AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Soru çok da...

Türkiye'nin kendi istihbarat birimleri, ısrarla, "Eylem olacağından haberimiz yoktu" diyorlar; buna karşılık, gazetelerde, "Haber verilmişti" ayrıntılarından geçilmiyor. 'Can alıcı' soruyu dün sormuştum: "Türk istihbaratı birden fazla kez uyarılmışsa, nasıl oluyor da 'Uyarılmadık' deniyor? Yok, aslında uyarı yapıldı ve bizim istihbaratçılar tarafından dikkate alındı ise, çok iyi korunan iki ayrı adrese yönelik eylemler nasıl oldu da engellenemedi?"

Sizce de can alıcı bir soru değil mi?

İki sinagoga yönelik saldırıya en yakın eylem, 19 Nisan 1995 tarihinde, ABD'de/Oklahoma City'de patlayan ve 168 kişinin hayatını kaybettiği bombalama olayıydı. Bütün bir binayı çevresiyle birlikte yerle bir eden o eylemde 'amonyum nitrat' yüklü bir kamyon kullanılmıştı. Timothy Mc Veigh adlı genç yargılanıp idam edildi.

İstanbul'daki eylemde kamyonet kullanıldığını biliyoruz. Kamyonete yüklenen patlayıcının amonyum nitrat olduğu açıklandı. 'Gübre bombası' da denilen kimyasal madde basit bir düzenekle müthiş bir bombaya dönüşüyor. İyi ki, teröristler, kamyonetin bütün istiab haddini kullanıp bir ton olarak hazırlamamışlar bombalarını; aksi halde daha çok bina yok olur, sinagoglar yeryüzünden silinirdi. Tıpkı Oklahoma City'de olduğu gibi... İstanbul'daki eylemin amacının 'sınırlı' zarar vermek olduğu anlaşılıyor...

İstanbul milletvekili Emin Şirin çiçek yetiştirdiği için tarımla ilişkilidir. Dün, kendisiyle konuşurken, eylemlerde kullanılan kimyasal maddelerle ilgili ayrıntılı bilgiler verdi bana. Ona göre, kullanılan kimyasal madde gerçekten amonyum nitrat ise, teröristler hazırlıklarını epey uzun bir süreden beri yapmış olmalılar. "Şeker gübresi diye bilinen o madde sadece bahar aylarında satılır" dedi Emin Şirin... Ancak, aynı sonuç, potasyum nitrat ile de alınabilirmiş; ancak o da İstanbul'da bulunmazmış...

İlginç değil mi? Eylemlerde kullanılan Isuzu marka kamyonetlerin izine bir günde ulaşıldı; polis, gübre bombasında kullanılan kimyasal maddelerin nereden, ne zaman temin edildiği bilgisine de yakında ulaşacaktır. Bu tür maddelerin toplu alıcıları vardır; bilinmeyen birilerinin bir tona yakın kimyasal madde talebi satıcının dikkatini çekmiştir muhakkak... Maddeler dışarıdan geldiğine göre, ithalâtçıları kim acaba?

Bizim istihbaratçılar Oklahoma City eylemini biraz daha yakından inceleseler pek çok benzerlik bulabilirler... Benim bulduğum ilk benzerlik 'haberdar' olma konusu meselâ...

'The Secret Life of Bill Clinton' (Bill Clinton'un gizli hayatı) adlı kitabı okurken karşılaşmıştım: Sunday Times gazetesini yıllarca Washington'da temsil etmiş olan İngiliz yazar Ambrose Evans-Prichard, Oklahoma City'de meydana gelen terör eyleminden FBI'ın önceden haberli olduğu iddiasını dile getiriyor.

SS subayı Andreas Strassmeir ile de görüşerek kanaatini pekiştiren Evans-Prichard'ın iddiası şu: FBI, sırf peşinde olduğu Neo-Nazileri suç üstü yakalayabilmek için içlerine kışkırtıcı ajanlar yerleştirmiş ve katliâma dönüşen eyleme grubu onlar sürüklemiş... Bombanın patladığı binanın etrafında, olay öncesi, bomba imha ekibi elemanlarının dolaştığı görülmüş... İngiliz gazeteci, "Eyleme herhalde bu kadar can alacağını hesap edemedikleri için göz yumdular" tahmininde bulunuyor...

Size bir örnek daha: Vaktiyle çalıştığı İngiliz MI5 istihbarat örgütünün kirli çamaşırlarını ortaya dökmeyi görev bilen David Shayley, 26 Temmuz 1994'te Londra'daki İsrail Büyükelçiliği'nde patlayan ve 13 kişiyi yaralayan bombadan MI5'ın haberi olduğu iddiasında... İngiliz istihbaratı eylem yapılacağını haber almış, ama engellememiş... O eylemin önemi, Ürdün Kralı Hüseyin ile İsrail'in o zamanki başbakanı İzak Rabin'in el sıkışmalarından sadece bir gün sonra gerçekleşmesiydi. Aynı gün, İsrail ile irtibatlı başka hedefler de bombalandı ve altı kişi daha yaralandı.

İzak Rabin'in o olaydan bir yıl sonra, 4 Kasım 1995 tarihinde, bir suikasta kurban gittiğini de hatırlamışsınızdır herhalde. Sineklerin cinsiyetlerini tespit etmekle övünen istihbarat elemanlarının gözü önünde hayatını kaybetti Rabin... "İstanbul eylemlerini İsrailli ajanlar soruşturacak" demiyorlar mı, benim içim kabarıyor... Önce, başbakanlarının binlerce kişinin gözü önünde nasıl öldürüldüğünün hesabını versin o ajanlar...

1933'te yine bir suikasta kurban giden İşçi partisi lideri Chaim Arlosoroff ile benzer bir kaderi paylaştı Rabin... Öldürülmesinden hemen önce Araplarla toprak pazarlığı yürütüyordu Arlosoroff; ölümüne pek az kişi üzüldü... Oslo sürecini başlatan, Filistin Devleti kurulması için müzakereler yürüten Rabin de popülerliğini bu yüzden yitirmişti. Ölümünü fanatikler sevinçle karşıladı; suikast doğru-dürüst soruşturulmadı. Bugün, Rabin'in hapisteki genç Yigal Amir tarafından öldürüldüğüne inanmayanlar inananlardan daha fazla. İsrailli gazeteci Barry Chamish, "Ya dünyanın en itibarlı istihbarat örgütü kof bir örgüttür, ya da ajanların göz yummasıyla olabilmiştir suikast" diye koyuyor can alıcı soruyu...

Sorular soruluyor, ama havada kalıyor: Sahi, bizim istihbaratçıların cumartesi eyleminden haberleri var mıydı? Var olsaydı, İstanbul emniyet müdürü milli maç için Letonya'ya gider miydi hiç?


18 Kasım 2003
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED