'ın stratejik işlevi Britanya için azaldı. O tarihten Soğuk Savaş'a kadar amaç, Kıbrıs'ın düşman bir imparatorluk ya da ülkenin eline geçmesini önlemekti yalnızca.... "

Görüyorsunuz; Güven, iyi temellendirilmiş bu ve buna benzer pek çok cümlesinde Genelkurmay Başkanı'nın varlığını Kışlalı aracılığıyla ülkeye duyurduğu "zincir"in, aslında eski zamanlarda kalmış bir zincir olduğunu açıklıyor. "Ne yani, Özkök'ün 'zincir'i biraz anakronik kaçtıysa çok mu önemli?" diyor musunuz bilemem... Ama unutmayın ki, kimse bu "zincir"i laf olsun diye tartışmıyor; asıl mesele tabii ki, bu güvenlik "zinciri"nin ucuna eklenmeye çalışılan "siyaset" halkası... Yani, boynunuzdaki "zincir"e atfettiğiniz anlam ve önem, asıl olarak sizin Kıbrıs için öngördüğünüz "siyaset"i belirleyecek...

Tercüman'dan Cengiz Çandar'ın Özkök'ün analizine getirdiği eleştiri de önemliydi. Bakın Çandar da neler diyor: "Hilmi Özkök'ün sözünü ettiği o 'çok önemli zircir', İngiltere Sömürge İmparatorluğu'nun esas olarak 19. Yüzyılın son çeyreği ve 20. Yüzyılın ilk yarısındaki 'stratejik hattı' idi. Ortadan kalkalı, yarım yüzyıl oldu. O 'stratejik zincir'in tacındaki mücevher Hindistan'dı. Hindistan 20. Yüzyılın ikinci yarısında Batı'nın değil Sovyetler'in müttefiki sayılabilecek bir konumdaydı. Hindistan'dan gayrı o zircir'in en önemli halkası Süveyş kanalı idi. O da 1956'da Nasır tarafından millileştirilmiş ve Mısır, 'Bağlantısızlar Hareketi'nin, Hindistan'ın yanısıra en önemli ikinci ülkesi haline gelmişti.(...) Dolayısıyla, bundan elli yıl, yüzyıl önce geçerli ve bugün hiçbir şekilde söz konusu olamayacak bir 'stratejik-jeopolitik değerlendirme'den yola çıkarak, Kıbrıs'ın Türkiye için arzettiği 'güvenlik önemi'nden söz ederseniz, yanlış sonuçlara varırsınız."

Bana sorarsanız, bu "zincir tartışması" son dönemde basında yer alan en önemli tartışmalardan birisi olma sıfatını çoktan haketmiş durumda. Çünkü gerçekten bilgi veren, bilginin yanında "fikir" de aşıladığı için zihin açan, çok yararlı, insana "İyi ki basın var" dedirtecek cinsten bir tartışma bu.

Ve bitirirken küçük bir soru: Türkiye acaba pek çok konuda olduğu gibi "stratejik-jeopolitik değerlendirmeler" söz konusu olduğunda da, başını hep geriye, yani maziye mi çeviriyor? Eğer öyleyse gerçekten "yandık" demektir...


18 Kasım 2003
Salı
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED